Hasbelkader yıllardan beri Osmanlı Hanedan Ailesi ile ilgiliyim. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün Hanedan üye ve mensuplarının neredeyse ta

Hasbelkader yıllardan beri Osmanlı Hanedan Ailesi ile ilgiliyim. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün Hanedan üye ve mensuplarının neredeyse tamamını şahsen tanırım. Bana düşen bir hizmet olduğunda elimden geldiğince yardımlarına koşarım. Bunu sadece “Evlada yapılan iyilik, babaya yapılmış sayılır.” düsturuna uyarak yapıyorum. Amacım hiçbir menfaat gözetmeden sadece onların padişah dedelerinin ruhunu şâd etmek. Onlar da bunu bildikleri için hepsi beni severler. Bu sevgi benim için çok önemli. Çünkü bu kutlu ailenin torunlarının hizmetinde bulunmanın, ahirette padişah dedelerinin şefaatine vesile olacağı umudunu taşıyorum.
Kapdân-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa diyor ki: "Dünyada iksir dedikleri padişah duasıdır. Her kim Âl-i Osman’dan dua alırsa, şüphesiz tuttuğu iş kolay gelir. Zira onlar bir ulu ocaktır. Kim onlara yan bakarsa onun başı aşağı olur". Padişahlar yoksa da torunları hayattadır. Onlara hizmet ederek, maddi, manevi ihtiyaçlarını görerek hayır dualarını almak, anne, baba duası almak gibi kıymetlidir. 50 sene vatana sokulmayarak büyük zulüm yapılmış bu ailenin yaşayan fertleri ile ilgilenmek, onların gönlünü almak için fırsat kollamak ayrıca büyük önem taşımaktadır.
GECE YARISI BİR MESAJ
8 Kasım 2017 Çarşamba günü, gece yarısından hemen sonra Osmanlı Hanedan Ailesi mensubu Yasemin Yeğen Hanımefendi’den bir mesaj aldım. Muhterem validesi Ülkü Hanımefendi kalp krizi geçirmiş. Beraber yaşadığı oğlu Osman Yeğen tarafından hemen ambulansla en yakın hastaneye kaldırılmış. Ancak doktorların çabaları netice vermemiş ve yarım saat içinde annelerini kaybetmişler. İlk şoku atlattıktan sonra ertesi gün başa çıkmaları gereken defin işleri konusunda akıllarına ilk ben gelmişim. Ne mutlu bana.
Merhume Ülkü Hanımefendi, Fatma Aliye Hanımsultan’ın oğlu Salih Zeki Yeğen Bey’in eşiydi. Fatma Aliye Hanımsultan da Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın en büyük kızı Zekiye Sultan’ın kızıydı. Zekiye Sultan, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın vefat edinceye kadar yanından ayırmadığı, büyük asker Gazi Osman Paşa’nın oğullarından Ali Nureddin Paşa ile evliydi.
ZEKİYE SULTAN
Zekiye Sultan, 1872’de Dolmabahçe Sarayı’nda, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın şehzadeliğinde doğdu. Bedrifelek Başkadınefendi’nin kızıdır. Bu kadınefendi Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın en büyük oğlu Şehzade Mehmed Selim Efendi ile Şehzade Ahmed Nuri Efendi’nin de annesidir. Zekiye Sultan 1889’da Gazi Osman Paşa’nın oğullarından Ali Nureddin Paşa ile evlendi. Düğün Yıldız Sarayı’nda yapıldı. Sultan evlenince Yıldız Sarayı’ndan Ortaköy’deki kendi sarayına geçti. 1924’te sürgüne gidinceye kadar 35 sene burada oturdu.
Sultan’ın zevci Damad Ali Nureddin Paşa ile oturdukları bu sarayı Sultan İkinci Abdülhamid Han yaptırmıştı. Hemen yanında bu sarayın ikizi Naime Sultan Sarayı vardı. Semih Mümtaz’ın kaleme aldığı Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler (İstanbul 1948) kitabında yazdığına göre bu sarayda sekseni kız ve kadın, otuzu erkek 110 hizmetkar ve görevli vardı. Her gece yatıya kalan yirmi kadar misafir olurdu. Sultan ihtiyaç sahiplerine ve yoksullara her ay binlerce altın dağıtırdı.
1924 SÜRGÜNÜ
Nihayet 3 Mart 1924 tarihinde “Hilâfetin ilgâ ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair 431 numaralı kanun” çıktığı günlere gelindi. Şehzadeler, sultan denilen padişah ve şehzade kızları, bu sultanların sultanzade denilen erkek ve hanımsultan denilen kız çocukları ve bütün bu kişilerden evli olanların zevç ve zevceleri ile birlikte kanunun saydığı kişi sayısı 156'ya ulaşıyordu. Kanun, daha 3-4 Mart gecesi Halife Abdülmecid Efendi ve ailesinden başlanarak uygulamaya kondu. Zekiye Sultan, zevci Damad Ali Nureddin Paşa, kızı Fatma Aliye Hanımsultan, sürgün listesinde olmamalarına rağmen annelerinden ayrılamayan torunları 3 yaşında iken Salih Zeki ile 11 yaşındaki ağabeyi Osman, 6-7 Mart gecesi 21.30’da Sirkeci’den kalkan trenle vatandan ayrıldılar. Fatma Aliye Hanımsultan’ın zevci, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kardeşi Tosun Ağa’nın soyundan geldikleri Yeğenler denilen Kavalalı ailesinden Mehmed Muhsin Yeğen Paşa, geçim sıkıntısı sebebiyle Kahire’ye ailesinin yanına gitti.
Zekiye Sultan ailesi trenden Sofya’da indiler. Aynı yıl Viyana üzerinden Fransa’nın Nice şehrine geçtiler. Ancak elde avuçta bir şey kalmayınca 1932’de hayatın daha ucuz olduğu İspanya sınırına yakın Pau şehrine taşındılar. Zekiye Sultan 1952’de kadınlar için çıkan izne dahi yetişemeden 1950’de 78 yaşında bir otel odasında vefat etti. Bir İstanbul Ermenisi olan otel sahibi, Sultan ve eşi Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın oğlu Ali Nureddin Paşa’dan vefatlarına kadar ücret almadı. Paşa da Sultan’dan 2 yıl sonra 85 yaşında vefat etti. Memlekete götürülür ümidiyle yıllarca bir kilisenin bodrumunda muhafaza edilen cenazelerinin daha sonra Pau’da nereye defnedildiği bilinmemektedir.
BÜTÜN AİLE YAHYA EFENDİ’DE
Zekiye Sultan’ın annesi Bedrifelek Başkadınefendi 1930’da vefat etmiş ve Yahya Efendi’ye defnedilmişti. Fatma Aliye Hanımsultan 1952’de şehzadeler dışındaki Hanedan üyelerine izin çıkınca yurda dönmüş ve 1972’de 81 yaşında vefat ederek o da Yahya Efendi’ye defnedildi. Zekiye Sultan’ın 1893’te 3 yaşında vefat eden diğer kızı Ulviye Şükriye Hanımsultan’ın kabri de Yahya Efendi Dergâhı haziresindedir. Fatma Aliye Hanımsultan 1994’te vefat eden oğlu Salih Zeki Yeğen Yahya Efendi’de, küçükken vefat eden teyzesinin yanı başına defnedildi.
GÜNÜMÜZÜN GERÇEĞİNE DÖNELİM
Merhum Salih Zeki Yeğen’in, 23 sene dul olarak çocuklarıyla yaşadıktan sonra 8-9 Kasım 2017 gecesi vefat eden eşi Ülkü Yeğen Hanımefendi’nin 68 yaşında aniden ölmesinin acısı iki çocuğunun yüreğini dağlarken bir yandan da Yahya Efendi’ye nasıl defnedeceklerinin düşüncesi sarmıştı. Çünkü Yahya Efendi’ye defin için Bakanlar Kurulu kararı gerekiyordu. 9 Kasım günü merhumenin çocukları Yasemin Hanım ve Osman Bey Zincirlikuyu’daki Mezarlıklar Müdürlüğüne gittiklerinde tabiatıyla bu cevabı aldılar. Aklıma ilk olarak 1969-1977 yılları arasında Erzurum milletvekili olarak Meclis’te bulunmuş ve 1974’teki 50 yıllık sürgünü bitiren kanunun çıkmasında büyük gayreti olan Rasim Cinisli Ağabey geldi. Ancak onun bütün günü, arkadaşı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın sekreterine bıraktığı nota cevap vermesini beklemekle geçti. Üniversite yıllarından yurt arkadaşım Burhan Kuzu’yu aradım. Durumu anlattım. O da “Bu konuda benim bir tecrübem yok. Ama Rasim Abi İsmail Bey’i arayacaksa zaten bu iş olur.” dedi. Ondan bu cevabı alınca askerî yurttan arkadaşlarım Cevdet Erdöl ve Taner Yıldız’ı aramaktan da açıkçası vazgeçtim. Şehzade Orhan Osmanoğlu Kudüs’te olduğundan kardeşi Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu sağ olsun çok gayret sarf etti. Sonunda 9 Kasım gece yarısına doğru, merhumeyi Yahya Efendi’de eşinin kabrinin üzerine defnedebileceğimizi öğrenebildik. Hadisenin tazeliği sebebiyle annelerinin ölüm acısını gerçek olarak hissedemeyen iki kardeşin, bu haber karşısındaki sevinçlerini görünce içim burkuldu. Son zamanlarda “Hanedan sarayları istiyor!” diye dedikodu yapanlara sesleniyorum: Onlar saray değil, sadece ölmüşleri için mezar yeri istiyorlar!
BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER
Defin yeri çok geç belli olunca tabii olarak cenaze namazının ertesi gün Cuma namazından sonra Yıldız Hamidiye Camii’nde kılınacağı da basına geç bildirilebildi. Cenaze namazına ne yazık ki devletten hiç kimse gelmemişti. Gazi Osman Paşa’nın ismini taşıyan üniversite ve belediyelerden kimse yoktu. Sultan Abdülhamid Han denince, Gazi Osman Paşa denince mangalda kül bırakmayanlar, ortada yoktular. Cenaze namazına iştirak eden üç saf cemaat de dağılınca defni 10-15 kişiyle gerçekleştirdik.
Burada şunu söylemek zorundayım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hassas olduğu pek çok konuda olduğu gibi Osmanlı Hanedan Ailesi konusunda da diğer devlet kademelerinin aynı hassasiyeti göstermediğine bir defa daha şahit olduk. İsterseniz taze bir örnek daha vereyim. 2-4 Kasım 2017 tarihleri arasında Sultan Mehmed Reşad Han’ın doğumunun 173. yılı münasebetiyle Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen “Sultan V. Mehmed Reşad ve Dönemi Uluslararası Sempozyumu”nda Padişah’ın torunları nereye oturtuldu biliyor musunuz? Ön sıraya değil, onun arkasına değil, ta altıncı sırada bir yere oturtuldular. Onlar da tabii, ayıp olmasın diye biraz oturdular, sonra da kalkıp gittiler.
Hanedan ailesinin ölmüşlerinin defni konusuna dönersek, defin için Bakanlar Kurulu kararı gereken mahaller için her zaman Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na ulaşmak mümkün olmayabileceğinden bu gibi durumlar için devlette bir başvuru noktası belirlenmeli ve Hanedan’ın yetkililerine bildirilmeli, 50 yıl sürgüne tabi tutularak mağdur edilmiş bu insanlar daha fazla mağdur edilip üzülmemeli diye düşünüyorum.