Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Kılıç Alayı

Bu sene Malazgirt Zaferi’nin 947. yıl dönümünü kutladık. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Ovası’nda vuku bulan bu muharebe, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu orduları arasında cereyan etmiş, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Alparslan, Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i ordusu sayıca çok üstün olmasına rağmen büyük bir hezimete uğratmıştı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seneki kutlamaları, zaferin kazanıldığı yerde “Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi Millî Parkı” olarak ilan edilen alanda gerçekleştirdi. 75 bin kişiye hitap eden Erdoğan Malazgirt Zaferi’nin önemini şu cümlelerle vurguladı:


“Malazgirt’te kazandığımız zafer, bize Avrupa’nın ortalarına kadar giden yolu açmıştır. Bunun için Malazgirt demek, öncesine baktığımızda Mekke demektir, Kudüs demektir, sonrasına baktığımızda Bursa demektir, Edirne demektir, İstanbul, Rumeli, tüm Balkanlar demektir.


Artık millî park olarak ilan ettiğimiz bu ovaya özellikle taş-toprak olarak değil medeniyetimizin atan kalbi olarak bakmalıyız. Burası bizim hikâyemizin sadece başladığı yer değil, aynı zamanda hiç sönmeyecek istiklal ve istikbal ateşimizin kıyamete kadar yanacağının bir alametifarikasıdır.”


SELÇUKLULARIN İSLAM’A HİZMETLERİ


Selçuklular İslam tarihinde, Emevîler ve Abbasîlerden sonra gelen en büyük imparatorluk hanedanıdır. Abbasi halifelerini İslam birliğinin sembolü olarak muhafaza etmişlerdir. Şii sultasını kırmış, Sünnîliği canlandırmışlardır. Hanefi mezhebini en yaygın Sünnî mezhebi haline getirmişlerdir. En önemlisi de Anadolu’yu İslam âlemine kazandırarak Osmanlı Devleti’nin bir anlamda temellerini atmışlardır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu 1040-1157 arasında 117 yıl, Irak Selçukluları 1118-1194 arası 76 yıl, Suriye Selçukluları 1078-1122 arası 44 yıl, Kirman Selçukluları 1041-1187 arası 46 yıl, Anadolu Selçukluları ise 1074-1308 arası 234 yıl hüküm sürmüşlerdir.


1299-1922 yılları arasında kesintisiz olarak 623 sene devam eden Osmanlı İmparatorluğu’nun ise dünya tarihindeki en önemli devletlerden olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bugün dünya yüzünde hiçbir devlet yoktur ki tarihinin bir döneminde, bir şekilde Osmanlılardan bahsedilmesin.




Sultan İkinci Abdülhamid Han

VE 31 AĞUSTOS 1876…


Bu güncel girişten sonra Osmanlı tarihindeki hassas noktalardan biri olan, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahta geçtiği 31 Ağustos 1876 gününe geçiyorum.


Nasıl hassas olmasın ki daha üç ay önce, 30 Mayıs 1876’da devlet, şer güçlerin tam da istediği gibi tehlikeli bir türbülansa girmişti. 32’nci Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz Han, İngilizlerin yardım ve teşvikiyle yaptırılan bir askerî darbe sonucu tahttan indirilerek yerine yeğeni, Veliaht Şehzade Murad Efendi geçirilmişti. Elebaşılar, meşru halife ve padişahı tamamen geçersiz sebeplerle tahtından indirmekle yetinmemiş. 5 gün sonra, mahpus tutulduğu odada bileklerini kestirerek şehit ettirmişlerdi.


İHTİLALCİLERİN SEVİNCİ KISA SÜRÜYOR


İhtilalciler ve katiller, merhum padişahın defnedilmesini, önceden planladıkları gibi cinayetle aynı güne sığdırmışlardı. Topkapı Sarayı’na getirilen cenaze burada yıkanmış, kefenlenmiş ve alelacele babası Sultan İkinci Mahmud Han'ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedilivermişti. 


Görünüşte her şey ihtilalcilerin istediği gibi olmuştu. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Elliot, emellerini gerçekleştirmek için artık önünde hiçbir engelin kalmadığını düşünüyordu. Serasker Hüseyin Avni Paşa en az 15 yıl iktidarda kalmayı planlıyordu. Ama 2 gün sonra yeni padişahın, işi amcasını öldürmeye kadar vardıran bu canavarların daha neler yapacağını düşünmekten aklını bozacağını; 11 gün sonra, Padişah'ın eniştesi Erkân-ı Harp Sağ Kolağası Çerkes Hasan Bey'in, Midhat Paşa'nın Bayezid’deki konağında yapılmakta olan nazırlar toplantısını basarak Avni Paşa'yı öldüreceğini ve 3 ay sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Meşrutiyet’i ilan etmesi şartıyla tahta geçirileceğini; ama onun aradan daha iki sene bile geçmeden onların çizgisinden çıkacağını hiçbiri hesap edememişti.


SULTAN ABDÜLHAMİD KİMDİR?


Sultan İkinci Abdülhamid Han 22 Eylül 1842’de Beylerbeyi Sarayı’nda, veliaht ve 2. veliaht olan amcası Sultan Abdülaziz ve ağabeyi Sultan Beşinci Murad’ın ardından 3. veliaht olarak doğdu. Babası Sultan Abdülmecid Han vefat edince 19 yaşında 2. veliaht oldu. 1876’da ağabeyi tahta geçtiğinde ise artık 34 yaşında ve veliahd-i saltanat idi. Kaderin bir cilvesi veliahtlığı sadece 93 gün sürdü. Kendini tahta geçmiş buldu.


İmparatorluğumuzun son yarım asrında tahta geçen dört kardeşten ikincisi olan Sultan İkinci Abdülhamid Han, 32 yıl, 7 ay ve 27 gün süreyle padişahlık yaptı. Bu görevi, devletin eski satvet ve kudretinden çok uzak olduğu bir dönemde yüklenmişti. Yönetimin gerçekten kendi elinde olduğu Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemleri arasındaki 30 yıl, 5 ay ve 10 günlük zaman diliminde, devleti son derece ustaca idare etti.


KILIÇ ALAYI


Sultan İkinci Abdülhamid Han, 31 Ağustos 1876 Perşembe günü, saat 12’de Topkapı Sarayı’nda tarihî altın tahta oturarak cülus etti. Kılıç alayı bir hafta sonra 7 Eylül Perşembe günü yapıldı. Sultan Beşinci Murad için kılıç alayı, rahatsızlanmasından dolayı yapılamamıştı.


O gün, İstanbul’da işleyen bütün vapurlar, bahriye istimbotları, sefaret beylik gemileri, çeşitli kayık ve sandallarla bütün payitaht halkı Eyüp Sultan’a gitmeye başlamış, yeni hükümdarın geçeceği yolları hıncahınç doldurmuştu. Her taraf Türk bayraklarıyla kıpkırmızı kesilmişti. Mabeyn Müşiri İngiliz Said Paşa “Hatırat”ında padişahın geçiş güzergâhını dolduran bu kalabalığın 600 bin kişiye ulaştığını yazar.


Padişah sabah saat 10’da altın yaldızlı 13 çifte kürekli ve köşklü saltanat kayığına binerek Dolmabahçe Sarayı sahilinden ayrıldı. Karşısında, tahta geçer geçmez Mabeyn Müşiri yaptığı eniştesi Damad Mahmud Celâleddin Paşa oturuyordu. Kayığa adımını atar atmaz donanmadan atılmaya başlayan 101 pare top atışı, merasimin başladığını bildiriyordu. Bütün harp gemileri ve zırhlılar selam vaziyetinde dizilmişlerdi.


Haliç’e girerken, Tophane-i Hümayun, Tersane-i Hümayun ve Sarayburnu’ndan aralıksız top atışı yapılıyordu. Saltanat kayığı saat 11’de Eyüp Sultan’a ulaştı. Eyüp İskelesi tamamen al renkli kadife ile kaplanmış ve yol boyunca asker kılıçlarını çekmişti. Bunlar ikişer saf hâlinde dizilen beyaz sorguçlu Hassa askeri idi. Mızıka-yı Hümayun çalıyordu. Bütün şehzadeler, nazırlar, vezirler, müşirler, kazaskerler, sefirler, ulema, paşalar, büyük üniformaları ve pırlantalarla kaplı nişanları göğüslerinde, daha öğle namazından evvel Eyüp İskelesi’nde toplanmışlar padişahı ihtiram duruşunda bekliyorlardı. Padişah iskeleye atlayınca bando Marş-ı Sultaniyi icraya başladı. Padişahın önünde, ellerinde iki altın buhurdan tutan Teşrifat Umum Müdürü gidiyordu. Padişah ve alabildiği kadarıyla halk camiye girdi. Namazdan sonra, Halid bin Zeyd hazretlerinin türbesinde Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi tarafından Hazreti Ömer efendimizin kılıcı kuşatıldı.


ATALARINI ZİYARET


Denizden gidilip karadan dönmek adet olduğu için Eyüp Sultan’dan Edirnekapı’ya kara yoluyla gelindi. Padişah, altın ve mücevherlerle kaplanmış bir ata binmişti. Bir Arap atı idi ve nalları bile altındı. Müşir vezir üniforması giyen padişahın başında fes ve feste de sorguç vardı. Kılıcının kabzasında yumurta ve fındık büyüklüğünde mücevherler ışıldıyordu. Harbiye talebesi merasimle padişahı takip ediyorlardı.


Padişah, babası Sultan Abdülmecid'in Sultan Selim’deki türbesini, Fatih’in Fatih Camii’ndeki türbesini, nihayet dedesi Sultan İkinci Mahmud’un Çemberlitaş’taki türbesini içerilerine girerek ve Fatiha okuyarak ziyaret etti. Her birinde büyük sadaka dağıttı. Topkapı Sarayı’na gelip Hırka-i Şerlf Dairesi’ni büyük dini merasimle ziyaret etti. Öğleden sonra saat 2'de Dolmabahçe Sarayı'nın saltanat kapısından girmesiyle Kılıç Alayı sona erdi.


Merhum Sultan, saltanatının başında ve sonunda, yönetimin kendi elinde olmadığı Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerindeki toprak kayıplarının dışında, yine üç kıta üzerindeki 9 milyon kilometre karelik imparatorluk topraklarını, takip ettiği ince siyasetle 30 sene aynen muhafaza etmişti. Cenabı Hak bütün Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına, devlete, millete ve İslamiyet’e yaptıkları hizmetler sebebiyle sonsuz hazinelerinden bol bol karşılıklar versin.