Çok eskiden hırslı, iddialı genç bir yazar varmış. Yirmili yaşlarının başında her şeyi bir kenara bırakıp masasın

Çok eskiden hırslı, iddialı genç bir yazar varmış. Yirmili yaşlarının başında her şeyi bir kenara bırakıp masasının başına oturmuş.



Doğu’nun hikâyelerini, masallarını, kitaplarını alıp farklı bir şekilde yorumlayarak onları piyasaya, kendi ifadesiyle dolaşıma çıkarırmış. Böylece çağdaş masallar, hikâyeler, metinler ortaya koyarmış.



Bir gün bu yazara bir okuru gelmiş.



“Sizin kitaplarınızın içinde en çok şunu seviyorum!” demiş. Adı geçen roman, yazarın en anlaşılmaz, iki roman arasında araya sıkıştırılmış garip bir kitabıymış.



Yazar da dayanamamış, “Bu romanımdan siz ne anladınız?” diye sormuş.



Saf ama temiz okuyucu, “Hiçbir şey anlamadım ama gene de en sevdiğim kitabınız o!” diye yanıt vermiş.



Bu, aileden, yaşadığı muhitten torpilli yazarın kitabının birinde bir pasaj varmış.



Romanın bir kahramanı, bir dergi çıkarma meselesi için, bir Türkolog ile görüşmeye gitmiş. Başlarda birbirlerini tarttıktan sonra, bu büyük Türkolog ile ‘Freud üzerine’ ilginç bir diyalog geçmiş aralarında. Türkolog; dergi çıkarmak isteyen gencin, Freud hakkındaki iyimserliğinden rahatsız olmuş.



Aslında bu sahne ‘Genel Türk Tarihi’ alanında ve ‘Türklüğün Mukadderatı’ üzerinde önde gelen bir isim olan Zeki Velidi Togan’ın Freud ile ilgili anılardan alınmaymış.



Çünkü Zeki Velidi Togan, 1935’de, Viyana, Bergasse sokağı 19 numarada Sigmund Freud’un üst kat komşusuymuş. Sanat Tarihi Enstitüsü’ne yakın olduğu için o evin bir odasını kiralamışmış. Ancak o zaman için altta kimin oturduğunu bilmemekteymiş.



Bir gün ev sahibi kadın “Alt katta yaşayanlar çok sert yürüdüğünüzden, gürültü yaptığınızdan yakınıyorlar, acaba terlikle yürüyemez misiniz?” diye bir bildirimde bulunur. 



Bile bile insanları rahatsız edecek bir adam olmayan Zeki Velidi Togan, utanarak ‘tamam’ der ama sonraki günlerde unuttuğu için bu ricayı yerine getirmez.



Başka bir gün, ev sahibi, alt katta oturan profesörün kendisini beklediğini, müsaitse ona bir uğramasını söyler.



Kendinden emin Freud, biraz tedirgin Zeki Velidi Togan’ı evinde ağırlar ve ondan “enstitüsünde bazı hassas aletlerin olduğunu, orayı muayenehane olarak da kullandığını, bu yüzden evin içinde mümkünse ayakkabı giymeyip terlikle gezmesini, topuklarını sert sert yere basarak yürümemesini” rica eder.



Özür dileyen, o günden sonra bir daha tekrarlanmayacağının altını çizen Zeki Velidi Togan, Sigmund Freud’un bazı makalelerini okumuştur.



Freud’a, çocukken anne babasının cinsel ilişkilerine şahit olduğunu, bundan heyecanlanıp ürperdiğini ve annesinin, babasının kuma getirmek istemesi üzerine, babasına öfkeli bir şiir yazdığını hatırladığını söyler.



Bu tuhaf anlatılarla perçinlenen ahbaplık birkaç defa tekrarlanır.



Bu görüşmelerde Zeki Velidi Togan, bu büyük nörologa, Oğuzlardaki cinsel ilişki anlayışının Araplar ve diğer Müslümanlardan farklı olduğunu, bu konuyu araştırarak Heredot’un İskitlerin cinsel yaşamıyla ilgili aktardıklarıyla karşılaştırdığını da anlatmıştır.



Sonraki zamanlarda ise, Almanya’ya gitmiştir ve Freud ile bir daha görüşmemişlerdir.



Lakin tüm bu yaşananları Hatıralar’ında yayınlayan Zeki Velidi Togan, Sigmund Freud ile kendisinin kaldığı binanın adresin numarasını tam anımsayamadığı için yanlış (9) yazmıştır.



En başta adı geçen, dergi çıkarma meselesi konuşmak üzere, Türkolog ile görüşmeye giden bir kahraman yaratan tamahkâr yazarımız da bu hatırattaki anlatıyı değiştirerek dolaşıma sunduğu için o da romanında aynı yanlış adresi kaleme almıştır. 



Hâsılı, metin içinde başta ve sonda bahsini ettiğimiz kişi, büyük bir yazarmış, esaslı kitaplar yazdığını cümle âlem kabul etmiş.



Zaten romanları dil ve üslup olarak zayıf olsalar da, büyük bir yazarın metinlerinde bulunmaması gereken bazı anlatım bozuklukları okuyucuyu rahatsız etse de, akılda kalan kahramanlar, üst kurmaca, çatı ve olay örgüsü açısından büyük eserlermiş.



Yalnız, kimilerine göre bu yazarımızın biraz aşırma huyu varmış.



Çalıp çırpıyor diyenlere, intihali cümle cümle ispat etmeye çalışanlara hiçbir zaman doğrudan cevap vermemiş, ama kitapları, kahramanları aracılığıyla konuşmuş onlarla.



“Çaldımsa miri malı çaldım.”