Akrep nehrin kenarında durmuş karşı kıyıya bakmaktadır. Geçmek istemekte ama suyu geçmek için gerekli fiziksel özelliklerle yaratılmamıştır ve bu nedenle de suya girmekten korkar. Ve dostu olan kurbağaya şöyle seslenir.

Kurbağa kardeş, seninle dostuz biz, dostluğumuz hatırına beni karşı kıyıya geçirir misin? Kurbağa kendinden emin bir şekilde; Yapamam akrep kardeş, evet seninle biz dostuz ama ne yazık ki senden uzak durmalıyım. Çünkü sen bir akrepsin ve zalim bir iğnen var, bu nedenle çekiniyorum senden.
Akrep, kurbağanın endişesini anlar. ama vazgeçmemiştir. Bak kurbağa kardeş: şimdi sen beni sırtına alıp karşıya geçirirken seni sokabilir miyim hiç? Bunu ancak aptallar yapar.
Ben yüzme bilmem ki, seni sokarsam ben de boğulur ölürüm der. Bu açıklama ve yaklaşım tarzı kurbağaya mantıklı gelmiştir. Hem eski dosttular, neden soksun ki? Kabul eder. Akrep yaklaşır ve kurbağanın sırtına biner. Suyu geçmeye başlamışlardır yavaş yavaş. Derken tam da suyun ortasında, kurbağa sırtında bir yanma hisseder. Akrep sokmuştur. Acı içerisinde başını çevirir; Neden? Neden yaptın bunu, bak şimdi sen de boğulup öleceksin.
Akrep üzgün ve pişman şekilde şöyle der;
Elimde değil. İSTE BENİM TABİATIM BU.
Şimdi siz benim bu hikâyeyi ne maksatla anlattığımı merak ettiniz biliyorum.
O halde okumaya devam edelim lütfen.
Malumunuz öyle kötü bir zamanda yaşıyoruz ki; Yiğit belli değil, Mert belli değil.
"Kötü bir şey olacak" hissini geçtik. "İyi hiçbir şey olmayacak" dediğimiz bir zamandayız.
Eskiden derler hep. Eskiler diye başlar büyükler. Eskiden olurmuş çünkü her şey. Eskiden dostlar varmış, eskiden komşuluk varmış, eskiden aşklar varmış ama en önemlisi ne biliyor musunuz? Eskiden iyi niyetli insanlar varmış.
Kuzuyu yiyen kurtlar, çiçeği kopartan eller, dahası çocuğa kasteden zihniyetlerce ne ihanetler sergileniyor ne göz yummalar yaşanıyor. Olmaz olmaz demeyin oluyor maalesef.
Tam da bu yazdıklarımın doğruluğunu kanıtlayan iki haber paylaşmak istiyorum sizlerle.
Ramazan Hoca yıllarca Diyarbakır Ulu Camide Kur’an Ayetlerinden haber veren ve Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’in haricinde tek kelime etmeyen Allah ve Kuran sevdalısı olan bir insandı.
Ne yazık ki Diyarbakır Ulu Camide verdi vaizlerden rahatsız olan bazı insanların devamlı şikâyetleri üzerine, hakkında soruşturma açıldı ve sorguya bile götürüldü.
Serbest bırakıldıktan sonra vaizlerine devam etti.
Sonunda bu zavallı insanı şikâyet edenler emellerine ulaşarak Ramazan Hoca'yı Diyarbakır’dan sürgün ettiler.
Ramazan Hoca İstanbul’da Fatihte bir kahveyi çalıştırmaya başladı, burada da vaizlerine devam etti.
İstanbul’da Ramazan Hocanın vaizlerinden rahatsız olan bazı din adamları emellerine ulaşarak Ramazan Hocanın öldürülmesine sebep oldular.
İkinci haberimiz de yine içler acısı bir haber.
31 Ocak gecesi İzmir'de bir taksici olan Oğuz Erge, yüzünde maske olan genci üşümesin diye aracına almış. Daha sonradan yaşanılanlar ise tam bir vahşet... Önce Erge'yi sokak sokak dolaştırmış ardından tam ineceği esnada da cebinden para çıkarır gibi yapıp silah çıkarmış ve taksiciye 3 el ateş açmış. Bu görüntüler aracın içindeki kameraya anbean yansımış ve izlerken o kadar büyük bir dehşete kapıldım ki... Anlatmak oldukça güç. Yüzünde maske olan katil, Oğuz Erge'yi öldürdükten sonra oldukça sakin bir şekilde taksicinin telefonunu ve kulaklığını çalıp "bazı insanlara güvenmeyeceksin" cümlesini kuruyor. Ne kadar acı bir cümle, hani bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlar olur ya işte böylesine bir olayda yaşanılan acının tarifini hiçbir kelimeyle ifade edemezsiniz.
Neyse.
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi öyle bir zaman da yaşıyoruz 'ki "dost belli değil, düşman belli değil" Kime güvenip, kime canımızı emanet edeceğimizi bilmeyecek durumdayız.
Kur'an-ı kerim'de bir söz vardır. (Yasin) Diyor ki, "Onları uyarsan da bir, uyarmasan da, inanmazlar."
Ben bu sözü çok severim. Ve ben bugün kör zihniyetlere anlamasalar da anlatmak istiyorum.
Kötülüğün bugüne kadar kimseye yarar getirdiği görülmemiştir.
Sen sürüklenip gitme kimsenin peşinden, gitmen gereken bir yol varsa vicdanının seni çağırdığı yöndür. Kimseyi kırma, incitme. Kadın ya da erkek ya da çocuk fark etmez. Kimseyi arkandan kötü konuşturtma.
Kapılma zayıflıklarına, kaybolup gitme geçici heveslerinin peşine. Kimse sen giderken "oh be gitti pislik" demesin.