Müteahhit, daima fiyakalı arabalara sahip oldu. Herkesin imrendiği maddesel güzellikte kadınlarla evlendi. Varlıklı olmanın yegâne koşulu, sebepsiz bi

Müteahhit, daima fiyakalı arabalara sahip oldu. Herkesin imrendiği maddesel güzellikte kadınlarla evlendi. Varlıklı olmanın yegâne koşulu, sebepsiz bir gösteriş ve en iyisine hakim olma arzusuydu. Oysa malzemeden çalınmış bir hayat, ahlâki erozyonun kaçınılmaz neticesiydi.
İktisatçı, kimsenin akıl yürütemediği fikirler ortaya koydu. Muhtemel zenginleşmenin yollarını arayıp, kişi refahı hususunda kafa patlattı. Oysa kirada oturan asgari ücretliyi anlamak, pratiğe indirgenmiş Nobel Ödülü'nü sarıp sarmalamaktı.
Kişisel gelişimci, insan yaşamı hakkında duraksız öğütler verdi. "Hayata gülümse, kimsenin buyruğu altına girme, özgür olmadığın işi terk et!" gibi klişe, kuru tuzlu, yerinden yönetim direktiflerde bulundu. Oysa dört çocuk okutan, postaneden emekli bir süper kahramanın mücadelesi, klasik öğreti teorisinin üzerindeydi. Tanıdığım hiçbir kişisel gelişimci, yoksul değildi.
Evet evet! Bizim mahallenin süper kahramanları vardı. Ayakkabılarını yamayıp giyen, kimseye eyvallahı olmayan, sağlığa ve sahip olduklarına şükreden fakir adamlardı. 
Çünkü bizim süper kahramanlarımız vardı. Ve paranın, aslında sandığımız kadar mühim olmadığını savunurlardı.
Not:
Beşeri tutkular bir kenara bırakıldığında; ruh, asıl zenginliğine ulaşacaktır. Saplantılardan arındırılmış beklenti, ancak manevi doyum ile mümkün olacaktır.