Elimi Güneş’e siper edip şöyle ağız tadıyla geleceğe bakmak istiyorum. Elbette güzel günler göreceğiz. Her günümüz kötü olsa dahi yarınlara hep umutla bakarız-bakmak zorundayız. Yoksa bu umut dünyasında yaşanır mı?
Çocukken bir geleceğimizin olduğunu pek az insan hatırlattı bize. ”Senin bir geleceğin var.”  demek elbette yeterli değil. Gelecekten bahsedildi elbette ama yöntem hiç de etik değildi. Sürekli korkunun esiri edildik. Bizler geleceği sadece ”gelecek zaman” adı altında dil bilgisi derslerinden mi öğrendik? Kendi adıma düşününce evet, ben akl-ı kemal olunca geleceği sadece bildirme (haber) kipi olarak bildiğimin farkına vardım. Ben o kip eklerini öğrenmeseydim belki de bir geleceğim olmayacaktı.
Ezbercilik (Yeni bir şey üretememe hastalığı, en basitinden bir cümlenin kelimelerini bile değiştirememe), hazıra konma ve neticesinde korku. (Öğretmenden korkan öğrenciler ve siyasi erke sorgusuz bağlı olan idarecilerden korkan bedbaht öğretmenler.)  Bu saydıklarım eğitim sistemimizin en büyük girdabı ve bu girdapta umarsızca dönüp duran öğrencilerimiz, kuzucuklarımız… 
Evet, acımalıyım, acımalıyız. Önce kendimize sonra da geleceğimiz olan, umudumuz olan belki de tek kurtuluşumuz olan çocuklarımıza gerçekten acımalıyız. Acımak yeterli mi? Aklı başında olan her insan,”Hayır kesinlikle yetersiz!” der. Acıyan gözlerle bakmak yerine derhal işe koyulmalıyız ve değişime geçmeliyiz. Önce sistemin girdileri, olmazsa olmazları yani şu çok kıymetli, saygıya şayan öğretmenlerimizin zihniyeti değişmeli-değiştirilmeli. “Tamam da hocam, biz de o zihniyetle eğitildik, bu yaştan sonra nasıl değişelim?” diyenler olacaktır. Bunu dediğiniz anda değişime hazırsınız demektir. Değişmenizi tavsiye ederim..! Yeni nesil öğretmenlerimiz zaten değişimin içinden gelmekte. Eminim ki birçoğu benim gibi düşünüyor. O zaman sözüm kendini değişime kapatmış teknolojiye direnen direndikçe de teknolojinin çarkında kol-bacak kaybeden öğretmenlere… Yaz tahtaya, sor sınavda. Bilen iyi öğrenci, bilmeyen kötü öğrenci. Bu kadar basit olamaz, olmamalı. Öğrencinin sadece bilgi seviyesini ölçtün ve bundan gurur duyuyorsun. Nerede analiz, nerede sentez? Öğrenci farkını nasıl ortaya koyacak? Bunun gibi sorular ardı ardına sıralanacaktır. Cevaplarını lütfen kendiniz bulun ve şunların farkında olun: 
-Sınıfınızda bir dahi var. Dahiyi öldürdünüz.
-Sınıfınızda bir ressam var. Ressamı öldürdünüz.
-Sınıfınızda bir şair var. Şairi öldürdünüz.
-Sınıfınızda bir mizansen var. Mizanseni öldürdünüz.
Siz sınıfınızda bir toplumu öldürdünüz. Katilsiniz, farkında bile değilsiniz.
Peki, bu katliama nasıl son verebiliriz? “Ya İstiklal ya ölüm!” ifadesi bir zamanlar ülkemizi düşmanlardan temizlemiş bir ifadedir. Peki, şu zihnimizin düşmanı olan uyuşukluğu hangi ifade temizleyecek. Biraz değiştirelim, biraz düşündürelim: “Ya öz güven ya ölüm!” O kadar basit oldu ki sadece bir kelimeyi değiştirdim. Lafta kalırsa elbette basit. Ama eğer uygulamaya geçirilip sabırla, itinayla uygulanırsa bu cümle değil ülkemizi, insanlığı dahi değiştirir. Peki, uygulama nasıl olacak? Lafın gelişi onu düşünmek de çok basit. Herkesin bildiği, okuyunca çok şaşırmayacağı basit ve doğal formül şudur:
Var olmalarının ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Onlara verdiğiniz değerin, sevginin başarı ya da başarısızlıkla uzaktan yakından alakasının olmadığını söyleyin. Ne olursa olsun onları seveceğinizi söyleyin. Hatalarıyla dahi onları kabul ve makbul göreceğinizi onlara anlatın. Çocuklarınıza ve öğrencilerinize karşı dürüst olun. Zayıf yanlarını asla görmezlikten gelmeyin ama sakın eleştirmeyin sadece kabullenmeleri ve düzeltmeleri için onlara fırsat verin. Beş parmağın beşi de bir değildir. Farklılıklara karşı hoşgörülü olun. Ne yaparlarsa yapsınlar onları affedin ve güvende olduklarını hissettirin. Onları değiştirmeye çalışmayın sadece kendilerini geliştirmeleri için hoşa giden fırsatlar sunun. Yaptıkları şey çocukça bile olsa önemli bir şey yapmış gibi davranın. Yani yaptıklarının ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Kendine duyduğu güvenin zedelendiğini hissettiğiniz anda hiç vakit kaybetmeden harekete geçin ve daha basit yollarla başarı hissini tattırın. Çocuğun kendisiyle gurur duyması asla bir kibir değildir. Siz de ona onunla gurur duyduğunuzu söyleyin. Evinizde veya sınıfınızda herkesin birbirine güvenle yaklaştığı bir ortam oluşturun. Hatalarını ve kusurlarını rahatça anlatmaları için onları teşvik edin ve asla “sen dili” kullanmayın. Unutmayın! Hatalarını ve kusurlarını özgürce aile fertlerine ya da öğretmenlerine anlatabilen çocuklar müthiş öz güven sahibi olurlar. Asla karakterine hitap etmeyin. Sadece yaptığı şeye hitap ederek konuşun. Çocuklarınıza seviyesine göre sorumluluklar verin. Bu onların sorumluluk alma becerisini ve öz güven duygularını olumlu seviyede artıracaktır. Onlara söylediğiniz cümleler onlar için son derece önem arz etmektedir. Mesela:Müthişsin! Aaa bu hiç aklıma gelmemişti! Tebrik ederim vs. Bu kelimeleri,cümleleri yerinde ve bıktırmadan kullanın. Öz güven sadece okulda kazanılan bir davranış değildir. Evde ve sosyal yaşamda da önemlidir. Birey eğitiminin ilk basamağı ailedir ve özellikle de aileler bu konuda bilinçli ve uzman kişilerle, öğretmenlerle işbirliği içinde olmalıdırlar.
Gelecek çocuklarımızındır. Çocuklarımıza bir sanatçı titizliğiyle yaklaşırsak en büyük sanat eserini meydana getirmiş oluruz. Sanat insanın kendisine tuttuğu soylu bir endam aynasıdır. İşte çocuklarımızın silueti de bu endam aynasında bizim eserimiz olarak yansıyacaktır.
Unutmayın! Öz güven bu milletin genlerinde var. Yoksa analar, Orta Asya’dan, dönüşü olmayan diyarlara salar mıydı çocuklarını?
Editör: TE Bilisim