İlkokul yıllarımdan itibaren ben kitapları çok sevdim. Yazar olacağımı bilmeden elimden kitap düşürmezdim. Onlar benim

İlkokul yıllarımdan itibaren ben kitapları çok sevdim. Yazar olacağımı bilmeden elimden kitap düşürmezdim. Onlar benim vazgeçemediğim hayat arkadaşlarımdı çünkü.



Issız gecelerimde, yağmurlu sabaha karşılarında ve yavaş yavaş soğumaya başlamış, erken gelen akşamlarda yanımda yakınımda onlar dururlardı.



Kitaplar, bitmez tükenmez ergenlik problemlerime çare oldular. Babamla aramız bozulduğunda hiç beklemediğim destekler verdiler bana.



Kız arkadaşlarımda iletişimde çaresiz kaldığımda ummadığım satırlar, pasajlar bana yol yordam gösterdiler.



Onlardan ilham alarak hayattaki yollarımı çizmeye çalıştım. O yüzden kitapların yanımda yakınımda olmadığı bir hayat düşünemem ben.



Galiba okumayı söker sökmez, ilk olarak, Hüseyin Yurttaş’ın Kaçak Civciv’ini okudum.



Uzunlar Köyü İlköğretim Okulu’nun kütüphanesinin yıpranmış bir kitabıydı bu. Kapağında, adından da anlaşılacağı gibi korkmuş ama başka diyarları merak eden cüretkar bir civciv resmi vardı.



Kaçak Civciv’i defalarca okuduğumu, akabinde kütüphaneye bıraktığımı ve sonradan bu kitabı amcamın kızlarının ellerinde de gördüğümü anımsıyorum.



Ardından Atça’dan, ancak kendini geçindiren bir kırtasiyeden, kendi paramla, Grim Kardeşler’in Yedi Keçi Yavruları’nı aldım.



Bu kitaba verdiğim paralar galiba bayramda biriktirdiklerimdendi.



Yedi Keçi Yavruları’nı da epey bir zaman çantamda gezdirdim. Sonra da, herhalde dönüp dönüp okumaktan sıkıldığım için, Uzunlar Köyü İlkokulu’nun kitaplığına bağışlayıverdim onu.



Daha sonraları Bamsı Beyrek’i, Çizmeli Kedi’yi, Bremen Mızıkacılarını, Başını Vermeyen Şehit’i, Pembe İncili Kaftan’ı, Diyet’i ve Hans Christian Andersen masallarını okuduğumu çok iyi hatırlıyorum.



Ortaokul yıllarında, ergenlik problemleri ile boğuştuğum zamanlarda, herhalde okumaya biraz ara vermiş olmalıyım ki kitap ismi anımsayamadım şimdi.



Lise’ye geldiğimde ise, ilk önce Ahmet Günbay Yıldız kitapları ile okuma hayatıma başladım tekrar… Yanık Buğdaylar, Çiçekler Susayınca, Figan ve Boşluk onlardan bazılarıydı.



Bu kitaplardan çok etkilendim, hatta bazılarında, babamla yaşadıklarımıza benzer şeyler görünce, gözyaşlarımı tutamadığım aklıma geldi bak.



Birde evimizin yataklığının üstündeki Oğuz Özdeş, Yaşar Kemal, Halide Edip kitapları vardı. Onları okurdum gizli saklı…



Çünkü babam (Oğuz Özdeş’in Kader’i ve Hasret’i gibi) bunlardan bazılarının bana uygun olmadığını söyler dururdu. Fakat sebep göstermezdi.



Anlıyordum ki, bunu kitapların içlerinde cinsellik barındırdığından yapardı ama gene de bunu bilmezlikten gelirdim.



Oysa babam bilmiyordu ki bir şeyi ne kadar saklarsan o şeyi insan o kadar merak ederdi.



Sonrasında birilerine öykünerek siyasi kitaplar okumaya başladım. Hepsi de Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un kitaplarıydı.



Dündar Kılıç ve Kabadayılık Efsanesi, Bay Pipo, Reis gibi esaslı ve Türkiye siyaseti üzerine benim için faydalı kitaplardı bunlar...



Kitaplardan çok şey öğrendim, onlarda benliğimi buldum ve kendimi adam etmeye yardımcı oldum.



Bu kitapları göre göre, elimde gezdire gezdire ve dönüp dönüp okuya okuya şimdi kendim de yazmaya çalışıyorum.