BEYLERBEYİ SARAYI

Bu hafta yapmış olduğum araştırmalarım, geçen hafta bizzat ziyaret ettiğim ve keyifle gezdiğim Beylerbeyi Sarayı’nın tarihi üzerine oldu.

Bu arada Beylerbeyi ve çevresinin yerleşim alanı olarak kullanılması tarihte oldukça gerilere de giderek Bizans dönemlerine kadar uzanmaktadır. Dolayısı ile bu bölgede farklı tarihsel dönemlerde inşa edilen yapılarda bulunmaktadır.

Öncelikle günümüzde bulunan bu saraydan önceki son yapı, 1832 yılında inşa edilen ve bu bölgede Sultan II. Mahmud tarafından yazlık bir saray olarak kullanılan ahşap bir yapıymış. Ancak bu sarayda 1851 yılında Sultan Abdülmecid’in bulunduğu bir zamanda yangın çıkar ve bu tarihten itibaren yapı kullanılmaz.

Daha sonra tahta geçen ve 1861-1876 yılları arasında hüküm süren 32. Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in talimatıyla 1861 yılında bu ahşap yapı tamamen yıktırılır. Ve yine Sultan Abdülaziz’in emriyle 1863 yılında mevcut sarayın yapımına başlanır. 1865 yılında sarayın resmi açılışı gerçekleşir. Abdülaziz, kendi hüküm süresince burayı yazlık bir saray olarak kullanıyormuş ve yılın belli aylarında konaklıyormuş.

Konumu ve mimarisi sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun önemli saraylarından bir tanesi olan Beylerbeyi Sarayı, birçok padişah tarafından kullanılmasının yanı sıra, o tarihsel dönemin önemli kararlarının alındığı ve hatta kıymetli misafirlerin ağırlandığı bir saray olarak da kullanılmıştır.

Birçok Osmanlı padişahı bu sarayda yaşadığı için de o dönem padişahların nasıl alanlarda yaşadıklarını görmek ve keşfetmek ve yine o dönemin tarihi ve mimari dokusunu keşfetmeniz açısından da muhteşem güzellikleri olan bir saray. Ama en önemlisi bu sarayda bizzat Osmanlı padişahlarının yaşamış olması, bizlere tarihi bir miras olarak çok kıymetlidir.

Mâbeyn ve Harem bölümlerinden oluşan saray ana binası, saray bahçeleri, Deniz Köşkleri ile üst set bahçelerle büyük havuzun etrafındaki Sarı Köşk, Mermer Köşk ve saltanat atlarını barındırmak amacıyla inşa edilmiş olan Ahır Köşk bu sarayın bölümlerini oluşturmaktadır.

Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Joseph ve Fransız İmparatoriçesi Eugenie, Karadağ Prensi Nikola, Alman İmparatoru II. Wilhelm gibi çok sayıda konuk burada ağırlanmıştır. Yine, padişahların yaptığı çeşitli ziyaretleri iade etmek isteyen birçok devlet adamı ve üst düzey devlet görevlileri de konuk edilmiştir.

Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan ve Mısır’ın Osmanlı Devleti’nin idaresinde olduğu dönemde, 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı’nın tebriği ve değerlendirilmesi için de Sultan Abdülaziz’i ziyarete gelen devlet başkanları da bu sarayda konuk edilmiştir.

Sultan II. Abdülhamid döneminin hemen başında çıkan ve 93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı olarak da bilinen bu savaş döneminde, muhacirler ve yaralı gazilerin bir kısmı da yine bu sarayda kaldılar ve tedavi edildiler. Sultan II. Abdülhamid de tahttan indirildikten sonra hayatının son 6 yılını burada geçirmiş ve 1918'de bu sarayda vefat etmiştir.

Çeşitli Batı ve Doğu tarzlarının kaynaştırıldığı sarayın iç mimarisi kullanım özellikleri bakımından Türk evi planına benzemektedir. Bodrumuyla birlikte üç katlı olarak inşa edilmiş olan sarayda 24 oda ve 6 salon yer almaktadır. Taban döşemeleri Mısır'dan getirtilen hasırlarla kaplıdır. Türk Hereke yapımı halılar; Fransız Baccarat kristalinden avizeler; İngiliz, Fransız ve İstanbul Haliç Tersanesi’nde yapılmış saatler ile Çin, Japon, Fransız, Alman ve Türk porseleni vazoları, sarayın oda ve salonlarının dekorasyonunu tamamlamaktadır. Hünkar Odası, halıları, koltuk takımı, perdeleri, avizesi ve ahşaptan yapılan duvar işlemeleri ile tüm dikkatleri üzerine çeken bir oda olmuş.

1829-1832 yılları arasında Sultan II. Mahmud tarafından av köşkü olarak yaptırılan Mermer Köşk, içinde havuzu ve sebili de bulunan, ismini ise dış duvarlarının mermerden yapılmış olmasından almaktadır.

Mermer köşkün yakınında yer alan Sarı Köşk, bir cephesiyle ormanlık alanının içerisinde yer alırken, diğer cephesi ile dışarı doğru açılmaktadır. Bodrum üzerine iki kat olarak tasarlanan bu köşk, gerek tavan süslemeleri gerekse iç dekorasyonu ile birlikte döneminin özgün örneklerinden biridir.

Mermer Köşkün ilerisinde saray bahçesinin son seddi üzerinde yer alan Ahır Köşkü ise Osmanlı'nın at kültürüne bakışını yansıtan özellikler taşımaktadır. Giriş bölümünün tavanlarında at ve diğer hayvan figürleri resmedilmiştir. Ahır kısmı sağlı-sollu 20 bölümden oluşmaktadır. Avize ve diğer unsurlarda ise at başları ve gözlerini konu alan kabartmalar göze çarpmaktadır.

Döneminin prestijli yapılarından biri olan Beylerbeyi Sarayı’nın yukarıya doğru uzanan, birbirine merdiven ve rampalarla bağlanmış bahçelerinin günümüze kalan toplam alanı 70 dönüm civarındadır. Has Bahçe’deki manolya ve kestane ağaçları ile Harem Bahçesi’ndeki ıhlamur ve setlerdeki Boğaziçi'nin simgesi erguvanların, Sultan II. Abdülhamid döneminde dikildiği bilinmektedir.

Deniz köşkleri biri Mâbeyn, diğeri Harem’de Valide sultana ait olmak üzere çift olarak yapılmıştır. Birer bahçe kameriyesi görünümünde olan bu köşkler belgelerde “çadır köşkleri”, “nevresim köşkleri” gibi tasarımın özgünlüğünü vurgulayan isimlerle tanımlanmıştır. Köşklerin sekizgen örtüsü, çeşitli hayvan figürlerinden oluşan resimlerle kaplıdır.

Hünkâr Dairesi’nde muhteşem tasarlanmış büyük ve küçük avizeler, döşemeleri muazzam olan koltuk takımları, harika işlenmiş halılar, mavinin tonlarında işlemeleri olan görkemli kolonları, yine işlemeleri çok güzel görünen birçok sehpa ve çeşitli vazolar bulunmaktadır.

Havuzlu salon ise çok büyük vazolara, ortada mermerden işlenmiş bir havuza, birçok büyüklü küçüklü avizeye, çeşitli koltuk ve masalara sahip. Tavan ve kolonların işlemeleri ve dekorasyonu ise olağanüstü. Sultan II. Abdülhamid'in yatak odası da yine bu sarayda bulunan bir başka odadır. Sade bir tasarımı olsa da yine koltuk ve dolapların işlemeleri muazzam.

Osmanlı tarihi sadece kitaplardan okunarak ya da çeşitli platformlardan izlenerek öğrenilecek basit bir tarihe asla sahip değildir. Saraylarıyla, camileriyle, avlularıyla ve daha birçok mimarisiyle de görülmeyi ve keşfedilmeyi hak eden bir tarihe sahiptir. Çünkü o dönemin Osmanlısını, mimarisini, tarihinin dokusunu keşfetmeniz için de bu güzellikleri görmeniz gerekmektedir. İşte bunlardan bir tanesi de bugün yer verdiğim Beylerbeyi Sarayı’ydı. Kesinlikle ziyaret etmelisiniz, tavsiyem ise öncesinde biraz da tarihini araştırarak sonra sarayı ziyaret edip keşfetmeniz olacaktır.