Processed with Rookie Cam

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Eser Elgür kimdir?



Eser Elgür; 22 yıldır mücevher ile imalatından satışına, reklamından prezantasyonuna kadar ilgili, bu konularda devamlı kendini geliştirmeye çalışan, okuyup araştıran ve yazan bir mücevher âşığıdır. Mücevher ile ilgili her alanda çalıştım. Öyle ki vitrin dizaynından mankenliğine kadar çalışmış, hatta basın bültenine kadar yazmışımdır. Yani; “Mücevher sanatına aşkla bağlı bir tasarımcı.” diyebiliriz. Ayrıca çok uzun zamandır mücevherle ilgili kitaplar yazıyorum. Şu an yayımlanmış beş adet kitabım bulunmakta. İlki bir mücevhercinin sırlarını; ikincisi mücevherin nasıl alındığını; üçüncüsü mücevheri; dördüncüsü mücevher kutusunu ve beşincisi mücevherin zamanda yolculuğunu anlatıyor. “Osmanlı’nın Hüzünlü Mücevherleri” henüz yazım aşamasında olan altıncı kitabım. “Osmanlı’nın Hüzünlü Mücevherleri” mayıs veya haziran ayında çıkmış olacak. Kitapçı raflarında görebileceğiz.



Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?
Yazın hayatım mücevherle ilgili her şeyi öğrenip not almaya başlamamla birlikte başladı. İlk kitabım, 2008’de yayınlandı. O dönemden 5 sene önce kitabın araştırma kısmı sürdü; çünkü maalesef mücevher ile ilgili yazılmış tam kapsamlı bir kitap yoktu. Hele bilinen, teknik destek verecek kitap hiç yoktu. Mücevher hakkında bilgi sahibi olmak isteyen veya mücevherci olmak isteyen kişilere yol göstermesi ve destek olması için yazmaya başladım. İlk kitaplarım, teknik kitaplar olduğundan esinlendiğim bir yazar olamadı. Hatta editör bile kullanamadım; çünkü editör, teknik bir kitapta fazla yardımcı olamıyordu.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?
Yazarken yaşanmış, gerçek hikâyelerden esinlendim. Amacım; mücevherin manevi değerini anlatabilmek, neden bu denli pahalı bir ürün olup, neden bu kadar çok para verildiğini anlatabilmekti. Bunu en güzel bir hikâye ile anlatabileceğimi düşündüm ve gerçek bir hikâyeyi yeniden kurgulayıp yazdım. Sadece amacına ulaşması için yalın bir dille, uzun anlatımlar olmadan, yaş ve kültür fark etmeksizin her okuyanın anlayacağı bir dille, sade yazmaya çalıştım. Amacım; edebiyat yapmak değil, sadece hikâyeyi anlatabilmek ve mücevherin manevi değerini aktarabilmekti. Ben; yazarken sadece düşüncelerimi, bilgimi ve öğrendiklerimi aktarabilmek için yazıyorum. Son kitabım Osmanlı’nın Hüzünlü Mücevherleri’ni yazarken Netflix’ten bir dizi seyrediyormuşum gibi her araştırmamdan sonra öğrendiklerimi heyecanla, zevkle önce aileme anlatıyorum. Mücevher sayesinde tarihi çok sevdiğimi anladım. Tarihi en güzel anlatan materyalin mücevher olduğunu öğrendiğimden beri öyle gerçek hikâyelere rastlıyorum ki inanılmaz. Bu zevkle yedinci kitabımın taslağını bile hazırlamış bulunmaktayım. Ömrüm yettiği sürece mücevher hakkında yazacağım çok şey var benim.

Aralık ayında okurlarla buluşan “Mücevher” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?
Mücevher, piyasaya çıkan kitaplarım arasında öykü türündeki tek kitabımdır. Bu kitabı ilk olarak 2009 yılında çıkardım. Mücevher, o dönem Goa Yayıncılık’tan 2000 adet çıktı; ancak senaryolaşmaya başladığı şu günlerde tekrar basıma girmesi gerektiğini düşünen yayınevim ikinci baskıyı çıkardı. Bu hikâye; aslında sadece mücevheri anlatmıyor, mücevhere bağlı olan ailelerin hayatını anlatırken tarihten kesitler veriyor. Bir de misyonu var aslında. Rum, Yahudi, Müslüman ailelerin beraber ne denli güzel bir yaşam sürdürebildiklerini anlatıyor. Bir nevi uzlaştırıcı, barıştırıcı, düzenleyici ve toplumsal beraberliği gündeme getiriyor. Bu nedenle bu kitabı önemli buluyorum.

Kitabın ismi nereden geliyor?
Kitabın ismini mücevher bir broşun aileler üzerindeki kadersel birlikteliğini, kadersel yaşamlarını anlattığı için “Mücevher” koyduk. Mücevher, tarihte her daim özenle saklanan, değerli bir eşyadır. Bu eşya; ustasının üslubunu, tarzını, içinde barındırdığı kültürü ile gerek o dönemin modası gerekse onu kullanan kişi hakkında çok detaylı bilgi verir. Yani, her mücevherin aslında bir hikâyesi vardır. Bana kalırsa her hikâyenin de bir mücevheri olması gerekir. “Kitap, kendi ismini kendi seçti.” demek daha doğru olacaktır.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?
Kitabın hedefini her kitap okuyucusunun eline geçip okuyabilmesi için fiyatını düşük tutarak belirledik. Maksadımız ve hedefimiz, anlatılmak istenen bilgiyi -mücevherin ailesel ve manevi değerini- anlatabilmekti. Bu sebeple her okuyana bu hissi uyandırabilirsek, maksadımızı anlatabilirsek başarıya ulaşmış sayılacağım. Aksi takdirde satıştan çok, okunup anlaşılırlığı beni mutlu edecek. “Başardım!” diyebilmek için kriterim sanırım bu; ama yine de istenilen satış stratejim için kitap, şu anda senaryolaştırılıyor. Eğer filmini çekebilirsek o zaman tam olarak istenilen satışa ulaşacaktır. Çünkü herkes mücevherle ilgili olmayabilir; ancak bir sefaret ailesinin oldukça hüzünlü olan hikâyesi, okuyucu için dikkat çekici olacaktır. Umarım, başarıyı yakalarız.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?
Kitabımı yazarken bir okur gözüyle baktığımda sadece hikâye odaklı bir mesaj vermeye çalıştığımı ve yazarın anlatmak istediklerini çocuk, öğrenci, yaşlı, genç, okumuş, okumamış herkese hitap edebilecek açıklıkta, dilde ve yalınlıkta yazmış olduğunu gördüm. Ben, bir edebiyatçı değilim. Bunun eğitimini almadım; ancak amacım doğrultusunda güzel bir hikâyenin spritüel gelişim sürecindeki bu kitabı okuyan barışçı, insancı, huzurlu topluluklar yaratabilmek için yazılmış olduğunu düşünürdüm. Umarım, okuyucularım da okuduktan sonra bu fikri benimle paylaşır.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?
Şu an hazırlık aşamasında olan “Osmanlı’nın Hüzünlü Mücevherleri” adlı bir kitabım var. Bir seneyi aşkın süredir araştırıyorum. Çok geniş bir konu olduğu için oğlum ile ben bir yandan araştırıyor, bir yandan da edindiğim bilgileri tarafsız olması, doğru olması için tekrar tekrar teyit ediyoruz. Bazen Osmanlı arşivlerinde çalışıyorum, bazen tarihçi profesörlerle görüşüyorum, bazen kiliselere gidiyorum. Hatta araştırmama şubat ayında Fransa’da ve Venedik’teki kütüphanelerde devam edeceğim. Mücevherin tarihteki yerinin, hele Osmanlı tarihindeki politik ve iktisadi bir güç olduğunun altı o kadar çok derin ki anlatmakla, yazmakla bitmiyor. Osmanlının mücevher kültürü, Hanedanlığı, kayıp mücevherleri, Paris’te müzayedeye çıkan mücevherleri derken, bir imparatorluğun ve siyasi, iktisadi gelişim ve çöküşüne destek olmuş mücevherlerden bahsetmek istiyorum. Resimlerle ve arşiv belgeleriyle desteklenen bu kitap, sanırım Osmanlı hanedanlığına bakış açınızı değiştirecek. Bir Osmanlı torunu olarak günlerce uykusuz kalarak merakla ve zevkle yazmaya başladığım bu kitabı 3 seri şeklinde çıkarmayı planlıyorum. Gerçek hikâyeleri de içinde barındıracak olan bu kitabım; beni çok heyecanlandırıyor, onurlandırıyor ve bir Osmanlı hazinedarının torunu olarak gururlandırdığı gibi üzüyor.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?
Okuyucularımıza söylemek istediğim, mücevheri anlatmak için yazmaya başladığım ve tarihin içinde kaybolup Osmanlı tarihine âşık olduğumdur. Okuyucularıma mücevher tarihini manevi yönüyle anlattım. Seveceklerini umut ediyorum. Tarihini bilmeyen, sosyoekonomik ve kültürel ilerlemeyi elde edemez. En azından son 300 yılını incelemiş; örf, adet, gelenek, görenek ve siyasi gelişmelerini öğrenmiş kişilerin bundan sonra milleti için daha faydalı, işinde daha başarılı, politik görüşünde daha doğru olacağını düşünüyorum.