WILLIAM GOLDING & SİNEKLERİN TANRISI

Klasikleri okumak insanı düşünmeye zorlar, sorgulama hissini uyandırır ve merak duygumuz artar. Bu eserlerin ağır ütopya ve distopya olanlarında ise çoğunlukla, gençlik yıllarımızda okuduktan sonra çıkardığımız anlamla, olgunluk çağımızda okuduktan sonra çıkardığımız anlam çok farklı olur.  

Şu sıralar Poetik ve Politik kitabını okuyorum ve kıymetli Besim Dellaloğlu bu kitabında klasiklerle ilgili şöyle diyor: ‘’Bir kitabı klasik yapacak en önemli özellik tüm insanların düşünebileceği, hissedebileceği, akledebileceği ama bir türlü bir araya getiremediği şeyleri bir araya getirebilmektir.’’

Bu haftaki yazımda siz kıymetli okurlarım için Dünya Klasikleri ‘nden Sineklerin Tanrısı romanını ele aldım ve yazarı William Golding ‘in hayatından bahsettim. Herkese keyifli okumalar dilerim.

WILLIAM GOLDING

1911 ‘de İngiltere ‘de doğan William Golding, Oxford Üniversitesi İngiliz edebiyatı mezunudur. 1934 yılında ilk olarak ‘’Poems’’ adlı bir şiir kitabı yazdı ve Bishop Wordsworth Okulu ‘nda İngilizce ve felsefe öğretmenliği yaptı.

İkinci Dünya Savaşı başlayınca yazarlık ve öğretmenlik kariyerine ara vererek, altı yıl boyunca bir gemide deniz subayı olarak görev yaptı. Savaştan sonra verdiği bir demeçte, savaşla ilgili tecrübeleri sonucunda şöyle demiştir: “İnsanların neler yapabileceğini görmeye başladım. Tüm bu yılları, insanın bal üreten bir arı kadar kötülük meydana getirebileceğini anlamadan geçirmek için bir kimsenin ya kör olması ya da akli melekelerinin yerinde olmaması gerekir.” 

Savaş sona erince tekrar yazmaya ve öğretmenlik hayatına devam etti ancak savaşta insanların birbirlerine nasıl kıydıklarına, tüm bu vahşiliğe ve kötülüklere kendi gözleri ile şahit olan bir William Golding vardı artık.

Meşhur eseri Sineklerin Tanrısı, başlarda yayıncılardan kabul görmemiş ve 1954 ‘de basılabilmiştir. Sonrasında ise en çok satanlar listesinde yer almıştır ve bu roman iki kez sinemaya aktarılmıştır.

Yazar 1983 ’de edebiyat alanında Nobel Ödülü ’nü kazanmıştır ve 1988 ’de İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından kendisine şövalyelik nişanı verilmiştir. On beşin üzerinde eseri vardır. Evli ve iki çocuk babası olan Golding, 1993 yılında, 82 yaşında kalp krizinden hayatını kaybetmiştir.

SİNEKLERİN TANRISI

Alegorik bir eser olan Sineklerin Tanrısı, ilk sayfalarını okurken sizlere bir çocuk kitabı gibi gelebilir, karakter isimleri olarak Jack ve Ralph ‘i görünce de Mercan Adası ‘nı anımsatabilir. Ancak sayfalar ilerledikçe durumun hiç de böyle olmadığının farkına varıyorsunuz.

William Golding ‘in bu eseri yazmasında en büyük ilham kaynağı, II. Dünya Savaşı ‘nın acımasızlığını ve vahşetini, savaşın içinde bizzat bulunan biri olarak görmesidir. Savaşta hissettikleri sonucunda, insanın içindeki gerçek kötülüğe değinmek istemiştir.

Kitapta yaşları altı ile on iki arasında değişen bir grup çocuk, gelecekteki atom savaşı dolayısı ile güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçağın düşürülmesi ile kendilerini ıssız bir adada bulur. Başlangıçta çocuklar kendilerine demokrasi adına kurallar koyarlar ve bunlardan en önemlisi şeytanminaresini elinde bulunduranın söz hakkına sahip olacağıdır. Adada şefleri olarak da Ralph ‘i seçerler. Liderlik rekabetinin yarattığı hırsla, Ralph ‘in şef olmasını istemeyen Jack sayesinde de adada ilk fikir ayrılıkları ve çatışmalar başlar. Gelişen olaylarda fiziksel görünüşü kötü olanın, şivesi bozuk olanın, alt kesimden olanın, bazı çocuklar tarafından dışlandığına tanık oluyorsunuz. Oluşan gruplaşmalar sonucunda da ısısız bir adada, toplum kurallarından yoksun çocuklar ölümlerin bile ortaya çıkacağı vahşiliklere bulaşıyor ve roman bu çocukların hayatta kalıp adadan kurtulma mücadelesi ile son buluyor.

İngilizler ‘in Beelzebub dedikleri şeytanın, kutsal kitaptaki İbranice adı Sineklerin Tanrısı olduğu için Golding kitabına bu adı vermiş. Ayrıca romanı okuyunca aklımıza bir soru geliyor ve bizi düşünmeye zorluyor. Kötülük sonradan mı oluşur, yoksa insanın içinde bulanan ve doğuştan gelen bir davranış mıdır?

William Golding ‘in Sineklerin Tanrısı isimli romanında vermek istediği mesaj da tam olarak budur. Kitabını yetişkinler üzerinden değil de çocuklar üzerinden yazmasının sebebi de budur. Çünkü kötülüğün, insanlarda doğuştan geldiği mesajını okuyucusuna vermek istemiştir. Kitabı okuduktan sonra, filmini de izlemenizi tavsiye ederim.

 Yazımı her zaman olduğu gibi kitaptan aldığım güzel bir alıntı ile sonlandırıyorum.

 ‘’Çünkü çocukların tertemiz birer melek oldukları konusunda yanlış olduğu kadar da yaygın bir inanç vardır. Oysa kendi çocukluğuna ve yakından tanıdığı çocuklara duygusallıktan arınmış gerçekçi bir gözle bakabilenler, çocukların küçük birer melek değil tıpkı yetişkinler gibi birer insan olduğunu bilirler. İnsanlarda ise ister büyük ister küçük olsunlar hem iyi hem de kötü iç güdüler vardır.’’

 Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın.