Yetişkinler olarak en çok istediklerimizin başında çocuklarımızın da torunlarımızın da, yeni kuşak, yeni neslin de bilgili, beceri sahibi, yetenekli, üretken, iletişim dürtüleri gelişkin bir yapıda olması ve nihayetinde mutlu hayatlarının olmasıdır. Belirttiklerim, sırayla yazdıklarıma elbette ekler yapabilirsiniz ama şu yanlış diyebilme şansınız yok. Bu düşünce ve beklentilere sahip gazete ve sosyal medya da okumalar yapıp dolaşırken önemli bulduğum bir anaokulu öğretmeninin tespitine rastladım, şöyle ki; Anaokulu öğretmeni şöyle dedi, 10 yıl önceki çocuklardan o kadar gerideler ki. Oyun kurma becerileri yok denecek düzeyde, ben kurmasam oturup bakarlar ya da ağlarlar sıkıntıdan. Öğrendikleri tek beceri izlemek! Bugün oyun kuramamak yarın iş kuramamak, ilişki kuramamak, üretmemek.
Öğretmenimizin tuttuğu ışıkla bir kez daha düşünüp bu büyük eksiklikten, yetersizlikten, yarınlarımızı ve geleceğimizi mahveden bu kokuşmuş halimizden sıyrılmamız, kurtulmamız gerek. Tahminim odur ki bu yazımı okuyan sizler, yetişkinler bebeklik olmasa da çocukluk günlerinizi hatırladınız ve tebessüm ettiniz. Tebessümünüz harika da çocukluğumuz da ne çokça oyuncağımız ne de bilgisayar, tablet, cep telefonu vardı. Çocukluğumuz dar ve kısıtlı imkânlar içinde ama yaratıcı bir bakış açısıyla, katılımcı tutum ve davranışlar içerisinde geçti. Yokluk ve kısıtlı hallerimize rağmen kendimize çokça oyunlar kurar, taştan topraktan, odun parçalarından, çakıl tanelerinden dahi oyunlar oynardık. Oynadığımız oyunların bazıları yaş olarak bizden büyük olanlardan öğrendiklerimiz ise diğerleri kendi aklımız ve uyarlamalarımızla var ettiklerimizdi. Az sayıda oyuncak ve donanıma sahip olmamız halinde de mutlaka katılımcı ve değişimci ruhumuzla ekler katar gelişimler sağlardık. Bizim nesil şimdiki nesilden daha mı akıllıydı, asla, öyle gördük, öyle öğrendik de ondan.

Öğretim, okullar, anaokulları gibi kurumlarımız var, ne güzel, öğretim kurumlarımız ilk eğitimin verildiği aile ve ebeveynlerin öğretisi üzerine bir inşa yapabilir. Çocuklar evinde tamamıyla yalnız kalmışsa bir başına yaşamışsa, sonrasında anaokulu ve kreşlerden çokça mucize beklemek afakidir. Kaybolan sadece çocukların değil büsbütün bir neslin yaratıcı ve hayal gücü törpülenmiş olur. Neden çok önemsiyorum, izahı şöyle, belirttiğim eksiklik ilerleyen yaşlarda ne yapılırsa yapılsın tamamlanamaz. Bebek çocuk olur, çocuk yetişkin, hayal kurmadan, yapmadan, üretmeden, fikir ve enerjisini hayata katmadan izleyici ve sade tüketici olur. Para ve zenginlik dahi bu eksikliği tamamlayamaz, kişiliği zayıf edilgen bir yapıda yetişir ve farkına varıldığında eyvah demenin ötesinde bir çare yoktur.