Bir Türk, kendi tarihini iyi bilir mi veya hiç ilgi duyar mı diye sorulsa; eminim ki verilecek cevap, yüzde doksan gerçekten ilgilenmez, bilmez hatta ben tarihi sevmiyorum olacaktır.  Sebebi ise ya iyi öğretilmediğinden ya da iyi anlatılamadığındandır. Gerçek olan şudur ki, milletimizin yüzde doksanı tarihini iyi bilememektedir. Çoğumuzun bildiği tek şey, Türkler’in iyi bir savaşçı olduğu yani ordu millet olduğu deyimidir. Ama bizim kültürümüz, bilimsel yönümüz, ekonomik yapımız, eğitim sistemimiz ve hatta sportif geçmişimiz nedir nasıldır fazla anlatılmaz bir durumadır. Tarih öğretiminde esas olan bu özelliklerimizin kavratılması olmalıdır.  Bakın, bir milletin medeni dünyada, medeni bir şekilde varlığını sürdürebilmesinin tek yolu tarihini çok iyi bilmesiyle mümkündür. Tarihini bilmeyen toplumlar, aynı zamanda tarihinin getirmiş olduğu kültür yapısından da yoksun kalmaya mahkumdurlar. Dolayısıyla biz Türkler, tarihimizi doğru bir şekilde öğrenmeye mecburuz.
Avrupalılar günümüzde hemen her konuda kendilerini dünyanın lideri sanırlar ve birçok şeyin Avrupa kökenli olduğunu düşünürler. Oysa arkeologlar tarımla başlayan medeniyetin Avrupa’ya Türkler tarafından gittiğini ayrıntılarıyla çoktan tespit ettiler. Medeniyetin çıkış noktası Tarım dersek, sanırım yanlış düşünüyor olmayız. Zaten tarih sayfaları da öyle diyor. Bakın, Türkler ’in dünyaya kazandırmış olduğu buğday, arpa, bezelye ve mercimek; evcilleştirdiği hayvanlar ise inek, koyun, keçi, at bunların en gerçek ispatıdır.
Türk çiftçileri M.Ö 8.000 yılında tarımı geliştirip mahsul ettiler ve bunları M.Ö 7000 yılında Yunanistan’a götürdüler. O tarihlerde Yunanlı çiftçilerden kız alıp vermeye başladılar. Gidin Midilli’deki bir köy kahvesine; iki millet yani Yunanlılar ve Türkler bir millet gibi birlikteler. Türkler mahsullerini M.Ö 5.500’ de Balkanlar’a, oradan Almanya ve Hollanda’ya, Akdeniz’e yakın yerler olan İtalya, Fransa, İspanya’ya taşıdılar. M.Ö 4000‘de İsviçre ve İngiltere’ye geçmiş oldu. Kısaca Türk Tarımı tüm Avrupa’ya yayılmış oldu. Elbette tarımla birlikte, tarım metal araç ve gereçleri, yazı, yönetim ve kanunların doğuşu yani medeniyet de başlamış oldu.
Türkler, Avrupa’ya sadece tarımı değil önemli Avrupa dillerini vermiştir. 3000 yıl önce Türkiye’de konuşulan diller Hitit İmparatorluğu’nun Hititçe ve bununla birlikte Lidya, Likya dilleriydi. Bu kaybolmuş dilleri arkeologların Yozgat ilimizde bulduğu Hitit belgelerinden biliyoruz. Bu belgeler Hitit Kralları’nın Mısır’daki firavunlar ve İran ve Irak’ın krallarıyla yapılan diplomatik mektuplardan oluşuyor. Sonuç şu ki, Hititçe günümüz Avrupa’sında konuşulan dillerin önemli bir kısmını oluşturuyor. İspanyolca, Fransızca, Almanca, Yunanca, diğer Avrupa dilleri ve sıkı durun bugün dünya dili olarak kabul edilen İngilizce bile Hititler’in Ataları olan Türk çiftçiler tarafından Türkiye’nin kuzey batısından Avrupa’ya daha sonra Ukrayna ve Rusya üzerinden Orta Asya’ ya kadar taşınmıştır. Saydığım tüm dillerin kökeni Türkçe’den türemiştir.
Ne var ki Türkler yüzyıllarca ne Hititçe ne de bir başka Hint-Avrupa dilini yazıp konuşabildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar Türkçe, Moğolcayı içeren Asya dil ailesine ait bir dil ve Orta Asya’dan Anadolu’ya giren Türkler tarafından konuşulan dildir. Atatürk’ün Latin alfabesiyle Türk çiftçilerinin Avrupa’ya yaydığı Hint-Avrupa diline kavuşmuş oldu. Tabi birçok kesim Latin harflerini kabul eden Atatürk’ü gavur dilini kullanıyor diye eleştirdi. Oysa kimse farkında değildi. Dediğim gibi Latin harflerinin kökü yukarıda bahsettiğim Türk çiftçilerinin Avrupa’ya yaydığı dildi. Türkler’in Anadolu’daki bin yıllık tarihi yanlıştır. Türkler ‘in, O eski çiftçi Türkler ‘in tarihi M.Ö. 10 bin yılı bulmaktadır. Genetik araştırmalar bugünkü Türkler ‘in genlerinin üçte ikisinin tarımı Avrupa’ya getiren eski çiftçi Türkler ‘den, üçte birinin de Asyalı Türkler ‘den aldığını ortaya koymuştur. Bu yüzden Türkiye, Avrupa ve Asya’yı genetik olarak etkileyerek dünya tarihinde önemli bir rol oynamaktadır. M.Ö. 10 bin yıllarda kabileler olarak yaşayan Türkler, M.Ö 3000 yıllardan itibaren devlet kurmaya başlamıştır. Bu yüzden Türk tarihini 1000 yıla sığdırmak büyük bir yanlıştır. Dünyanın en eski milletlerinden birinin de Türkler olduğunu Dünyaya duyurmak zorundayız. Tabii tüm bunları öncelikle kendimiz bilmek zorundayız.
Evet Orta Asya Türkleri’nin 1071 Malazgirt Savaşı’ ile Anadolu’ya girdiği doğrudur. Fakat Türkler ilk kez Anadolu’ya bu savaşla girdi bilgisi yanlıştır. Avrupalının dediği gibi topraklarımızı Türkler istila etti düşüncesi tamamen safsatadır. Türkler M.Ö binlerce yıl bu topraklarda medeniyetler kurmuştur. Yozgat’ta bulunan Hitit kalıntıları, kullandıkları diller, bulunan kitabeler bunlara birer örnektir. Tüm Avrupa’ya hem genetik olarak hem de kültürel anlamda Türkler, bölgeye egemen olmuşlardır. Amerikan ve Avrupalı bilim adamları bu gerçekleri bilmektedir. Samimi olmayan birkaç bilim adamı dışında bu gerçekleri herkes saklamaktadır. Türk Tarihi’ni, Türk Milleti’ne anlatmanın tek yolu devlet gücüyle olacaktır. İyi bir bilimsel araştırmayla tüm okullarda öğrencilerimize anlatmak zorundayız. Türk Tarihi’nin dünya medeniyetlerinin temeli, başlangıcı olduğunu tüm dünya bilmelidir. Aslında tüm dünya biliyor, ama Türk Milleti bu konuda ilgisiz ve bilgisiz kalıyor daha doğrusu maalesef bilmiyor. Türk Milleti Türk Tarihi’ni çok iyi bilmelidir. Öyleyse; Türk Millet tarihini iyi öğrenmesi için Atatürk’ün Türkoloji çalışmaları yeniden başlatılmalıdır. Türk Milleti’nin varlığının devam etmesi için, dilimize ve tarihimize sahip çıkmalıdır. Tarihi olayların bilimsel verilere dayandırılması önemlidir. Mesela; Türk Milleti Mısır’dan Mezopotamya’dan başlayarak. Romalılar ve Yunanlar’dan daha önce Orta İtalya ve Akdeniz kıyılarına kadar yerleşmişlerdi.
Türk’ün Tarihi yabancıların gözüyle değerlendirilemez. Türk’ün tarihini barbarlıktan başka bir şekilde görmeyen yabancılara bilimsel öğreti ile bunun gerçek olmadığını anlatmak gerekir. Türk Kültürü dünya medeniyetlerinin doğuşunun başlangıcıdır. Türk ırkı kendi tarihini ve kültürünü en iyi şekilde bilmekle yükümlüdür. Milli ruhun ayağa kalkması için gençlere Türk Tarihi’nin öğretilmesi şarttır. Türk’ün gücünün slogan cümlelerle ifadelerle değil. Tarih bilincinin yüksek tutulmasıyla sağlanabilir. Türk tarihini, uygarlığının büyüklüğünü belirleyip tüm dünyaya tanıtmak esastır. Böylelikle dünya devletleri arasındaki onurlu duruşumuz daha da güçlü olacağı gibi, Türk Milleti bu bilgi ile onur duyacağı tarihini iyice öğrenecektir.
Kısacası; yabancılar Türk tarihini Türkler ’den daha iyi biliyor, ne acıdır ki Türk gençlerinin yüzde doksanı tarihlerine ilgi duymuyor, dolaysıyla bilmiyor! Ebetteki bunun da sebepleri vardır. Başka bir yazım da onu da genişçe yazacağım. Unutmayalım ki, “SEN TARİHİNİ BİLMEZSEN, SENİ TARİHLE YARGILARLAR.”