Oldum olası severim, bana huzuru demleyen pencere kenarımda dalıp gitmeyi, hatta bazen dalıp gitmek yeterli gelmez derinlere inerim, geçmişe gider kendimi

Oldum olası severim, bana huzuru demleyen pencere kenarımda dalıp gitmeyi, hatta bazen dalıp gitmek yeterli gelmez derinlere inerim, geçmişe gider kendimi üzerim, belki de kan ağlayan içim biraz rahatlar tesellisiyle… Ve ben  olup bitmeyen acı yığınlarının yeni yeni kabuk bağlayan yanlarını hep böyle deşerim acımın tazeliği eşliğinde…
İşte tam buna şahit bir gün daha boy gösterecek ileri ki satırlarımda,  kağıdın buz tutmuş geçmişi tokat sertliğinde yüzüme çarpan anı aynasının sol yanında…
Vakitlerden pencere kenarı boy gösteriyor, yürekte bir yanardağ misali biriken acıların iyiden iyiye arsızlaştığı bugün. Ve ben bugün bir başka dalıp gidiyor, bir yandan da yazıp yazıp acılarımı yeniden yaşayıp kendimi bitiriyorum. Pencere kenarım da ki karanfiller ben unutmak istesem de inadına hatırlatıyordu, hasretten kıvranan o puslu günü bana.Sanki şakaydı her şey inanamıyordum. Daha dün daha dün gülüyorduk diyordum.Öldüğünü bir türlü kabullenemiyordum. Hüznün buğusuna sarıldığım eksikliğini bana fısıldayan pencere kenarımda artık daha fazla tıkayamadım gözyaşlarımı boğazıma hüngür hüngür ağlamaya başladım. İçimde biriken acı lavları akıp gidiyor acele tavırlarla zamanla yarışır hızda… Kağıt en uç köşesine kadar gözyaşına bulanmış karanlıkta derinlemesine çöküyor güne. Havanında yüreği de dolmuş gibiydi. Bulutlar bana eşlik etmek gönüllü bir fedai kılığına bürünmüşlerdi sanki. Daha fazla dayanamayıp hüzün boşalırcasına hiddetle hüzün akıtmaya başladı gökyüzü. Baharın ilk yağmuru bırakıyor kendini semanın ellerine. Ve aynı zamanda da dirilten cemrenin gönlüme ölüm renginde düşüyor gibi bugün. Dışarıda dalıp gittiğim yağmurun kokusu etrafı iyice sarmış, İnsanlar baharın ilk yağmurundan gün yüzüne çıkardığı o büyüleyici toprak kokusunda kendini huzura yelken açmış bir gemi gibi hissederken o toprak kokusu maalesef ki bende huzur değil hasret  ve ölüm kokuyordu ölüm!