-Merhabalar, öncelikle bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?


Merhabalar… Ben Ülkü Eliuz. 1969 yılında Malatya’da bayrak ve Kuran kokulu bir evde ailenin ilk torunu olarak dünyaya gelmişim: Büyükbabam Nekir, babaannem Zeynep, annem Nimet, babam Mustafa, amcalarım Nuri, Vahap, Hüseyin, Cemil, halalarım Fadime, Hatice ve ben. Adım doğumumdan hatta babamın evliliğinden önce koyulmuş. Adıma ve adımı koyanlara layık olmaya çalışıyorum. Tüm gözlerin, ilginin, sevginin merkezinde yaramaz ve mutlu bir çocuk.


Malatya’da ilk öğrenimimi, Elazığ’da orta öğrenimimi tamamladıktan sonra 1986 yılında Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandım ve Türkoloji aşkının içimde önce kor sonra ateş olduğu 4 yıllık eğitimden sonra 1990’da “Cahit Külebi Hayatı, Sanatı ve Eserleri” adlı lisans tezimi sunarak mezun oldum. Teorik ve uygulamalardan oluşan veriler ile donatılarak öğrendiklerimi, 1991-1996 arasındaki 5 yılda uzak ve ücra Anadolu’mun (Erzurum ve Elazığ) köy ve şehir okullarında Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni kimliği ile aktarmaya çalıştım. Hâlâ görüştüğüm ilk çocuklarıma 26 yıl boyunca hep yenileri eklendi ve insan biriktirmeye devam ediyorum.


Öğretmenlik yaparken 1994’de Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans yapmaya başladım ve 1996’da “İbrahim Alaettin Gövsa- Hayatı, Şiirleri” adlı çalışma ile tamamlayarak bilim uzmanı oldum. 29 Mayıs 1996’da Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladım. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora programını, 1997-2004 arasında “Orhan Kemal’in Romanlarında Yapı ve İzlek” adlı çalışma ile tamamladım.


2008 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Öğretim Üyesi (Yardımcı Doçent Doktor) olarak çalışmaya başladım. 2008-2010 yılları arasında KTÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Bölüm Başkan Yardımcılığı yaptım. 2010 yılında “Tanzimat Anlatılarında Feminist Söylem” adlı çalışma ile Doçent ve 2015 yılında “Oyunda Oyun: Postmodern Roman” adlı eser ile Profesör unvanını aldım. Halen Türk Dili Bölümü başkanlığını yürütmekteyim. Alanımla ilgili yayınlanmış ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulmuş tebliğlerim, bilimsel makalelerim, kitaplarım, panel ve konferans sunumlarım mevcuttur.


-Edebiyat alanında iyi bir yere sahip biri olaraktan bunu nerelere borçlusunuz?


Edebiyat benim için sadece bir iş değil; bir yaşam biçimi, yaşama karşı yaşamsal bir duruş. Bu nedenle edebiyat ben, ben edebiyat oluyorum ve içsel bir akışla bütünleşiyoruz. Hem dünyayı, hem insanları, hem de kendimi edebiyatın ışığına karışarak tanıyorum.


Okumak, anlamak ve anlamlandırmak daha başında sayılabileceğim bilimsel ve insani yolculuğumun en önemli adımı oldu ve yaşadıklarımdan hep bir şeyler öğrendim.


Okuma yazma öğrenimim ile bilinçli bir şekle bürünen edebi yolculuğum, hayatımın üç büyük öğretmeni var: mayasında Anadolu insanının bütün erdemlerini barındıran bilge insan büyükbabam; kalbi kuruyan dünyaya hep Yunusça dokunan yaratıcı öze ait kodların yaşatıcısı ve taşıyıcısı annem ve önce metinlerde sonra aynı rüyada buluştuğum ebedi danışmanım ilmi ve insani rehberim hocam Prof. Dr. Ramazan Korkmaz. Ülkü’nün dünyadaki doğumunun ustaları olarak düşüncelerime, duygularıma can suyu veren bu üç insandan sadece biri şu anda dünyalık zamanda olmasına rağmen onların yüreğime akışı ebedidir. Onlar ruh ufkumun özneleri.. ve yaşam yolculuğumda her ses, her koku, her renk ben’imi şekillendirdi.



-Edebiyat kelimesinin sizde anlam bulmuş hali nedir?


İnsana ait derin kültürel kodların yansıdığı edebiyat aynası, hayatın içinde ve kendi olma yönünde güçlü ve sağlam olarak durabilmeyi, kendini ve değerlerini kurmayı, dünyada kendi doğumu gerçekleştirmeyi sağlar. Bu derin ve kutlu alan, bana gönlünün, aklının, memleketinin, inancının, dilinin, geleneğinin yabancısı olmamayı öğretti. Zira uyumanın ölümle eş olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz ve her anlamda uyanmamız hayati önem taşıyor. Edebiyat bize bu coğrafyada geçmiş-gelecek-şimdi düzleminde nasıl uyanılacağını öğreten kutlu bir zirvedir.


-Meslek  anlamında edebiyata yönelmenizdeki faktörler nelerdi?


Birçok aile gibi benim ailem de tıp doktoru olmamı istiyordu. Bütün telkinler ve eğitimim hep bu yönde oldu. Okuma ve yazmaya olan ilgimin farkında idiler ancak bunu meslek seçimi konusunda belirleyici olarak görmüyorlardı. Bu nedenle sayısal merkezli bir donanım aldım, başarılıydım da. Ancak edebiyat hep sığındığım kutlu limandı. Beni iyileştiren sonsuz bir iklimdi. Babam ve arkadaşlarının kitaplar alarak beni ödüllendirmeleri ve dergi aboneliklerim yaşıtlarımdan oldukça fazla kitap okuyan bir çocuk olmamı sağladı. Hikaye yazma denemeleri, kompozisyon yarışmalarındaki dereceler ile de bu ilk “oluş evrem” renklendi. Üniversite sınavındaki maceraya dönük işaretlemelerim ve dershane öğretmenlerimden Türk Edebiyatı Vakfı’nın şimdiki başkanı Serhat Kabaklı’nın yönlendirmesi ile kendimi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde buldum. Ailem “kayıt yapma, başlama, bir daha sınava gir” dedi. Ancak ben denemek istiyordum. Birinci sınıf ikinci dönemde asistan olmaya ve Türkoloji alanında ilerlemeye karar verdim, bu kararımı aileme ilettim, çok memnun olmasalar da izin verdiler. Dervişane bir yolculukta olduğumu fark ediyordum. “Varolmak değişmek, değişmek olgunlaşmak, olgunlaşmak ise kendini sonsuza kadar yaratmaktır” düsturuyla sadece sorumlu olduklarımı değil, Türk ve Dünya edebiyatının tüm eserlerini ve de psikoloji, mitoloji, felsefe, tarih ve hemen her alandan eseri okuyordum. Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra bir derviş edasıyla beni bekleyen çocuklara gittim. Hedefe uçan ok misali bir köy ortaokulunda 2 yıl boyunca sadece Türkçe değil hemen her dersi verdim. Kendimi öğretmeye adamıştım, tüm idealim Türklüğe hizmet edebilmenin onuruna erişmekti. Bunun için benin bize dönüşmesi dolayısıyla çoğalmak şarttı. Öğretiyor, öğreniyor; büyütüyor, büyüyordum. Milli ve dini inancım da bana rehberlik ediyordu. Sadece teorik bir öğrenim değil ruh ufkumun çağrısıyla geniş ve derin bir evrende ilerliyordum.


- Edebiyat camiasında örnek aldığınız kişiler veya kitaplarını okumaya doyamadığınız yazarlar var mıdır, bunlar kimlerdir?


Kimi söylesem ya da hangi eseri söylesem diğeri eksik kalır. Sadece ilk aklıma gelenleri söyleyeyim.


Bitişi değil başlangıcı, tükenişi değil hazineyi imleyen Dede Korkut Hikayeleri;


Gerçeğin düşe, düşün gerçeğe dönüştüğü kurgusal uzamda bireyin varoluşsal kaygılarını farkındalık açılımlarına taşıyabilen aydınlık zirve Ahmet Hamdi Tanpınar;


“Bilinçli bir Müslüman kimlik” oluşturma adına düşünce yazıları kaleme alan entelektüel bir mümin ve Büyük Kapı’nın eşiğinden ayrılmadan Ruhun malzemelerini biriktirme edimini devam ettiren evrensel bilinç Rasim Özdenören;


öze dönüşün gerekliliği ve ötekileşmenin tehlikelerinin farkındalığında bir birey olarak kolektif biyografyamızın hatıralar ve hareketlerden oluşan somut hamurunu yeni’den yoğuran Cengiz Aytmatov;


İçe çevrilmiş gözün kendisiyle yüzleşmesini geçmişin içindeki şimdide kesin kopuş ve derin bir süreklilik halinde kurgulayan tüm tutunamayanların sesi Oğuz Atay;


Bireyin eskiyen masallarının söküklerini onarmaya; unutuluşun dehlizlerinden kurtarmaya çalışan modern masalcı Murathan Mungan;


Yapıtlarında eşikteki bireyin kendisiyle, toplumla ve evrenle hesaplaşmasını konudan karaktere, romandan başka türlere, edebiyattan başka sanat dallarına hatta farklı alanlara doğru boyut kazanan metinlerarası yöntem ile kurgulayarak topluma ve bireye yeni bir yol haritası belirlemek isteyen Murat Menteş…


Ve Yunus Emre, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Ömer Seyfettin, Sait Faik, Bilge Karasu, Orhan Veli, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Nazım Hikmet, Cahit Sıtkı, Sabahattin Ali, Attila İlhan, Orhan Kemal, Necip Fazıl, Tarık Buğra, Nihal Atsız, İsmet Özel, Yusuf Atılgan, Orhan Duru, Ferit Edgü, Cemal Süreya, Edip Cansever, Aziz Nesin, Orhan Pamuk, Barış Bıçakçı, Hasan Ali Toptaş vs, vs..


Bu bitmeyecek listede ilk sıra hep bizi bize anlatan eserlerindir. Kendini tanımadan, sevmeden, anlamadan varolmak mümkün değildir. Bu ancak aşağılık kompleksi içinde aldanmış bir hayatın bunaltısı ile kuşatılmaktır. Etrafımız böyle özenti, entel, taklit görüntülerle dolu. Ve hiçbiri gerçek anlamda var olamıyorlar.


Ayrıca 30 yıldır insan adına bilgi adına Türklük adına bilim adına aynı rüyada olduğum başta hocam Prof. Dr. Ramazan olmak üzere Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Ercan Alkaya ve tüm hocalarım, arkadaşlarım ve geleceğim olarak gördüğüm öğrencilerimi okumaya doyamıyorum.


-Kendinizi geliştirme yolunda epeyce yol kat etmiş  biri olarak biz gençlere önerileriniz nelerdir?


Va’z etmeden, slogana ve mesajcılığa kaçmadan insanın evrensel yanlarını anlatarak dervişane yürüsünler. Ancak yalnız yürümesinler, mütevazi bir eda ile çoğalarak, sararak, dokunarak ilerlesinler. Unutmayalım ki; yüreğe dokunmak, bir iken bin olmaktır.


Kendisinin, milletinin, insanlığın sorumluluğunda eylemleri ile tamamlanmış insanlar olmak için yaşasınlar. Bu da bedene değil ruha hizmet ile gerçekleştirilebilir. Fani bu alemde sonsuz olabilmek ancak bir fark edişler bütünü olan yaşamın sonsuzluğunda aydınlığın sesi ve böylece varoluşsal yitimlere dur! diyebilme ereğinde mücadele/dava/ ideal adamları olmak ile mümkündür.


-Birçok  esere sahip olduğunuz herkes tarafından bilinmekte peki eser anlamında yeni çalışmalarınız var mı?


1991 yılından beri uzmanlık alanım olan Yeni Türk Edebiyatı’na kitaplar, kitap bölümleri, makaleler, bildiriler, konferans ve panel sunumları ile katkıda bulunmaya çalışıyorum.


Edebiyat evreninin farklı türleri üzerinde yeni yöntemler geliştirme ve uygulama yönündeki çalışmalarımda amacım, Türk kültür dünyasını tanıyan ve tanıtan sağlam metinler kurabilmektir. Şimdiye kadar farklı edebi türlerde incelemeler, değerlendirmeler, tahliller yaptım. Mevcut projeler, roman, hikaye, tiyatro ve şiir tahlilleri ile ilgili teorik bilgiler ve uygulamalı tahlillerden oluşan çalışmalar yapmak. Editör ve yazar olarak dahil olacağım bu eserlerin hazırlıkları devam ediyor. Ayrıca 2008’den itibaren danışmanlığını yürüttüğüm 10 Yüksek Lisans ve 6 Doktora çalışmasının yayınlanması da hedeflerim arasında.


-Hayatınıza felsefe olarak soktuğunuz hiç anlamlı bir cümle oldu mu, olduysa bu nedir?


“Ne içindeyim zamanın


Ne de büsbütün dışında


Yekpare geniş bir anın


Parçalanmaz akışında” (Ahmet Hamdi Tanpınar)


“Düşünüyorum da biz büyüyerek çocukluk etmişiz.” (Turgut Uyar)


“İçinde yaşıyor olmanın bilgisiyle ne kadar tanıdık gelirse gelsin. ‘Fotoğrafta başka çıkıyor o’ dediğimiz şeydir hayat. Bu nedenle yaşamdan ödünç alınmış birileri, edebiyatın gerçek kahramanlarıdır. Hayatta onların benzerlerini görmüşlüğünüz çok olabilir, ama kendileriyle asla karşılaşmazsınız. Yaşadıkları suların sayfalarından çıkarıldıklarında ölürler çünkü… Bizi onlardan sayfalar ayırır. Birbirimizin duvarlarından hikayelerle geçeriz.” (Murathan Mungan, Kibrit Çöpleri, “Duvargeçenler”)


-Okuduğunuz onca kitap arasından hiçbir  kahramana özendiğiniz oldu  mu, olduysa bu hangi kahramandı?


Kahramanlara değil de düşünce tarzlarına, duygularına kapıldığım olur. Mesela Ferit Edgü’nün “-Koridorun sonundaki ışığı görüyor musun/ -Evet./ -Öyleyse niçin yazmıyorsun?” şeklindeki küçürek öyküsündeki öznelerin diyalogu beni hareket geçirdi ve bu çağrıya hem uydum hem de ben de öğrencilerimi yazmaya davet ettim ve ediyorum.


-Yukarıda da belirttiğim gibi yazın alanında edebi bilgi anlamında birçok eseriniz bulunmakta peki  şiir veya öykü tarzında eserleriniz var mı?


Akademik kimliğimin gölgesinde olduğunu düşündüğüm öykü denemelerim var. Fena değiller. Belki bir gün ben ölünce yayınlanır. Ancak şimdilik bilimsel yazılarımla var olmayı tercih ediyorum.


Benim en önemli eserlerim öğrencilerim. Onların varlığı, gelişmesi ve büyümesi beni onurlandırıyor.


Önemli bir diğer eserim de 9 yıl önce yola ÜST-OKUR adıyla çıkan bu yıl itibariyle BÜYÜ-YORUM adını alarak yoluna devam eden okuma, anlamlandırma topluluğumuz. Her ay bir kitapla başlayan okuma ve anlamlandırma etkinliğimiz ayda 3 kitap ve öğrenci panelleri ile etkin bir oluşuma dönüştü. Hali hazırda Trabzon, Gümüşhane, Rize, Samsun, İstanbul, Adana, Ankara illerinde de faaliyetlerine devam eden sanal literatürle ifade edersek “Durumu: Kitapta” olanların kurumsallaşması da hedeflerimiz arasında, bu yöndeki girişimlerimiz devam ediyor.


-KTÜde görev yapmak nasıl bir duygu burada kazandıklarınız neler oldu?


Trabzon’a ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne kendi düşüme gerçeklik kazandırmaya çalışırken şairin dediği gibi “gün olur alır başımı giderim” diyerek mavi ve yeşil aşkıyla geldim. Sonsuz zaman sularında akışına karıştığım bu mekan bana yürekler hediye etti, sevgiler sundu, başarılar kazandırdı, mutluluklar yaşattı, acılar tattırdı. Mekan yaşadı ben de onunla yaşadım. Karadeniz Teknik Üniversitesi ideallerime giden yolda sevdiğim bir durak oldu.


-Son olarak akademisyen olmak isteyen öğrencilerinize tavsiyelerinizi alabilir miyim?


Tüm hedef, amaç ve eylemleri İNSAN olmak adına olsun.


İlişkilerinde samimi, içten, cömert, dürüst olan ve maddi hırslardan, çirkinliklerden arınmış güzel insanlarla dolu bir dünyayı hak ediyoruz ve bu bizim elimizde.


Vatan, millet, devlet ve Türklük konusunda ödün vermeyen, ideal ve inançlarıyla tam bir uyum içinde disiplinli bireyler olsunlar.


Hep göğe baksınlar. Her anlamda göğe baksınlar.


Bana vakit ayırdığınız için teşekkürler