İşletme ve İktisat Fakültelerinde adı Davranış Bilimleri olan dersin konularının liselerde temel düzeyde verilen, Konuşma sanatı, kişisel ilişkile

İşletme ve İktisat Fakültelerinde adı Davranış Bilimleri olan dersin konularının liselerde temel düzeyde verilen, Konuşma sanatı, kişisel ilişkiler, toplum kuralları, kültür, iş hayatında selam vermek, el sıkmak gibi (ki bunun bile teknikleri vardır.) konularını içerirdi.

Beşer (insan) ve onun her türlü ilişkisini kapsayan; toplum kurallarına uyan iki kelimeyi bir araya getirip konuşabilen, toplum içerisinde yerine ve zamanına göre davranmayı öğretmeyi amaçlayan çok faydalı bir dersti. Yirmi yıl önce İstatistik, hukuk, daktilo, logaritma, muhasebe, dış ticaret, borsa dersleri arasında nefes almamı sağlayan ve Halkla İlişkiler eğitimi almam da meslek seçimimde bile etkili olacak kadar keyif aldığım bir dersti. Ticaret liselerinde günümüzde ders olarak veriliyor mu? Bilmiyorum.

Toplum içinde uymamız gereken kuralları içeren derslerin tüm lise müfredatlarında olmasından ve hatta seksenli yılları bilenlerin çok iyi hatırlayacağı, o dönemin tiyatro sanatçılarının rol aldığı bilgilendirici eğitici filmlerin günümüzde mutlaka yenilenerek yapılmasından ve ekranlarda yeniden yayınlanmasından yanayım. Tıpkı Obezite ve sigara ile mücadele konularında hazırlanan sık sık ekranlarda dönen kamu spotları gibi. Toplumun, beşeri münasebetlerini en azından uygulanması basit olan kurallarını bir parça da olsa öğrenmesine yada hatırlamasına katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum.
Hatırlayanlarınız olacaktır mutlaka bu kısa öğretici, uyarı niteliğinde skeç tadında filmleri. Telefon kulübesinde jetonu almak için telefona yumruklar atan adamı. Apartmanda misafir uğurlayanların gürültülü uzun süren sohbetine gecenin bir vakti daha fazla dayanamayarak “buyrun! buyrun! oturun lütfen hanımefendi, rica ederim!” diyerek sandalye götüren apartman sakinine;’’ şuursuzca bir dalgınlıkla koridorda ayy! çokk teşekkürler. Ne iyi ettin” diyen misafir kadını. Sinemada, tiyatroda haşır huşur gürültüyle mısır yiyen kadına’’ pardon! Afedersiniz ama!” diyerek uyarıda bulunmaya çalışan seyirciye kadının mısır ikram ettiği komik ama bir o kadar da bilgilendirici, yanlışa karşı doğruyu gösteren filmlerdi.

Çocuktum o yıllarda elbette ama ben tüm o filmleri hatırlıyorum.

Sadece hafta sonu yaşadığım üç kısa olaydan bahsedeceğim. Eminim sizlerin de başınıza gelmiştir benzeri pek çok durum. Maalesef birbirimize karşı nazik davranan bir toplum değiliz. Hoyrat davranıyoruz birbirimize kısacası..

İlk olay sinemada başıma geldi. Büyük bir hevesle Cem Yılmaz’ın İftarlık Gazoz filmine gittik. Işıklar söndü. Film başladı. O saniyede onlarca poşet hışırtısı duymaya başladım. Daha sonra yanımda oturan genç kız hışırtılar eşliğinde cips, diğeri kraker yemeye başladı. Filmi beğenmemiş olacak ki, ileri düzey teknoloji ürünü cep telefonun projeksiyon ışığını aratmayacak aydınlığı eşliğinde Facebook’da takılmaya başladı. Ne konsantre kaldı bende ne keyif. Uyardık tabi ki ama bir süre sonra yeniden başladı. Ön sıralardan haşır huşur cips poşeti ve mısır sesleri birbirine karıştı ve ben filmin ikinci yarısını görmeden arada sinemadan çıktım.

Alışveriş yapmak için markete gittim. Alışveriş bitti. Paketler kasaya doğru kondu. Bekliyoruz. Dakikalar geçti ve biz hala bekliyoruz. Müşterimiz sebze reyonunda ürün tarttırıyor bazı ürünleri geçtim diyor kasiyer; biz hala beklemede. Diğer kasalarda kalabalık. Derken sepetinde en az sekiz, on parça teferruatla bir kadın belirdi. Pardon! ben geldim de! Sıra benimdi. Kasaya bıraktıydım ben aldıklarımı filan dedi. Geçti gitti. Ne diyelim kadın önceden “rezervasyon yaptırmış” kasada. Ben ve arkamda oluşmuş kuyruk abartısız yetmişlerin yağ kuyruğuna dönmüştü. Hazır sebze tarttırmaya gitmiş, eli değmişken toptan alışverişini de yaptı zaar.

Eve dönüş ayrı dert oldu. On beş katlı, beş bloktan oluşan güvenlikli, sosyal alanlı bir site diye aldığımız evimizin, binamızın asansörü bozuktu. Neden? Çünkü yasak olmasına rağmen yük taşındığı için bozulmuştu… Merdivenleri nefes nefese çıkarken ki on beş kat diyorum arada hatırlatayım. Pek çok Kapı önlerine de dekor olsun diye herhalde üçer, beşer, çift ayakkabı konmuştu…

Yıl 2016 evet. Teknoloji çağındayız farkındayım. Otuz yıl öncesine göre daha fazla sayıda eğitimli üniversite mezunu insanımız var biliyorum fakat bu durum bizim toplum kurallarını bildiğimiz yada bilsek bile onlara riayet ettiğimiz anlamına gelmiyor. Gelemiyor... O zaman ne yapacağız? Komedyen Cem Yılmaz’ın eğitim şart! Sözünü uygulayacağız. Eğitim şart hanımefendiler beyefendiler. Görgü, nezaket, uygarlık, medeniyet para ile satın alınamıyor.

“Beşer, beşeri münasebetleri bilmiyor’’…