Bildiğiniz üzre Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de en yoğun olduğu illerden birisi Mersin. Ve basında da bu konu çok yazılıyor, konuşuluyor. Yo

Bildiğiniz üzre Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de en yoğun olduğu illerden birisi Mersin. Ve basında da bu konu çok yazılıyor, konuşuluyor. Yoğun bilgi kirliliğinin yaşandığı konulardan biri olan Suriyeli sığınmacılar konusu, Suriye’de savaş sürdükçe de gündemimizde yer alacak.

Mersin’e yönelik yayın yapan bir haber sitesinde köşe yazarlığı yapan bir yazar da bu konuda bir yazı yazmış. Benim gözüme çarptı. Sizin de dikkatinizi çekmek istedim. 2 bölümden oluşan bu yazıda çeşitli bilgiler veren yazar, bu bilgileri çeşitli kaynaklara dayandırmış.

Benim bu yazarın, yazısında vermiş olduğu bilgilere yönelik herhangi bir itirazım yok. Ancak “Suriyeli sığınmacılar” konusuna ilişkin çözüm önerileri arasında yer alan bir maddeye ciddi itirazım var. Yazarın bu önerisi; “Kamu başta olmak üzere Suriyelilerin sıkça ulaşmak istedikleri kurumlarla ilgili yol tabelalarının Türkçe yanında Arapça olarak ta düzenlenmesi”... Örnek olarak da güvenlik ve sağlık kurumlarını, elektrik ve su idarelerini ve belediyeleri bu kamu kurumları arasında belirtiyor.

Hemen “Yunanistan’da iç savaş çıksa ve ciddi oranda bir Yunanlı sığınmacı nüfusu Trakya’daki illerimize ve İstanbul’a akın etse ordaki tabelaların hem Türkçe hem Rumca biçiminde iki dilli olarak değiştirilmesini öneren birisi çıkar mı acaba?” diye düşünmeye başlamıştım ki bu kez yazısının devamında, bir başka önerisinde “Çalışmak isteyen sığınmacı Suriyeli yetişkinler ve ev kadınlarının Türkçeyi öğrenmeleri gerektiği”ni belirtiyor. Yani aynı yazının içerisinde iki birbirine ters öneride bulunarak çelişkiye düşüyor.

Her ne kadar kamuda “iki dilli yönetim biçimi”ne geçme isteğini dillendirmek hayli bir süredir moda olsa da bir çok kişiye anımsatmak durumda kaldığımız gibi yazar beye anımsatırız ki; ülkemiz ulus-devlettir. Yani bu ve buna benzer isteklerinin yaşam bulması için uygun bir zemine sahip değildir. Ancak ulus-devlet yerine federatif bir yönetim biçimine geçildiğinde bu türden istekler yaşam bulabilir. Eğer yazarın istediği, gönlünde yatan alternatif yönetim biçimi federatif sistemse bunu da belirtmelidir.

Ayrıca bu Mersin’deki sığınmacılar Türkçe öğrenecekse tabelalar niçin iki dilli olacak? Yalnızca Suriyeli sığınmacı yetişkinler ve ev kadınları değil, Suriye’den kalıcı olarak Türkiye’ye gelip yerleşecek olan herkes Türkçe’yi öğrenmek durumundadır. Ve bu insanlara, ülkemizin resmi dili olarak Türkçe’yi öğretmek devletin de bir görevidir. 

Sürekli gelişmiş batı standartlarına erişmek gerektiğinden söz eden bu yazar bey ve aynı anlayışa sahip kişiler, gelişmiş batılı devletlerin ülkelerine yerleşen yabancılara kendi resmi dillerini öğrenmelerini zorunlu tuttuğunu da unutmamalıdırlar.