FIRAKI DÂLLE’NİN EN ŞEN’ÎSİ, ŞÎ’A!...
Sırat-ı Müstekîm’den, Peygamber’in ve Ashabı’nın yolundan ilk ayrılan dalâlet fırkası, ŞÎ’a’dır.ŞÎ’îlik, İlâhî bir din değil, yalancı Peygamberlik iddiasında bulunan, Yemenli, Yahûdî, Abdullah İbn-i Sebe’ tarafından dizayn edilmiş, beşerî bir sistem’dir. Tıpkı, bir başka Yahûdî (Saint Paul) Pavlos tarafından dizayn edilen, Teslisi esas alan, Katolik gibi beşerî bir sistim’dir, asla, İlâhî değildir.
1979’da Humeynî’nin, Paristen İran’a dönüşüyle başlayan, Sizde İslâm Devriminden sonra, Şi’î’liğin başta Türkiye’miz olmak üzere bütün İslâm âlemine yayılması için, milyarlarca dolar harcandı. Türkiye’de İran’dan gönderilen paralarla 50’ye yakın Gazete ve Mecmua çıkarıldı. Kimi sözde İlâhiyatçılara, tefsir, kitaplar yazdırıldı.Bütün bu faaliyyetler Türkiye’de hakim, ehl-i Sünnet kal’a’sına çarparak dümura uğratılmıştı.Son zamanlarda, bil’hassa, İlâhiyatçılar çevrelerinde Şİ’î’lik propagandasının arttığı görülmektedir. Bu cümleden olmak üzere, son zamanlarda, Sosyal Medya İnternet vasatında, tedavüle sokulmuş bir Makale var. Nerede, hangi gazete ve dergide, ya da hangi sitede yayınlandığı belirtilmeyen, "Misafir Kalem(K) imzalı bu Makale’de,” Şecere-i Mel’une ve Emevî Siyâti,” işlenmekte, Kur’ân-ı Kerim, (İsra Suresi 17/ 60) âyetinde geçen "Şecere-i Mel’une,”zahirinden, sarîh’inden koparılarak, Murad-ı İlâhî saptırılarak, Şecere-i Mel’une’nin, Ümeyye oğulları ya’nî Emevî soyu olarak yorumlama cü’etini göstermişlerdir.
Me’haz olarak bir kısım tefsir ve Siyer kitaplarındaki bir takım, "Kiylü-Kâli,” göstermişlerdir.Büyük bir iftira ve buhtan ile, Ehl-i Sünt Tefsirleri meyanında, Fahrü’d-Din-i Râzî’nin Mefâtihu’l-Gayb Tefsiriyle diğer ba’zı ehl-i Sünnet müfessirleinin tefsir’lerini de me’haz göstermiştir. Aşağıda tafsilat olarak müdellel bir şekilde anlatılacağı üzer, bu husus ehl-i ünnet tefsirlerinde "kîl-ü-Kâl,” rivâyetler olarak geçmektedir.
Usûlü Fıkhın temel esaslarındandır ki, “Nass’ın zahiri ve sarihiyle hükmolunur, Zruret yosa, zahir ve sarih’ten udûl, mecaz,kinaye, işaret ve delalete ve iktiza’ya gidilmiz.
KUR’ÂN-I KERİM’DE ŞECERE-İ MEL’UNE: "Hani sana; Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur’ân’da la’netlenen ağacı ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.” (İsra/17/ 60) (Müfessirlerin ekseriyyetinea göre, âyet’in "görüntüler,” ile tercüme edilen” rü’yâ,” kelimesi, Hazreti Peygamber’in Mi’rac gecesindeki müşâhadeleridir. "Kur’ân’da la’netlenen ağaç” ise, cehennemdeki "zekkum ağacı”dır.)
Kur’ân-ı Mübîn, Kitab-ı Mübîn’de, ba’zı âyetler, diğer ba’zı âyet’leri beyan ve izah eder. “Şimdi, ziyâfet olarak, cennet ehli için anılan bu ni’metler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu(zakkumu” zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.” Sâffât/ 37/62,63) (Dünya’da kâfir’ler bunu inkâr ettiler. Ateşin içinde ağaç olur mu? Dediler. Cehennemde biten ağaç sözü geçince; ateş ağacı yakarken cehennemde nasıl ğaç olur? Diye alay etmişlenrdi. Bu bakımdan bu söz onlar için bir imtihan oldu. Bu sözde kasd’edilen ma’na’yı anlamadıklarından iyice küfre düştüler. Allah’ın isterse, cehennemin yakmayacağı bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler.) "Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.” "Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. "“(Cehennnemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. ""Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.” "Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.” (Sâffât/37/64,65,66,67,68)
"Şüphesiz zakkum ağacı, günahkâr’ların yemeğidir.” "O karınlarda maden eriği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar. "(Duhan/44/43,44,45,46 ) Şecere-i Mel’une âyet’inin İsra Suresinde olması, Hazreti Resûl-i Ekrem Efendimizin, Mi’rac gecesi Sidre-i Müntehâ’ya kadar cennet,cehennem ve melekût âlem’lerini seyri sırasında cehennemde zakkum ağacını da görmesine delalet eder. Nitekim, Sahih hadis’te Svgili Peygamber’imiz, Şecere-i Mel’une’nin cehennemde bir ağaç olduğunu beyan buyurmuştur. “Kîl-ü kâl”in haricinde müfessirlerin kahir etseriyyeti Kur’ân’da zikredilen, Şecere-i Mel’une’nin cehennemdeki, zakkum ağacı olduğuna kail olmuşlardır. Şöyleki, Duhan Suresiniun 44/43,44. Âyetleri bu hususta sarihtir.” Şüphesiz zakkum ağacı günahkârların yemeğidir.”. Şecere-i Mel’une’nin,(zakkum ağacı,”nın insanlara fitne olmasına gelince bu husus iki vechle izah edilmiştir: Ebû Cehl, Sahabe-i Kiramdan ba’zılarına, "Sizin arkadaşınız, Bakara Suresi, /2/24 “Bunu yapmazsanız-ki, elbette yapamayacaksınız- yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının.Çünkü o ateş kafirler için hazırlanmıştır.”âyeti Kerimesindeki "Yakıtı taş olan,” cümlesinden hareketle cehennem ateşinin taşı yakacağını, sonra, cehennemde bir ağaç olduğunu söyliyor, ateş ağacı yaktığına göre, cehennemde nasıl ağaç biter? İbn-i Zeb’arî de,” Biz zakkum nedir bilmeyiz, biz ancak hurma, kaymak zıkımlanırız, zıkımlanırlar,” demesi üzerine, "Biz cehennemdeki zakkum ağacının zalimler için bir fitne ve imtihan kıldık,” buyrulmuştur.
Kur’ân’da la’net yoktur, öyleyse bu ağaç niçin la’netlenmiştir? Diyenlere. Kafirler, zakkukumun ateşten meyvesini yediklerinde la’net edecekler, kötüleyecekleridr. Arablar zararlı ve kerih gördükleri yiyeceklere "mel’un” derlerdi. La’n lugatta uzaklaştırma demektir. Kur’ân’daki "Şecere-i Mel’une,”bütün hayrî sıfatlardan uzaklaştırdığı için "Mel’une ,” diye isimlendirilmiştir
Görüldüğü gibi, Şecere-i Mel’une’nin Zakkum ağacı dışında başka şeylerle yorumlanmasına imkân da yoktur, sebeb de yoktur.Bu Makaleyi,” Bu Şî’î’lere, doyurucu bir cevap verecek yokmu? Diuye serzenişte bulunan, Değerli, Dostum,Emekli İlahiyatçı, Vasfı Kösebey’e ithaf ediyorum...