Bu makalemde, “Sır” filminde ve kitabında bahsedilen bazı olayları anlayabilmek için, sizlere oldukça kısa ve basit bir şekilde kuantum fiziği kanu

Bu makalemde, “Sır” filminde ve kitabında bahsedilen bazı olayları anlayabilmek için, sizlere oldukça kısa ve basit bir şekilde kuantum fiziği kanunlarını ve bu kanunların, düşünce dünyamızı nasıl etkilediğini çok özet olarak açıklamaya çalışacağım. “Yaşamdaki temel amacımız nedir sorusunun en mantıklı cevabı, sanırım mutlu olmak olmalıdır.” diyorlar. Kimler? Maneviyattan haberi olmayanlar. Bunu da temel ihtiyaçların karşılanmasına bağlıyorlar. O zaman hayvanlar gibi temel ihtiyaçları karşılanan bütün insanlar mutludur mu diyeceğiz? Hayvanlar için belki, ama biz insanız. Bizi medeni insan kılan bazı özelliklerimiz var. Önce bir aileye mensubuz, sonra bir topluma mensubuz. Ailemiz ve toplum ile problemsiz bir hayatımız olursa bu iki ortamda mutlu oluruz. Fakat en önemlisi de kendimiz ile iyi geçinebiliyor muyuz? İçimizde bulunan ve engerek yılanından daha tehlikeli olan, bizi kötülük ve haramlara sevk eden nefsimize “Dur!” diyebiliyorsak, sonra da Yaradan’ın emirlerini yapıyorsak, işte o zaman temel amacımızı gerçekleştirmenin ilk adımını atmış oluruz. Yani iç huzur ve mutluluğumuzu sağlamış oluruz. Aslında hayattaki temel amacımız, kulluk görevlerini yapabilmektir yani Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” tam tabi olmaktır. Ancak o zaman mutlu olabiliriz. Bunun için de en önemli mutluluk kaynağı, sevdiklerinin isteklerini yerine getirebilmek olmalıdır. Bizi yaratanı, onun sevgilisini yani Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem”), onları sevenleri sevmek ve onlar tarafından sevilmek hakiki başarıdır. Nefsin arzularını karşılamak ve sınırsız isteklerine sahip olmak başarı değildir. Gerçek başarı sonsuz ve hakiki olan ahiret hayatında bize faydalı olacak işleri yapabilmektir. İşte dünya hayatında böyle başarıları gerçekleştirebilmek için kuantum fizik ve mekaniğinin kurallarından istifade etmeyi ecdadımız 1400 yıldır yaparken, batılı bilim adamları bu temel esasları ancak yirminci yüzyılda bulmuşlar ve kendilerine mâl etmeye çalışmışlardır. İlerleyen yazılarımızda her bir kuantum fiziği kuralının bizim kültürümüzde karşılığı olduğunu göreceğiz. Şunu unutmamalıyız ki, insanların karşılaştığı olaylara yön veren kuantum fizik ve mekaniğini, kurallarıyla beraber Allahü Teâlâ yaratmıştır. Yani bir vasıtadır. Yaratan Allahü Teâlâ’dır. Aklımızın almadığı keramet, feraset ve telepati gibi bazı metafizik olaylara açıklık getirmektedir. Karşılaştığımız sorunlar, ne denli büyük ya da aşılmaz olursa olsun aslında düşünce sistemimizin ortaya çıkardığı ve dolayısıyla da yine beynimizin çözebileceği sorunlardır. Burada esas olan, insanın düşünce sistemini değiştirmesi ya da sorunu çözebilecek şekilde soruna adapte etmesidir. İnsan düşüncesinin oluştuğu ve yönetildiği yer olan beynimiz, bilindiği gibi yaşamımıza dair olumlu ya da olumsuz her şeyden adeta sorumludur. Bu durumda bütün mesele beynimizin işleyiş mekanizmasının çözümlenmesi, düşüncelerin nasıl oluştuğunun ve nasıl yönetildiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu da gerçek anlamda zihnî ve bedenî eğitim ile ciddi çalışma gerektirmektedir. Bizim kültürümüzde ise, manevi hayatımıza yön veren İslâm alimleri, batılı ilim adamlarının bir sorun olarak ele aldıkları mutluluk konusunu, sevmek, sevilmek, sevindirmek, yardım etmek, tasarruf etmek, kanaat etmek ve tevekkül etmek ile halletmişlerdir. Batılı bilim adamları ise, maddi ve nefsani isteklerinin karşılanmasını, mutluluk kaynağı olarak görmüşlerdir. Kaldı ki insan, ilim hariç dünyada ki her şeyden bıkar. Aynı zamanda hakiki güzel olan rabbine kulluk etmekten ve ilim öğrenmekten bıkmaz. Geçmişte yaşanılan her olay, tecrübe ya da bilgi, beyin hücrelerinin içinde bir takım protein zincirlerinin ya da bir çeşit yolların oluşmasına neden olmaktadır. Daha sonra düşünce oluşumu ve yönetimi esnasında elektronik sinyaller, bu yollardan rahatlıkla geçerek çeşitli kararların alınmamasını ya da alınmasını ve uygulanmasını sağlarlar. Bütün bu zihnî aktiviteleri bilimsel açıdan incelediğimizde, olup biten her şeyin 1200 gr civarında olan beynimizde bulunan yaklaşık 100 milyar kadar hücre arasındaki çok küçük elektriksel sinyallerin sürekli olarak merkezler arasındaki hareketi olduğunu görürüz. Düşüncenin oluşumu da bunun eyleme dönüşmesi de tamamen elektronik sinyaller aracılığı ile olmaktadır. Bu sinyaller boyutların çok küçük olduğu mikro evrende gerçekleşmektedir. Mikro evrendeki bu olaylar, ancak yine bu evrenin kurallarıyla gerçekleşebilir. Mikro evreni yöneten yasaları konu alan kuantum fiziği, bu alanda yapılacak çalışmaların olmazsa olmazı konumundadır. Zira mikro evreni yöneten yasaları aslında 1900 yılından beri araştırmakta olan kuantum fiziği, konuyu önemli ölçüde çözümlemiştir. Bu nedenle insan beyninde meydana gelen düşünceler ve bunların yönetilmesi, eyleme dönüşmesi konusu kuantum fiziği yasalarının yönetimi altındadır. Örneğin mikro evrende tünel olayı gerçekleşir, yani bir elektron kendi enerjisinden daha büyük bir enerji barajını aşıp barajın arka tarafına ulaşabilir. Bu kuant hareketi, mekaniksel ve mikro dünyaya ait bir olaydır ve her an gerçekleşir. Buna benzer birçok olay yine kuantum dünyasında şu anda gerçekleşmektedir. O halde mikro dünyanın en temel özelliklerinden birisi mikro evrenin dinamik olmasıdır. Kuantum fiziğinin, düşünce dünyamız ve bunun yönetilmesinde nasıl kullanılabileceğine geçmeden önce, mikro dünyayı şekillendiren ya da yöneten kuantum evreninin bazı çok temel bulgularına kısaca göz atalım: 1-Mikro Evrenin Hareketliliği (Dinamizmi): Kuantum fiziğinde ve dolayısıyla mikro evrende her şey mutlak anlamda hareket halindedir. Durağan ya da statik hiçbir tanecik yoktur. Bunu büyük İslam âlimi ve Yüksek Kimya Mühendisi ve Eczacı Hüseyin Hilmi Işık Efendi hazretleri, “rahmetullahi tealâ aleyh” bir sohbetinde şöyle ifade etmiştir: “Kâinatta mekân dahilinde yani maddenin içinde olduğu her zerre, maddenin dışındakiler de öyle tabi, mutlak suretle atomların elektronları dahil, kudret-i ilâhi dahilindedir. Hepsi Allahü Teâlâ’nın kudretiyle hareket ediyor. Bunların hepsi Cenabı Hakk’ın kudretiyle hareket halinde, hizmet halinde, iş halinde. Kâinatta hiçbir zerre, aklın düşünebileceği ne varsa hiçbir zerre sabit değil. Hepsi döner, hepsi hareket halinde. Çünkü, ancak hareket halinde olan, Allahü Teâlâ’yı zikredebilir. Cansızlardan, hareketsiz olan zikredemez. Neden? Çünkü hareket ederse bir “he” harfi çıkar. Zaten Allah demek o “he” harfi demek. Allah ismindeki "he", hüviyet-i gaybiyye harfidir. Başındaki elif ve lam onu çıkartmak içindir. Onun için, “he” çıkmazsa Allah denmiş olmaz. Mesela ‘valla billa’ demek yemin olmaz. ‘vallahi billahi’ demek lazımdır.” Böylece mikro evrenden, makro evrene yaratılmış canlı ve cansız bütün cisimler Allahü Teâlâ’yı zikretmektedirler. Konuya müteakip makalelerimde devam edeceğim.