Sürgüne gönderilen şehzadelerden Ali Vasıb Efendi, eşi Emine Mukbile Sultan ve sürgünde doğan oğulları Osman Selaheddin Efendi, İskenderiye 1965. Sürgün Emine Mukbile Sultan için bitmiş ancak eşi ve oğlu için devam ediyor.

Dünya tarihinde iz bırakmış en mühim devletlerden olan Osmanlı İmparatorluğu’nu altı asırdan fazla süreyle aynı hanedandan gelen hükümdarlar yönetmişti. 36. ve son Osmanlı padişahı Sultan Vahîdeddin Han, Sultan Osman Gazi’nin 20. göbekten torunuydu.

9. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han’dan itibaren bütün Osmanlı padişahları aynı zamanda “Halife-i Müslimîn” sıfatını taşıyordu. Yani bütün dünyadaki Müslümanların başı idiler. Kanunî’nin torunu 12. padişah Sultan III. Murad Han devrinde imparatorluk, Fas ve Lehistan gibi tabi devletlerle birlikte 20 milyon kilometrekareye ulaşmıştı.

Osmanlı Hanedanı diğer bazı devletleri yöneten hanedanlar gibi hazıra konmamış, sıfırdan kendileri devlet kurmuş ve 622 sene boyunca bu devletin başında bulunmuştu. Ancak her çıkışın bir inişi olduğu gibi zaman içinde şartlar değişmiş ve Osmanlı İmparatorluğu da Avrupa devletlerinin, özellikle de İngilizlerin uzun yıllardan beri yürüttükleri faaliyetler sonucu tarih sahnesinden çekilmişti.

İki sene sonra birinci yüz yılını dolduracak olan yeni devletimiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde ve Osmanlı askerî ve mülkî erkânı tarafından kuruldu. İmparatorluğumuzun başşehri, Fatih Sultan Mehmed Han’ın emaneti, güzel İstanbul şükürler olsun ki yine elimizdedir.

İNGİLİZLERİN DAYATMALARI

Üzerinde yaşadığımız yeni devletimizin kurucu kadrosu, başlangıçta Halifeliğin muhafaza edilmesinden yana tavır sergiledikleri hâlde özellikle İngiltere, kaldırılması yönünde ısrarcı olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletlerince tanınmasına dayanak teşkil eden ve 28 Ekim 1922’de Lozan’da toplanan barış konferansındaki görüşmeler sonrasında düzenlenen metin, 24 Temmuz 1923’te imzaya açılmasına rağmen İngiltere bu antlaşmayı uzun müddet imzalamamış, 1 Kasım 1922’de kaldırılan Saltanattan sonra Halifeliğin de kaldırılmasını beklemişti. Nihayet 3 Mart 1924 günü TBMM’de kabul edilen ve 6 Mart 1924’te Resmî Cerîde’de yayınlanarak yürürlüğe giren 431 numaralı “Hilâfetin İlgâ ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” gereği Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı üyelerinin kundaktaki bebeklerine kadar yurt dışına sürülmesinden sonra 16 Temmuz 1924 tarihinde imzalamıştı.

ŞEHZADELERE ÜÇ GÜN MÜHLET

Son halife Abdülmecid Efendi de dâhil olmak üzere Osmanlı Hanedanı’nın bütün üye ve mensuplarını Sirkeci’den kalkan tren ve gemilerle vatanı terk etmeye mecbur bırakan Sürgün Kanunu’nu daha Meclis’te kabul edildiği 3 Mart günü, gece yarısına doğru, İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Sadettin Bey tarafından ilk önce Halife’ye tebliğ edildi. Halife, oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı, zevceleri ve üç kişilik maiyetiyle 4 Mart sabahı Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak otomobil ile Çatalca’ya getirilip Simplon Ekspresi’ne bindirildiler.

Vatanı terk için kanun kapsamındaki bütün kişilere 4 Mart günü tebliğ yapılarak şehzadelere üç gün yani 6 Mart akşamına kadar, sultanlara ve diğerlerine ise bir hafta mühlet verilmişti. Verilen bu mühletler, pasaportların zamanında hazırlanamaması, Mısır’a gitmek isteyenlere İngiltere Sefaretinin vize vermemesi, tren ve gemilerin kalkış saatlerinin getirdiği kısıtlamalar gibi sebeplerle birkaç gün uzamıştı. Yine de 12 Mart günü bittiğinde, o sırada zaten yurt dışında olanlar ile hasta olan Fatma Sultan ve ailesi haricinde, kanunun saydığı kişilerin tamamı vatan topraklarını terk etmiş bulunmaktaydı.

155 KİŞİLİK SÜRGÜN LİSTESİ

Sürgün kapsamındaki şehzade unvanını taşıyan 35 kişiyle birlikte son padişah ve son halife dâhil Hanedan’ın toplam 37 erkek üyesi bulunuyordu. Sultan denilen padişah ve şehzade kızları (42 kişi), bu sultanların sultanzade denilen erkek (16 kişi) ve hanımsultan denilen kız çocukları (15 kişi), ayrıca buraya kadar sayılanlardan evli olanların zevç (18 kişi) ve zevceleri (27 kişi, aslında bu kategoride olanlar, mecbur olmadığı hâlde gidenler sebebiyle 27’den daha çoktur) ile birlikte kanunun saydığı kişi sayısı asgari 155’e ulaşmaktaydı ki bunlardan 110’u, baba veya ana tarafından Sultan Osman Gazi’nin kanını taşımaktaydı.

Başka hiçbir devletin hanedanına uygulanmayan bu derece geniş kapsamlı sürgün, şehzadeler dışındaki erkekler ile kadınlar için 28, şehzadeler için 50 yıl sürdü. Halife Abdülmecid Efendi’nin, Sultan II. Abdülhamid Han’ın sadrazamlarından Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa’nın oğlu Celaleddin Paşa’ya, kendisini Nice şehrinde ziyaretinde söylediği şu sözler ibret vericidir:

“Bir gecede apar topar, hanedanımızın altı yüz sene hükümran olduğu bir memleketten kovulduk. Kim derdi ki Fatihlerin, Yavuzların, Kanunîlerin torunları çamaşırlarını bile alamadan yolcu edilecekler? Düşününüz, giderken bir zarf için iki bin sterlin lütfetmişler. Bununla koskoca bir saray halkı hangi otele yerleşir, hangi masrafı karşılayabilir? Biz de başka hükümdarlar gibi giderken ve gitmeden evvel hazineden pek kıymetli mücevherleri kaldırabilirdik. Amma memlekete mal olmuş şeylere el sürmeyi vicdansızlık addederim. Ne yapalım kendi yağımızla kavrulacağız…” (Madalyonun Tersi, Samih Nafiz Tansu, 1970 İstanbul, s. 218)

SÜRGÜN KANUNUNDA İLK DEĞİŞİKLİK

1924 yılındaki sürgünde Osmanoğulları’nın tahta çıkması muhtemel 37 erkek üyesinin sürgüne gönderilmesiyle yetinilmemiş, onların teşkil ettikleri gurbet kafilesine saltanat iddiasında bulunamayacak kadın üyeler ile bu aileye sadece evlilik bağıyla bağlı kişiler de ilave edilmişti. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra, sürgünün yeteri kadar sürdüğü, artık rejimin yerleştiği ve bu kişilerin yurda gelmelerinde hiçbir mahzur olmayacağı yazılıp söylenmeye başlamıştı. Nihayet 1952 yılında Meclis’e bu konuda bir kanun teklifi getirildi. Heyecanlı konuşmalara sahne olan birkaç oturum yapıldı. Mesela Demokrat Parti Manisa Milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver 15 Haziran 1952 tarihli konuşmasının bir yerinde şöyle diyordu:

“Gelecek sene İstanbul’un fethinin 500. senesini kutlayacağız. Fatih Sultan Mehmed, o 22 yaşındaki dahi kahraman bir dakika başını kaldırıp sorsa ‘Ailem nerede?’ O’na ne diyeceğiz? O’na cevap hükûmetin getirdiği kanundur.

Ben ilk söz alanları dinledim, umuyorum ki, yekpare olarak kanunu tasdik edeceğiz. Hükümet lâzım gelen diğer bir tedbiri de almıştır, veraset ihtilâflarına mahal verebilecek olan yolu kapamıştır, erkek aza, doğrudan doğruya tahta vâris olmak davasını ortaya atabilecek kimseler memlekete gelemeyeceklerdir. Buna bir müddet için ben de taraftarım. Fakat diğer azanın dışarda kalması için hiçbir sebep yoktur. Onlar memlekete gelebilirler, hatta bazılarının vaziyetleri son derece ağırdır.

Arkadaşlar, Paris'te sizin de benden işiterek zaman zaman hatırlayacağınız bir şeyi öğrendim: İki tane Hanedan’a mensup kadın, yani sultan hanım zaruretin son derecesine düştüler ve bunların akşam saatlerinde evlerin önüne atılan yiyecek artıkları içinde arandıklarını gören eski Ermeni vatandaşlarımız kendi aralarında toplanıyorlar, onlara her türlü yardımda bulunuyorlar, hatta bir evi utarak kirasını veriyorlar. Bunu size başkonsolosumuzun lisanından, aldığım malumata istinat ederek naklediyorum.” (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem IX, Cilt 16, Toplantı 2, s. 234)

5958 SAYILI KANUN

Böylece 1924’te çıkarılan 431 sayılı sürgün kanununun ikinci maddesi, 16 Haziran 1952 tarih ve 5958 sayılı “431 Sayılı Kanun’un 2’nci Maddesinin Değiştirilmesi ve Aynı Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun” ile değiştirilmiş ve ayrıca 4 adet ek madde ilave edilmiştir. Söz konusu ikinci maddenin yeni hâli ve ek maddeler aşağıda veriyorum:

“Madde 2- Mülga Hilafet ve münderis Osmanlı Saltanatı hanedanının padişahlar sulbünden olan erkek azası ve bunların erkek füruu Türkiye’ye gelmek ve Türkiye’den transit olarak geçmekten memnudurlar. Bunların dışında kalanlar Türkiye’ye gelebilirler.

Ek Madde 1 - İkinci madde gereğince Türkiye’ye gelebileceklerin müracaatları hâlinde Türkiye’ye gelmek ve Türkiye’de ikamet etmek şartları aranmaksızın vatandaşlığa alınmalarına Bakanlar Kurulu karar verebilir.

Ek Madde 2- İkinci madde hükmünden istifade edenler bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren umumi hükümler dairesinde mal edinebilirler. Bu suretle Türkiye’de mal edinenlerden ölenlerin ikinci maddeden istifade edemeyen vârislerine ait hisseler sulh mahkemesince bir sene içinde tasfiye olunarak tutarı kendilerine ödenir.

Ek Madde 3- Bu kanuna müsteniden yurda gelmek hakkını haiz olanlar 27 Ağustos 1324 ve 20 Nisan 1325 tarihli iradeler ve 431 sayılı kanun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 245 sayılı tefsir kararı gereğince millete intikal etmiş olan bilumum menkul ve gayrimenkul mallar üzerinde miras sebebiyle veya diğer herhangi bir sebeple hak iddia edemezler.

Ek Madde 4- Türkiye’ye gelenler veya Türk vatandaşlığını iktisap edenler (sultan, hanımsultan, kadınefendi, prens ve prenses) gibi hanedana nispet ifade eden elkab ve unvanları kullanmaktan memnudurlar.

İkinci madde hükmünden istifade edenlerden memnuiyet hilafına harekette bulunanlar altı aydan iki yıla ve bu unvanları bu kimseler hakkında iltizamen kullananlar üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.”

EVET AMA YETMEZ…

Böylece sürgün, hâlâ yakışıksız ve tehditkâr ifadeler barındıran bu kanunla Hanedan’ın kadın üye ve mensupları ile şehzadeler dışındaki erkeklerinden ömrü vefa edenler için 28 yıl sonra bitmiş oluyordu. Bu sırada 1924’teki sürgün listesinde bulunan 42 sultandan 18’i, aradan geçen 28 yıl içinde vefat etmiş bulunuyordu. Aslında sağ olan diğerlerinin ve sürgün sırasında doğan yeni sultan ve hanımsultanların da bu izinden faydalanıp sürekli kalmak için vatana dönmesi son derece zordu. Vatana dönme izni çıkan bir sultan, hanımsultan veya şehzade eşi, yasaklı babasını, kocasını veya oğlunu, bulunduğu ülkede bırakıp nasıl gelecekti? Dolayısıyla bu izinden gerçekte, fevkalade sınırlı sayıda kişi istifade edebilmişti. Şehzadeler ise vatan toprağını görebilmek için 22 uzun yıl daha beklemek ve 50 yılı tamamlamak zorunda kalacaklardı.

Resim altı: Sürgüne gönderilen şehzadelerden Ali Vasıb Efendi, eşi Emine Mukbile Sultan ve sürgünde doğan oğulları Osman Selaheddin Efendi, İskenderiye 1965. Sürgün Emine Mukbile Sultan için bitmiş ancak eşi ve oğlu için devam ediyor.