Öncelikle sizi tanımak isteriz. Zeynep Başalan kimdir?



1994 yılının Temmuz ayında Beyoğlu’nda dünyaya ilk adımımı atmış oldum. Sakin bir çocukluk dönemi geçirdiğimi söyleyebilirim. İlkokul yıllarımda tanıştığım tiyatro, gelecek yıllarımı şekillendirmeye başladı. Okul hayatım boyunca ve hatta sonrasında tiyatro, hayatımın hep bir parçası oldu. Sanırım tiyatro bana farklı insanların beyinlerinde gezinme fırsatı sağladığı için ondan vazgeçemedim. Bu vazgeçemeyiş; beni sorgulamaya, düşünmeye itti ve düşünmeye başladıkça merak ettim. Ben; meraklı, arayan ve bulduklarıyla yetinmeyen bir insanımdır. Bu arayıştan olsa gerek; erken yaşlarda iş hayatına şöyle bir göz atmak istedim. Böylece gençliğimin ilk yılları; iş, tiyatro, okul üçgeninde gelişmeye başladı.



Benim kocaman bir kitaplığım ve kitaplığımdan daha kocaman bir hayal dünyam vardı. Bir kedim, bir yer minderim, kalemlerim ve kâğıtlarım vardı. Şimdi eşim, beş kedim, kocaman bir ailem ve huzur dolu bir kanepem var. Okumaya ve merak etmeye devam ediyorum.



Belki kendime dair bir şeyler keşfederim umuduyla birkaç yıl önce uluslararası bir koçluk akademisinde yaşam koçluğu eğitimi aldım. Birçok şey keşfettiğimi söyleyebilirim.



İstanbul Üniversitesi Sosyoloji programında üçüncü sınıf öğrencisiyim, gerçi bana daha uzun bir süre gibi geliyor. Neyse ki derslerin zorluğu, öğrenme içgüdümün önüne geçemiyor. Öğrenmeyi, merak etmeyi, aramayı, yeni insanlar tanımayı, farklı hikâyeler dinlemeyi ve düşünmeyi seviyorum.



Hayvanlarla zaman geçirmekten, kitaplarda kaybolmaktan, yazı yazmaktan, doğada yürüyüş yapmaktan, denizi koklamaktan, yoga yapmaktan, fotoğraf çekmekten ve yemek yapmaktan hoşlanıyorum.





Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?



12-13 yaşlarındayken tiyatro oyunları yazmakla başladım bu yolculuğa. Sonra şiirler ve öykülerle devam ettim. Hayata dair keşifler yaparken kendimi merak ettim ve kendimi anlayabilirsem tüm dünyayı anlayabileceğimi düşündüm. Sonuçta her insan, kendi içinde koca bir dünya taşımaz mı? Kendimi anlamaya başladığımda herkese anlatmak istedim. Kendini görmeden büyüyen ve ölen insanlar tanıdım. İstedim ki dokunabildiğim bir kişi de olsa kendini görsün. Dünyaya alıcı bir gözle bakabilsin. Böylece “Bak Kardeşim” isimli kitabı yazmaya başladım.



İlkokuldan itibaren benimle ve yazılarımla ilgilenen tüm öğretmenlerim, bana öncülük etmiş sayılır. Onlardan daha önce de başta babam, sonra diğer aile üyelerim beni yazmaya teşvik eden ilk isimlerdir.



Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?



Genellikle doğadan ve doğa olaylarından esinlensem de bu, değişkenlik gösterebilen bir olgu. Bazen insanlardan, bazen acılardan, bazen mutluluktan, bazense rüyalardan... Bir ilham perisi var mıdır, bilemiyorum; ancak yazmak, kendiliğinden oluşan bir eylem benim için. Bu, bir dürtü. Bazen ne yazacağımı bilmeden alıyorum kalemi elime. Sanki kalem kendi kendine yazıyormuş ve ben de tanıklık ediyormuşum gibi… Sonradan bakıp da “Bunu ben mi yazdım?” diye soruyorum kendime. Kalem istediği sürece bir esin kaynağına ihtiyaç duymadan itaat edecektir parmaklarım.



Örnek aldığım yazarlar ve şairler elbette var. Kelimeleri kullanma biçimlerine, cümlelerin ahengine, harflere taşıyamayacağı anlamları yükleyen tüm usta yazarlara büyük bir hayranlığım var. Örneğin; Mehmet Âkif, Necip Fazıl ve diğer tüm gerçek yazarlar…





Ekim ayında okurlarla buluşan “Bak Kardeşim” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?



Ben, dünyayı ve kendimi anlamaya çalışırken çıkmazlara düştüm ve çok yalnız kaldım. İnsanlar, anlamadıkları kişileri yargılayabilecek kadar acımasızlar. Bu kitabı kaleme alma sebebim; benim gibi insanlar varsa kendini arayan, hayattan bir cevap isteyen, kalabalığın içinde yalnız hisseden, onlara ulaşmak ve “Yalnız değilsin, ben de yaşadım ve işte bak, bulduklarım…” demek. Benim arzum, dünyanın tüm illüzyonu içerisinde kendilerini görmelerine, mücadeleye ufak bir mola vermelerine yardım edebilmek. Bir kişi de olsa bir kalbe dokunmanın umuduyla yazıldı “Bak Kardeşim.”



Koçluk yapabilmenin yolu iletişimdir, yani bir danışan gereklidir. Bu kitabın ulaştığı herkes de benim danışanım niteliğindedir; fakat her insanın öyküsü, derdi, sevinci ve fikirleri, soruları ve cevapları farklıdır. Herkese standart yaklaşamayız. Bu nedenle, bu kitapta danışan da benim danışman da. Kendi soru işaretlerimi açık yüreklilikle paylaşarak okuyucuyu kendi soru işaretlerini bulmaya teşvik ettiğim bir çalışma oldu. Yer yer öğrendiğim tekniklerden, yer yer de bunları nasıl öğrendiğimden bahsettim. “Bak Kardeşim” okuyucuyu düşünmeye ve soru sormaya iten bir eser olarak tasarlandı. Kitabın temel olarak beklediği soru şudur; “Ne oluyor ya, ben kimim?”



Zira unutarak yaşıyoruz ve bir şeylerin bize olup biteni hatırlatması lazım. “Bak Kardeşim” kendine bu görevi edinmiş bir eser olarak karşımızda duruyor.





“Bak Kardeşim” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?



Bir düşünsenize, doğuyoruz bilmediğimiz bir âleme. Önce ailemiz, sonra toplum bize nasıl yaşamamız gerektiğini öğretmeye başlıyor. Dünyayı, kuralları, dini inançları ve diğer birçok şeyi başkalarının aktardığı şekilde alıyoruz ve kabul ediyoruz. Okul sürecinde öğrendiklerimiz anlatılanları ezberlemekten ibaret, anlamını kavramadan atlıyoruz bilgilerin üzerinden. Tam bir şeyleri sorgulayacak yaşa geldiğimizde sınavların yarattığı stres ve baskıdan dolayı kim olduğumuzu, sorma fırsatını kaçırıyoruz yine. Okul bitince yeniden başlıyor telaş ve koşturmaca. İş, aşk, aile derken geliyoruz hayatımızın ortasına. Hayatımızın ortasında da yavaşlamıyor süreç. Hep bir acele... İşte bu göz aldanmasının içinde kendi hayatımızın peşinden koşarken kendimizi ıskalıyoruz. Oysa bir durup nefes alsak, baksak her şeye tek tek anı yakalayabiliriz o sırada. Kendimizi ve diğer her şeyi, değerlerimizi, öz fikirlerimizi, bizi gerçekten neyin mutlu ettiğini ve ne yapmak istediğimizi anlayabiliriz. Kim olduğumuzu fark edersek yeniden öğrenebiliriz her şeyi. Bu kez acele etmeden, kendi rızamızla yeniden deneyimleriz her şeyi. Yaşamı ve yaşamayı fark ederiz. Bir bütünün parçası olduğumuzu hissederiz. Hiçliğin özgürlüğünü tadarız. “Bak Kardeşim” okurlara yalnızca bu mesajı vermek istiyor: Nefes al ve bak.



Kitabın ismi nereden geliyor?



Kitap şekillenmeye başladığında eşimle bir konuşma geçti aramızda. Samimi bir hitap kullanmak istediğimi söyledim, okuyucuyla dostane bir sohbet gibi olmalıydı. Hani, yakın bir arkadaşına; “Bak şimdi kardeş, o iş öyle değil.” dersin ya; “Bu sıcaklıkta olmalı.” dedim. Eşim de “Öyle olsun o zaman.” dedi. “Bak Kardeşim” ismi, böyle saçma bir diyaloğun sonucudur. Umarım, beklediğim samimiyeti yansıtmıştır.



Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?



Yayıneviyle sözleşmeyi imzaladığım gün aynada gözüm çarptı kendime ve o an kendi göz bebeklerime bakıp “Başardım.” dedim. Benim başarım, o gün o sözleşmeyi imzalamak oldu; fakat kitabın kaderi, kendisini yazacaktır. Bu, başka bir kavram. Eğer bu kitap, birilerine kendisini iyi hissettirebilirse gerçek başarıya ulaşmış demektir. Skorlarla ve rakamlarla aram pek iyi değildir. Dolayısıyla “Bak Kardeşim” okuyucusunun fikirleriyle başarılı olacaktır.



Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?



“Bak Kardeşim” soyutluk ile somutluk arasında bir bağ kurarak maddi ve manevi olanı birlikte yaşamayı tarif eden bir eser. Başka birinin zihninde çıplak ayaklarla dolaşmaya izin veriyor. Bize yabancı olan insanların hayatlarını tanımaya, diğer insanların bize çok da yabancı olmadığını anlatmaya çalışıyor. Bizi kendimizle yüzleşmeye, hayal kurmaya cesaretlendirip, eyleme geçmek için teşvik eden bir kitap. Kendimizi dinlemek ve biraz dinlenmek için fırsat sağlıyor.



Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?



Yazmak, benim için su içmekten ya da uyumaktan farklı değil. Doğal ve normal bir hareket. İnsan sadece kâğıtlara yazmaz. Zihninde cümleler kurar. İzlerken, yaşarken toplar kelimeleri. Fikirler beynimde biriktikçe yazmak, bir ihtiyaç olur. Ben de sadece yazarım uyumak gibi. Böyle biriken yazılarım mevcut. Özetle, ben hep hazırlanıyorum. Ne zaman tamamlanır, bilemiyorum tabi.



Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?



“Bak Kardeşim” fikirlerle dans etmekten hoşlananlara ve kendisiyle yüzleşmeye cesareti olanlara ithaf edilmiştir. Kendinize karşı cesur ve şefkatli olun lütfen. Hiç kimsenin onayına ya da merhametine ihtiyacınız yok. İhtiyacınız olan tek şey, kendiniz. Kimsenin yolundan gitmenize gerek yok, kendi yolunuzu bulun. Kendinize her şeyi sorun, içinizde bir bilge var. Kendinize inanın ve izin verin, her şeyin kendiliğinden güzelleştiğini göreceksiniz.



Bu yazıyı okuyarak bana kendimi değerli hissettiren tüm okurlara sonsuz teşekkürler...

Editör: TE Bilisim