SELAHADDİN EYYUBİ & OKAY TİRYAKİOĞLU

Bu romanı okurken, sekiz-on bölümlük Selahaddin Eyyubi’nin hayatını anlatan bir dizi izliyormuş hissine kapılacaksınız. İkili konuşmalar, anlatılan olaylar, savaşlar ve fetihler, sizler satırları okurken gözünüzün önünde o kadar gerçekçi canlanıyor ki, döneme ait aklınıza takılan eksik hiçbir şey kalmıyor.

Roman Selahaddin Eyyubi’nin hayatını anlatıyor tabii ki ama bunun yanında Zengi Devleti’nin Hükümdarı Nureddin Zengi ve Eyyubi’nin amcası aynı zamanda Zengi Hanedanı’nın generali Şirkuh adına da birçok bilgiye sahip olacaksınız.

Romanda 1162 - 1193 yılları arasında tüm yaşanılanları, kronolojik olarak okuyacaksınız. 11 Şubat 1162 günü Yusuf’un hocası El Kuseyri ile olan bir hikâyesine tanıklık ederek başlıyorsunuz romana. O günlerde Haçlı birliği savaş hazırlığında, Fatımiler ise Haçlılar’ın kölesi olmuş durumda. Bir yandan da Kudüs Kralı Amalric, yıllık vergisinin gecikmesini bahane ederek, Mısır ordusunu Belbis Kalesi’nin doğusunda bozguna uğratmış. İşte böyle bir durumda Yusuf’un aklı hâlâ okuduğu ve daha okuyacağı birçok kitabında; kendisi cebir, geometri ve astronomi dallarında ve hadis ile tefsir alanlarında yüksek bilgiye sahip. Hocası El Kuseyri ise onu artık bir muharip olması konusunda şiddetle uyarıyor. İşte böyle bir durum altında başlıyor romanın ilk sayfaları.

Ardından 1162 – 1193 yılları arasında yaşanılan tüm olayları detaylarıyla okuyoruz. Burada yer alan savaşlar ve yapılan fetihlerin haricinde, Peygamber Efendimiz’in mezarının etrafına kalaydan bir duvar örülmesi ve yaşanılan bu olayda Nureddin Zengi faktörü sizleri hayretler içinde bırakacak. Ve tabii romanın protagonisti Selahaddin Eyyubi’nin zaferlerle dolu yaşamına tanık oluyorsunuz. Bu kıymetli roman 4 Mart 1193 günü, Mısır, Suriye, Filistin, Yemen, El Cezire, Kuzey Sudan ve Kudüs fatihi El Melik el Nasır Ebu’l-Muzaffer Selahaddin Yusuf bin Necmeddin Eyyubi’nin vefatı ile son buluyor.

Ayrıca bildiğiniz üzere hemen herkesin çok tartıştığı bir konu var: Selahaddin Eyyubi’ye el verenin, maddi olanakları sunanın, onu yetiştirenin Nureddin Zengi olduğu bilindiği halde, neden Nureddin Zengi ölünce Selahaddin Eyyubi Zengi Devleti’ne son vermek zorunda kaldı? Bu olaya uzanan nedenleri ve meydana gelen gelişmeleri de açıklıkla öğreniyorsunuz. Kitapta, Eyyubi’nin Zengi’nin oğlu Melik Salih’e yazdığı bir birleşme mektubu ile durumu daha da iyi anlıyorsunuz. Çok merak ettiğim bir konuydu ve benim aydınlanmama vesile oldu.

Romanın 284. sayfasında çok kıymetli bir hikâye okuyacaksınız. Orada yer alan cümlelerden güzel bir alıntı:

“Kim ki hakikat sofrasında yalnız kendini görür, bir an evvel doymayı düşünürse, o aç kalkacaktır sofradan. Ve kim kardeşini nefsinden evvel düşünüp doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz! Şunu da aklınızdan hiç çıkarmayın ki gerçek pazarında alan değil, verendir daima kazanan.”

Ve yine kitabın 181. sayfasında yer alan ve İbni Rüşd tarafından söylenen bir cümleyle, bir alıntıya daha yer vermek istiyorum:

“Nerede olursak olalım ilim anayurdumuzdur, bilgisizlik yabancı bir yer.”

Kaleminize, yüreğinize sağlık Okay Bey; her zaman söylüyorum Okay abiden tarih okumak, dönem okumak ya da bir hükümdarın hayatını okumak çok başka bir öğreticilik boyutundadır. Her kitabınızda sizden derya deniz bilgiler öğreniyorum ve tarihe daha çok bağlanıyorum. Dolu dolu tarihi bilgiler içeren bir eser olmuş. Nureddin Zengi, Şirkuh, Selahaddin Eyyubi ve çok daha fazlası, o dönemde yer alan savaşlar ve mezhep rekabetleri bu kıymetli eserde. Tarih meraklılarına kesinlikle tavsiyemdir.

Tarih okumayı sevmeyenler ya da tarihe karşı hep antipatik duranlar ama bir yerden de tarihe başlamayı düşünenler ise Okay Bey’in kitaplarından başlayabilir. Kurguları harika, dili çok yalın ve verilen bilgilerle öğreticilik seviyesi çok yüksek.

Kitap incelemesinden sonra hem bu kitaptan öğrendiklerim hem de diğer kaynaklardan yaptığım araştırmalar sonucunda biraz da Selahaddin Eyyubi’nin hayatından bahsetmek istiyorum.

SELAHADDİN EYYUBİ

1137-1193 yılları arasında yaşayan El Melik el Nasır Ebu’l-Muzaffer Selahaddin Yusuf bin Necmeddin Eyyubi ölüm döşeğinde Burhan el Hemedani’ye şöyle söyler:

“Selahaddin Eyyubi dünyadan sadece bu kefeni götürüyor. İbret alın! Fani dünyaya aldanmayın.”

Sünni bir Müslüman olduğu için egemenliği boyunca, Haçlılar ile anlaşmalar yapan Şii mezhepli Fatımilere son vermek düşüncesindeydi. 1171 yılında Adıd ölünce, Kahire merkezli Şii Fatımi Halifeliğini kaldırdı ve Fatımi Devleti’ni yıktı. İslam Hilafetini Bağdat’ta bulunan Sünni Abbasi Halifeliğine bağladı.

1174 yılında Zengi ölünce, Selahaddin Suriye’yi fethetmeye başladı ve 1175 yılında Zengileri hâkimiyeti altına aldı. Burada ise ben üstte incelemesini yaptığım kitaptan bu olayın detaylarını öğrenmenizi dilerim ve bu kitaptan spoiler vermek istemediğim için olayın nedenlerini yazmıyorum. Abbasi Halifesi Müstazî tarafından Mısır ve Suriye Sultan’ı ilan edildi. Ardından kendi hanedanlığını kurdu. Devletinin sınırlarını, Mısır, Suriye, Irak, Hicaz, Yemen, el-Cezire, Kuzey Afrika’nın bazı bölgeleri ve Nübye sınırlarına kadar büyüttü.

Eyyubiler Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı, 4 Temmuz 1187 yılında Hıttin Muharebesi ile Kudüs Kralı Lüzinyalı Guy’ın ordusunun büyük bölümünü imha etti. 2 Ekim 1187 yılında Kudüs’ü Haçlılardan alarak, Kudüs’te süren 88 yıllık Katolik egemenliğine son verdi ve kenti İslam dünyasına geri kazandırdı. Avrupalı Katolik Hristiyanlar bunun üzerine kenti geri alabilmek adına III. Haçlı Seferi’ni düzenlediler. Papa VIII. Gregorius 29 Ekim 1187 günü kutsal çağrı ilan etti. Ancak III. Haçlı Seferi’nden Hristiyanlar emeline ulaşamadı. Selahaddin, 1191 yılında Arsuf Muharebesi’nde İngiliz Kralı I. Richard’a yenilmesine rağmen, yapılan Yafa Antlaşması ile Kudüs topraklarını muhafaza etti. Şehir Müslümanlara kaldı.

1193 yılında hayatını kaybetti. Selahaddin Eyyubi’nin yerine Mısır sultanı olarak oğlu Aziz Osman, Suriye sultanı olarak da oğlu el-Efdal Ali geçti.

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…