Osmanlı Devleti’nin onuncu padişahı ve 89. İslam Halifesi olan I. Süleyman, 6 Kasım 1494 günü hayata gelmiş ve 7 Eylül 1566 günü hayata gözlerini yummuştu. Mezarı ise kendisi adına Mimar Sinan tarafından inşa edilen ve İstanbul’da bulunan Süleymaniye Camiinde bulunmaktadır.

72 yıllık yaşamında, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapmış, 13 kez sefere çıkmış ve saltanatı boyunca geçen bu 46 yılın, 10 yıl 1 ayını tamamen seferlerinde geçirmişti. İşte bu başarı da ona imparatorluğun “en”lerini kazandırmıştı; en uzun süre görev yapan padişah, en çok sefere çıkan padişah ve en uzun süre sefer yapan padişah. O, hem “Muhteşem Süleyman” hem de “Kanuni Sultan Süleyman”dı.

Hürrem Sultan, Mahidevran Sultan, Gülfem Hatun ve Fülane Hatun eşleriydi; Şehzade Mahmud, Şehzade Mustafa, Şehzade Murad, Şehzade Mehmed, Mihrimah Sultan, Şehzade Abdullah, Raziye Sultan, II. Selim, Şehzade Bayezid ve Şehzade Cihangir ise çocuklarıydı.

Belgrad, Rodos, Boğdan ve Macaristan fetihleri ile topraklarımızı büyütmüştü. Irak’ı almış ve sınırlarımızı İran’ın içlerine kadar genişletmişti, kuzeybatı Afrika bölgesinde ise sınırlarımız Fas’a kadar uzanıyordu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde denizlerde de hakimiyetimiz muhteşemdi. Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, Akdeniz’i bir Tük gölü haline getirmişti. Son seferi olan Zigetvar Kuşatması’nın sonlanmasından tam bir gün önce, 7 Eylül 1566 günü ise hayatını kaybetmişti.

Benim buraya kadar anlattıklarım, Kanuni Sultan Süleyman Han hakkında hemen herkesin bildiği ve ilk akla gelenlerdir. Ancak kendisi hakkında çok daha fazlası, yaşamı, kişiliği, adaleti, katıldığı savaşları, fetihleri, eşleri arasındaki rekabetler, Pargalı ve Vehimi arasındaki akıl dolu oyunlar, kıymetli Okay Tiryakioğlu’nun “Kanuni” kitabında yer almaktadır.

Bu kitap, Kanuni Sultan Süleyman döneminin sadece bir kısmının anlatıldığı muhteşem bir tarihi eser olmuş. Yazarımız Okay Bey, Kanuni dönemini üç ayrı kitapta toplamıştır ve bu kitap serinin ilk kitabıdır. İkinci ve üçüncü kitaplarda ilerleyen zamanlarda mutlaka makalelerim arasında yer alacaktır.

Kitap, Belgrad ve Rodos'un fetihleri ile başlıyor. Tüm zamanların en büyük imha savaşlarından biri olan, iki saat içinde 657 yıllık Macar Devleti'nin yok olduğu ve II. Lajos'un bataklıkta boğularak öldüğü Mohaç Meydan Muharebesi ile son buluyor.
Bu eşsiz kitapta iki büyük fetih ve muhteşem bir meydan savaşını okurken, aynı zamanda saray entrikalarının da içinde buluyorsunuz kendinizi ve 1500’lü yılların Osmanlı'sına gidiyorsunuz.

Bir yandan Mahidevran ve Hürrem'in aralarındaki hırsı ve mücadeleyi hissederken; diğer taraftan kölelikten sadrazamlığa kadar yükselen Pargalı İbrahim ve Vatikan ajanları ile dünyanın her yerinde çarpışan kusursuz casus Vehimi Orhun Çelebi'nin taktiklerle dolu rekabetine tanık oluyorsunuz. Tarihi anlatmak, kaleme almak çok zordur. Çünkü anlaşılır ve sürükleyici olmazsa okuyucuyu sıkabilir. Ancak bu kitap bir tarih filmi tadında, çok öğretici ve sürükleyici olmuş. Kitabın içinde ilk kez tanık olacağınız eşsiz tarihi bilgiler de yer alıyor. Kitaptaki olayları okurken kendinizi Osmanlı’nın o yıllarında buluyorsunuz. Eser serinin ilk kitabı olduğu için hemen arkasından bu serinin diğer iki kitabını da alıp okuma merakını sizlerde uyandıracağına eminim.

Hürrem Sultan bildiğiniz üzere Pargalı İbrahim’in, Kanuni Sultan Süleyman’a bir komplosuydu, çünkü istese kendine de eş yapabilirdi ancak Pargalı bu Slav kızını sultana hediye etmeyi tercih etti. Çünkü bunun sonunda Hürrem sahip olduğu her şeyi Pargalı’ya borçlu olacaktı ve bu sayede de Pargalı, Hürrem’in en yakını olarak, Kanuni’nin her hareketini herkesten önce ilk öğrenen olacaktı. Kanuni’ye sunduğu bu hediye sayesinde ise sultanın en yakını hatta dostu olacaktı ve korumasında kalacaktı. Muhteşem bir Pargalı stratejisi ve akıl oyunu. O yüzden tarihteki bu hikâyenin başlangıcına, Okay Bey’in kaleminden dökülen ve kitapta anlatılan ufak bir kısma yer vermek istiyorum.

Pargalı İbrahim bir gün Kanuni'ye, “Sultanım, nihayet Tatarlar dişe dokunur bir ganimet getirmişler. Ben çok beğendim, kanaatimce siz de hoşlanacaksınız. Eğer uygunsa yanınıza yollayacağım.” der. Sultan Süleyman ise bunun üzerine “Zevkine güvendiğimi bilirsin İbrahim.” der. Pargalı ise “Eksik olmayın efendimiz. Ancak bu Slav kızı çok güzel olmasa da ayrı bir büyüleyiciliği var.” diye sonlandırır konuşmasını. Bir saat kadar sonra Has Oda'ya, Pargalı ile beraber boylu poslu bu genç kız gelir. Pargalı genç kıza “Karşındakinin kim olduğunu biliyor musun?” diye sorar. Genç kız ise “Dünyanın hâkimi Sultan Süleyman Han.” der. Sultan Süleyman, Pargalı 'ya döner ve “Adı ne kızın?” diye sorar. Pargalı “Roxelana, sultanım.” cevabını verir. Kız can alıcı bir gülümseme ile cihanın en kudretli ama en yalnız adamına gülümser. Bu gülüşün gönül açıcılığını gören Kanuni Sultan Süleyman Han, Pargalı İbrahim'e döner ve “Hayır, bundan sonra adı Hürrem olacak." der. İşte bu hikâye, ilerideki birçok entrika ve olayın da altına imzasını atacak tarihi bir tanışmadır.

Kitapta, sizi tarihin tozlu sayfalarına çeken kısımlar da bulunuyor ve bunların başında dünyanın en görkemli ve en büyük kalelerinden olan Belgrad ve Rodos’a karşı düzenlenen ve başarıyla sonuçlanan seferler yer alıyor. En etkileyici kısımlardan biri ise tabii ki Mohaç Meydan Muharebesi’nin anlatıldığı kısımdı. Çünkü iki saat içinde kesin sonuç alınan bu zaferde, Macar Ordusu’nun tamamına yakını kılıçtan geçirilmiş ya da bataklıkta boğulmuştu ve Şarlken’e gereken mesaj verilmişti. 657 yıllık Macar Devleti yıkılmış ve Osmanlı Devleti resmen Orta Avrupa devletlerinden biri haline gelmişti.

Kitapta değinmek istediğim son bir kısım daha bulunuyor. Kitap boyunca süren ve akıl almaz stratejilerin oynandığı Pargalı – Vehimi mücadelesi bana resmen Çandarlı Halil ile Zağanos Paşa arasında geçenleri hatırlattı. Muhteşem akıl oyunları ve bir cihan fatihinin en yakın adamı olabilme hırsı Pargalı ve Vehimi Orhun Çelebi’yi müthiş bir rekabetin içine sokuyor.

Bu muhteşem tarih dolu 286 sayfa için kalemine sağlık ve mürekkebin hiç bitmesin kıymetli Okay Tiryakioğlu. Tarih tutkunlarına, tarihe ben de bir yerden başlamalıyım diyenlere ve tarihi bir türlü sevemeyenlere, “mutlaka bu kitabı okumalısınız” diyorum. Kimisine tarih konusunda bir başlangıç, kimisine de tarih arşivine eklenecek yeni bir eser olacaktır. Ben buradaki ikinci gruba dahil olarak, bu kitabı herkese kesinlikle tavsiye ediyorum.

Kanuni, koskoca bir cihan fatihi aslında dünyanın en yalnız insanıydı. Yakınında bulunan güvendiği insanların entrikalarından bıkmıştı ve şöyle diyordu:
“Şu kısacık dünya hayatındaki birkaç günlük ikbal için birbirinizin gırtlağına çöküyorsunuz. Ama şunu düşünmenizi istiyorum; babam hayatta olsaydı eğer bu oyunları oynayabilir miydiniz acaba? Size son sözüm şudur ki, beni babam gibi sert tedbirler almaya mecbur etmeyin, beni merhametimin kurbanı etmeyin. Yapmayın bunu...”

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…