"Türkçülüğün Tarihi" ve Yusuf Akçura (2) Milliyet ve milliyetçilik düşüncesinin Avrupa’dan yayılmasına bağlı olarak Avrupa’nın en çok etki

"Türkçülüğün Tarihi" ve Yusuf Akçura (2)
Milliyet ve milliyetçilik düşüncesinin Avrupa’dan yayılmasına bağlı olarak Avrupa’nın en çok etkisinde kalan Osmanlı Türkleri, İdil-Ural Türkleri, Kırım Türkleri ve Azerbaycan Türkleri’nin bu düşüncelerle en erken tanışan ve bu düşüncede en çok aşama kat eden Türk toplulukları olduklarını belirtir.
Akçura’ya göre Türkçülüğe dair ilk filizler Tanzimat Dönemi’nde yeşermeye başlar. Tanzimat Dönemi’nin yenileşme, çağdaşlaşma hareketleri yönetimde kendini göstermeye başladıktan sonra dilde, edebiyatta ve sanatta da etkileri yaşanır. Bu değişimler ve etkileşimlerde Fransa ve Rusya merkezli akımların önemi büyüktür.
Akçura Türkçülüğün Tarihi’ni, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde Tanzimat’la hız kazanan devrimci düzlemdeki çağdaşlaşma atılımlarıyla başlatır. Bu süreçte Osmanlı coğrafyasındaki dönüşümlerin yanı sıra, aynı paralelde İdil-Ural, Kırım ve Azerbaycan’daki tarihi kişilikler ve o tarihi kişiliklerin merkezinde yer aldığı tarihi olaylar önemli yer tutar. Jön Türk (Genç Türk) Devrimi’nin “Türkçülük” açısından büyük anlam ve önemine;
“Türk Milliyetçiliği hareketi (sonrasında) genişlemiş, derinleşmiş ve dalbudak salmıştır.”
sözleriyle değinen Akçura, derneklerle (Türk Derneği Cemiyeti, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı) ve bu derneklerde dile getirilen söylemlerin sözcüsü konumundaki dergilerle (Türk Derneği Dergisi, Türk Yurdu, Genç Kalemler) Türkçülüğün örgütlenme dönemini ve Türkiye Cumhuriyeti’ne giden süreci açıklar.
Akçura, Türkçülüğün Tarihi’nin en son ve en mükemmel halkası olarak Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’nı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu (Cumhuriyet Devrimi) kabul eder ve yapıtının sonsözünü şu sözlerle bitirir:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin, başta “Büyük Millet Meclsi Hükümeti” adıyla, sonra gerçek adıyla kurulması, Türk Milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçüler’in belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle bir gerçek olmuştu; milli Türk devleti kurulmuştu.
Türk Milliyetçileri, dilin Türkçeleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının eski Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, bedayi’in (güzel ve yeni şeyler) Türkçeleşmesini, yani şiirin, musikinin, ressamlığın… vb. milli ve asli olmasını, kısacası Türk kültürünün yabancı etkilerden kurtulup kendi asliyetini bularak gelişmesini diliyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı.
Fakat bütün bu kültürel hürriyet ve bağımsızlığın siyasi sahada tam hürriyet ve bağımsızlık kazanmadıkça elde edilemeyeceği Meşrutiyet tecrübesiyle anlaşılmıştı. Osmanlı devletinin siyaseti, sayısız sebepten serbest olmadığı gibi, Türk’ün kültürü de, Gökalp Ziya Bey’in dediği gibi birçok kapütilasyonla bağlı idi. Bu kapütilasyonların bazılarını Doğu, bazılarını Güney, bazılarını da Batı Türk’ün boynuna takmıştı. Türk, bütün bu ağır ağır halkaları atıp, istediği gibi yürüyebilmek için, hayat kudretini belirten ve gösteren bir iktidar ve hakimiyet fiilini yapmak, başarmak zorundaydı. Türk Milleti, başlarına geçen eşsiz Mustafa Kemal’in rehberliği ve idaresi sayesinde, bu iktidar ve hakimiyet fiilini, Osmanlı İmparatorluğu’na galip gelmiş dış düşmanların iradesine boyun eğmeyerek ve dış ve iç düşmanları memleketten kovmak ve ihraç etmek suretiyle, askeri ve siyasi sahada gösterdi; ve bununla siyaseten tam hürriyet ve bağımsızlık kazandı. Artık kültürel saldırıları da birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk Milleti, açtığı bu yolda enerji ve başarıyla ilerledi; kültürel hürriyet ve bağımsızlığını sınırlayan engelleri ara vermeden kaldırdı ve hâlâ kaldırmakta devam ediyor. Son kalkan kültürel kapütilasyon, Türk diline uygun olmayan harfler sistemi ile imla tarzıdır.
(…)
Türkçülük fikri, yarım yüzyıl önce nihayet birkaç kişinin dimağ ve kalplerinde düşünceler, duygular ve emeller uyandıran, ara sıra dil ve kalemlerinden belirsiz ve çekingen bir şekilde çıkan bir teoriden ibaretti. Bu teori, o zamanlar muhite o kadar yabancıydı ki, taraftarı olanlar, onu pek açık söyleyip yazmaktan çekiniyorlardı. Halbuki Türkçülük fikri bugün gerçeklik düzlemine çıkmıştır, olaylar halinde beliriyor. Böyle büyük fikirleri gerçekleştirenlere insanlık dâhi ve kahraman der. Türk âleminde Türk idealini gerçekleştiren dâhi ve kahraman, Türkiye Devleti’nin banisi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal hazretleridir.”(1)
(1) Türkçülüğün Tarihi-Yusuf Akçura-Kaynak Yayınları-2008