Roma tarihinde ‘Büyük’ diye anılan tek imparatordu I. Konstantin. Neden mi büyüktü? Çünkü tarihe geçecek çapta büyük işler yapmıştı. Örne

Roma tarihinde ‘Büyük’ diye anılan tek imparatordu I. Konstantin. Neden mi büyüktü? Çünkü tarihe geçecek çapta büyük işler yapmıştı. Örneğin Hristiyanlık dinini benimseyerek dininden dolayı sıkıntı yaşayanları rahata erdirmiş, Konstantinopolis’i başkent yaparak Kavimler Göçüyle sıkışan imparatorluğa nefes aldırmıştı.
Niyeti Konstantinopolis’i yani İstanbul’u, Roma’dan daha cazibedar bir hale getirebilmekti. Bunun için imparatorluğun dört bir tarafından değerli eserleri yeni başkentine taşıyordu. Bu arada evlilik çağına gelen kızının da talipleri artmıştı. Birçok aday arasından Costa adlı tüccar, açık ara öndeydi. Çünkü damat adayı, başkentin ileri gelenlerinden biriydi. Herhalde şehrin en zengini ve en güçlüsü o idi. Böyle olduğu için de bir kral gibi itibar görüyordu.
Costa’nın tek kusuru hafifçe aksıyor olmasıydı ancak bu da pek bir kusur sayılmazdı. İmparator Konstantin’in çok düşünmesine hiç gerek yoktu. Tercihini bu adamdan yana kullanacak ve bu vesileyle kızını yanında tutacaktı. Zaten öteden beri siyasi evliliklere karşıydı. Anlaşılan kız kardeşi Julia’nın evliliğinden, iyi bir ders çıkarmıştı.
Prenses Helana, Costa’yı ancak düğün günü görebilmişti. Görür görmez de çok şaşırmıştı. Çünkü onu daha önce görmüş hissine kapılmıştı. Düğün boyunca Costa’yı nerede gördüğünü veya kime benzettiğini düşünmüş ancak bir türlü bulamamıştı. Bu arada hisleri hiç de iyimser değildi. Sanki bu adamla evlenmekle büyük bir hata yapmıştı ve şayet babasından yüz bulabilse hemen vazgeçecekti.
Evliliklerinin daha birinci yılı dolmadan Prensesin hayatı adeta zehir olmuştur. Kocası ona bir köleye davranır gibi davranmakta, herkesin yanında aşağılamakta, başka kadınlarla hem de aleni bir şekilde aldatmaktadır. Babasının itibarını düşünüp bir süre suskun kalan Prenses, daha fazla dayanamayacağını anlayınca saraya dönerek her şeyi babasına anlatır.
Karısının bu şekilde evi terk etmesini kabullenemeyen Costa, saraya haber göndererek eşini geri ister ancak imparatordan olumsuz cevap alır. İmparator olumsuz cevap vermiş olsa da sabık damadının gücünü bildiğinden kızını güvende görememeye başlar. Bunun için kızını gümrük kontrol noktası olarak hizmet veren Kız Kulesi’ne gönderir ve kesinlikle dışarı çıkmamasını tembihler. Ayrıca kuleye muhafızların yanı sıra eğitilmiş aslanlar da yerleştirir.
Karısının adada olduğunu öğrenen Costa, bir gece yarısı adaya gelir ve ani bir baskınla tüm muhafızları öldürerek Kuleye girer. Göz göze geldiği Prensese hınçla bakmaktadır ve bakışları her zamankinden daha serttir. Costa böyle kinle baktıkça nihayet bu bakışları hatırlar Helena. Bir yıldır beynini kemiren sorunun cevabını bulmuştur artık.
Birkaç yıl öncesine kadar hazinenin sorumluluğu prensesteydi. Ancak bir hırsız açtığı bir tünel vasıtasıyla ha bire para çalıyordu. Bir aralık Prenses onu tuzağa düşürmüş ancak son anda elinden kaçırmıştı. İşte o hırsız Costa’dan başkası değildi. O günden sonra çok zengin olmuştu lakin tuzağa düşerken ayağından yaralanmış ve aksak kalmıştı. Anlaşılan o ki ayağının öcünü alabilmek için Prensese talip olmuş ve hayatı ona zehir etmişti.
Para çalmaya nasıl doymamışsa şimdi de intikama doymuyordu. Bir yıl boyunca karısına yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de öldürmenin peşindeydi. Elini kılıcına götürürken bunun kolay bir ölüm olacağını hesaplıyordu ancak hesaplamadığı bir şey vardı. Prensesin çığlığıyla odaya giren aslanlar, Costa ve birkaç adamını oracıkta parçalayacak, Prenses kurtulurken Costa da hırsının kurbanı olacaktı…