Bir insanın, 20’li 30’lu yaşlarında, kendiliğinden şiddete eğilimli olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır yanılıyorsunuz. Şiddetin kökü, aslından biz fark etmesekte, malesef aileden kaynaklanıyor. Bebek dünyaya geldiğinde, masum doğar. Hayatı işte o doğumdan sonra ebeveynlerinin,  çocuğunu nasıl yönlendirmesi gerektiğiye alakalı yön bulur. Malesef  erkek ayrımcılığı hala ülkemizde mevcut. Anne ve babalar, erkek çocuklarına istemedende olsa sanki ‘erkeklerin,kızlardan üstünmüş’ gibi davranabiliyorlar. “Erkektir yapar, olur öyle şeyler. Erkek adam ağlamaz. Dövdüyse, vardır sebebi. Annesinin, paşası erkeği o.” Gibi sözler malesef çok kötü yollara gidebiliyor. Aynı şekilde kızlara da psikolojik şiddet ile yaklaşılıyor. “Kadın öyle herkesin içinde kahkaha atmayacak. Kadın dediğin bu saatte dışarı çıkmaz. Kadın dediğin kırar dizini evinde oturur. Kadın dediğin kendini gelecekteki erkeği için saklamalıdır.’’ Bunlar erkek ve kadın eşitsizliğine yol açan, en büyük söylemler ve yaptırımlardır. Bu gidişatı bozmak ebevenylerimizin elindedir. “Kızım kalk kahvaltı hazırla,oğlum kalk kahvaltı hazır.’’ Gibi eşitsizliğin ortadan kalkması gerekir. Bu davranışlar, kısmi ebevenyler tarafından onay gördüğü için ileri yaşlarda şiddetin doğuşuna (fiziksel, psikolojik) ve kadın eşitsizliğine yol açıyor. Halbuki erkek çocuklarına, canlı olan tüm varlıklara kıymet verip, güzelliklerle mutlu olabileceğini, aynı şekilde kız çocuklarına, hiç kimsenin onlardan üstün olmadığını, duygularını ve isteklerini korkusuzca yaşayabileceklerini aşılamak gerekiyor. Ülkemizde,kadına şiddet uygulayan erkeklerin,  şiddet uygulamayı hak olarak gören, alkol kullanan, sevgisiz büyüyen, gelir  ve eğitim düzeyi düşük, davranışlarından sorumluluk duymayan kişiler oldukları tespit edilmiştir. Bu konuda tüm toplum bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. Unutmayın, karşımızdaki canlının duygularını hissedip, empati yaparsak, her şey çok daha güzel olacak.