Her toplumun kendine göre bir toplumsal hafızası vardır ve bu hafızayı da bir şekilde gelecek nesillere aktarması gerekmektedir. Toplumsal hafızada sadece kazanılan zaferler ya da atlatılan felaketler olmaz. Kültür mirası da toplumsal hafızanın içinde yer almaktadır.
Bir toplum tarihini ve geçmişini kültürel miras yansımaları ile oluşturur. Kültürel mirasın korunması toplumların tarihinin korunmasıdır bir yerde.
Kültürünü koruyamayan toplumlar geçmişlerini de unuturlar ve dolayısıyla da toplumsal bozulmalara meydan verecektir bu da.
Bir toplumun kültürü en büyük zenginliğidir. Bunun yanı sıra toplumu toplum yapan unsurdur da. Ortak değerler, ortak kültürler ve ortak alışkanlıklarla zaten toplum olunur. Ortak müştereğin fazla olduğu insanlar ancak bir arada durarak toplumu oluşturabilirler.
Kültür mirası diğer yandan da toplumun sanat anlayışı, gastronomi alışkanlıkları, kullanılan günlük yaşam gereksinimleri ve ritüellerinin ortak olması demektir. İnsanları bir arada tutan ve beraber belli bir senkronizasyonda yaşamalarını sağlayan da kültür miraslarının aynı olmasıdır.
Diğer yandan da kültür mirasını korurken gelenekselliğe de kaçmamak gerekir ki ilerleyemeyen toplumlar yok olmaya mahkumdur. Hem kültürün korunması hem de gerek teknolojik gerekse kültürel ve sanatsal gelişmeleri de takip edebilmek önemlidir. Aksi takdirde belli bir sınırı aşamayan ve yerinde sayan bir toplum olmaya mahkûm oluruz.
Biz istesek de istemesek de değişim ve gelişim bizi her yönden etkilemektedir. Geçmişin izlerini ve kültürümüzü silme uğraşı olmadığı sürece yenilikler kabul edilebilir ki bu kültür ve sanatta da çığır açtıracak kadar önemli olabilir.
Sonuçta kültürü yaşatırken diğer yandan da çağa ayak uydurmamız gerektiği de bir gerçek.
Nasıl olursa olsun geleneksel veya modern her anlamdan korunmaya da muhtaçtır, kültür izlerimiz.
Kültürüne sahip çıkamayan her toplum da yok olmaya mahkûmdur. Kısaca “Kültürel mirasımız can damarımız.”.