Sakın olaki size işçi, köylü, zengin, yoksul, emekli, esnaf, sanayici gibi sosyal katmanlardan bahsedeceğimi sanmayın. Benim bahsedeceğim sınıflama başka bir türde insan sınıflaması olacak.
Ülkemizde ekonomik güce göre belirgenleşen toplum sınıfları elbette mevcut. Karl Marx'ın dediği gibi insan ilişkilerinin temel belirleyici unsuru “para” yani ekonomik ilişkiler olduğuna göre, paranın belirlediği toplum sınıflarının hayatımızda bulunması kaçınılmaz doğal bir sonuç.
Ancak bizim ülkemizde insan ilişkilerini belirleyici başka bir sınıflama daha yapılması gerekir diye düşünüyorum. Bu sınıflama;
1.Ülkesini, milletini, devletini sevenler ve hayatlarını buna göre tanzim ederek yaşayanlar;
2.Ülkesini, milletini, devletini, bayrağını, İstiklal marşını sevmeyip, sürekli ihanet olgusu içinde yaşayanlar;
3.Ülkesini, milletini, devletini, bayrağını ve İstiklal marşını sevse bile, gaflet içinde olan, herkesle iyi geçinen, menfaatlerini her şeyin üstünde tutan, gününü gün ederek yaşayanlar.
Birinci kategoride yer alanlar, genel nüfus içinde hiç de azımsanmayacak bir orana sahip olmalarına rağmen; organize olamadıklarından ve sadece fedakarlık yaparak görevlerini tamamlamalarına rağmen sosyal ve siyasal yaşamda geri çekilmelerinden dolayı etkisizdirler.
Aslında her türlü yük onların sırtındadır. Severek askerlik yaparlar, isteyerek vergi verirler, devlet malına bir zarar gelsin istemezler, milli ve manevi değerleri her türlü tehlikeden korumaya çalışırlar vs. liste daha uzayıp gider.
Ellerine yetki ve güç geçince de bu gücü, millet ve milletin teşkilatlanmış şekli olan devlet hayrına kullanırlar. Her türlü tehlike karşısında şuurlu ve uyanık olsalar da kolaylıkla organize olamadıkları ve sürekli engellendikleri için iktidar olma olasılıkları düşüktür. Buna rağmen ellerinden geldiğince, mensubu oldukları Türk milletine ve devletine karşılıksız hizmet etmeye çalışırlar.
İkinci kategoride bulunanlar azınlıktadır. Ancak çok organizedirler. Kendi hedeflerine ulaşma noktsında sahip oldukları şuur ve bu yolda gösterdikleri azim, gayret ve çalışkanlık takdire şayandır. Ellerine geçirdikleri her mevkii de çabucak ve çok iyi bir şekilde örgütlenirler. Bunun için kolay ve güçlü destek bulurlar. Kültür, sanat, medya, iş, bürokrasi ve siyaset dünyasının köşe başları bunlar tarafından tutulmuştur. Bukalemun gibidirler ve niyetlerini hiçbir zaman afişe etmezler.
Koskaca bir ülkeyi bir plan dahilinde gıdım gıdım yok olmaya doğru sürüklerler. Bunu hissedemezsiniz bile!
Kendilerini demokrat, mazlum ve mağdur, insan hakları savunucusu, bulunmaz sanatçı, kültür adamı, cemaat önderi gibi gönül okşayıcı ve yumuşatıcı kılıflara sokmakta büyük maharet sahibidirler.
Zamanı geldiğinde ipi çeken cellat olmak arzusu onları her zaman için diri ve canlı tutar.
Allah; bu memleketi ve aziz Türk milletini böyle birileri varsa onların elinden kurtarsın ve bir daha da bunlar gibilerin eline asla düşürmesin.
Üçüncü kategoride yer alanlar ise nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eder.
İkinci kategoride yer alanların hakim olduğu ve etkisinin yoğunlaştığı dönemlerde yetişip yaşadıkları için çoğunlukla başlarına gelecek olanların farkında değildirler.
Bu kategoride yer alanların % 99'u şuursuzdur. Ne yapacaklarını bilmezler. Zaten böyle yaşamaları için ikinci kategoride yer alanlar ellerinden geleni yapmaktadır.
Menfaatlerini çok severler , dünyevi zevkler ve kişisel nefis tatmini bunlar için öncelikle giderilmesi gereken hususlardır. Bunun için herkesle diyalog kurabilir ve işbirliği yapabilirler. Önemli olan ülkenin uçuruma sürüklenmesi değil onların kazanacakları günlük menfaatlerdir.
Yarınları düşünmek kime ne kazandırır, felsefesi geçerli olduğundan bu günü iyi yaşamak bu kategoride yer alanların en büyük arzusudur.
Çoğunlukla olayları seyrederler ve iktidar gücünü eline geçirenlerin yanında yer alırlar. Bilmezler ki; günümüzde azınlığın yönetimi demek olan iktidar, aslında çoğunluğun zenginliğini kullanmaktadır. Ama olsun varsın “gemisini kurtaran kaptan” olmak onlara yeterde artar.
Evet ülkemizde insanlarımızı bilinenin dışında, yukarıda bahsettiğimiz şekilde üç sınıfa daha ayırmak mümkündür. Bu toplumsal sınıflar arasında meydana gelecek yer değiştirmeleri; ülkemizin, milletimizin ve devletimizin geleceğini belirleyecektir.
Mesela üçüncü kategoride yer alanlarla birinci kategoride yer alanlar birleşirse milli devlet güvenli bir şekilde sürecek demektir. Ancak ikinci kategoride yer alanlar üçüncü kategoride yer alanları kontrolleri altında tutmaya devam ederlerse büyük bir ihtimalle gelecek sorunlu olacaktır.
İkinci kategoride yer alan ve kendilerine Türk Milleti ile Türk Devletini yıkarak ortadan kaldırmayı hedef olarak şeçmiş olanların, sınıf değiştirme ihtimalleri yoktur. Bu kategoride yer alan şuurlu azınlık; sosyal ve siyasal yaşama her geçen gün artan bir dozla mührünü vurmaktadır.
Geleceğimizin Türk milletinin lehine şekillenmesi üçüncü kategoride yer alan insanlarımızın bir an önce gerçeğin farkına vararak, birinci kategoride yer alan insanlarımızla bilinçli ve planlı bir davranış içerisine girmelerinden geçmektedir.
Üçüncü kategoride tanımladığımız insanlarımız, ikinci kategoride yer alanların kurduğu tuzaklara düşmeye devam etmeleri halinde geleceğimiz daha da kararacaktır.
Nitekim kararmaya da devam etmektedir!

Bu gün hiçbir demokraside ve devlet hayatında görülmeyen şeyler Türkiye'de yaşanmaktadır. Çünkü kurulu düzen milli değildir.
Ülkeyi yönetenlerin yıllardır adı sadece yazılı metinlerde kalan “milli devlet”i yıkmak için devlet kurumlarını ve anayasayı zaafiyete uğratma yolunda her türlü çabayı gösterdiğini üzülerek izliyoruz.
Üniter milli devlet yapımıza karşı yürütülen dış destekli iç mücadeleyi hepimiz ibretle seyrediyoruz.
Onun için toplum yapımızı oluşturan sosyal sınıflarımızı başka bir açıdan ve farklı bir şekilde tanımlamak gerektiğini ve Türkler için yeni bir strateji oluşturmak gerektiğini düşünüyorum.
Bunu yazdıktan sonra da bilmeyenlere veya farkında olmayanlara bir kez daha Türk milletinin vasıflarını, ünlü Arap alimi İbni Hassul'un yazdıkları ile belirtmek istiyorum “Bütün milletler içinde cesaret ve şecaatta Türkler'den daha ileride, büyük gayelerin tahakkuku için onlardan ileri giden başka bir millet yoktur. Yüce Allah onları Arslan suretiyle yaratmıştır. Yüzleri enli ve burunları basıktır. Bilekleri güçlü ve kuvvetlidir.”
İşte bu Türk yeniden başarmak zorundadır! Türk tarihi de bize defalarca yere düştükten sonra yeniden ayağa kalkmayı anlatmıyor mu?