Canım memleketimin, karlı bir şubat akşamından hatıralarımda kalan bir anıyla başlayayım. O akşam mutfaktan gelen tencere, tabak, çatal, bıçak sesleri dün gibi aklımda. Sofrayı annem ve ablam keyifle hazırlıyorlardı ki, kapı zili çaldı. Gelen babamdı. Kimseyle konuşmadan salona geçip, sırtındaki paltosuyla öylece koltuğa oturdu. Dışarıda yağan karın kalınlığı şimdiden yarım metreye ulaşmıştı. Serhat şehrimi her kış olduğu gibi yine karlar esir almıştı. Sofra hazırlandı. Ancak babam oturduğu koltuktan santim bile kıpırdamadan, duvardaki asırlık Karabağ halısına bakıyordu. Dokunsan ağlayacak misali etrafına hüzün saçıyordu. Telaş daha fazla artmadan sorduk, hayırdır baba ne oldu diye…

Durdu, durdu ve Ermeniler Karabağ’ı işgal ettiler dedi. Sofrada yemek, sobada kaynayan çaydanlık, lavaş ekmeğinin sıcaklığı, yüzümüzdeki tebessüm, dışarıda yağmaya devam eden kar taneleri dondu. Hayat o akşam şehrimizde sessizliğe büründü. Öz atamın geldiği, vatan bildiği topraklar bugün işgal edilmişti. Herkes bir yana dağıldı. Ne annemin pişirdiği o nefis Azerbaycan yemeklerinin tadı, ne odayı ısıtan kömür sobasının sıcaklığı, nede evdeki huzurumuz hepsi bir anda yok olup gitti.

Babam olanları çarşı, pazardan duyduklarıyla anlatmaya çalıştı. Derken akşam ajansı sekiz haberleri başladı. Herkes televizyonun karşısına geçip oturdu. Birkaç kelime ve silikte olsa birkaç görüntü ile işgali anlatan haberler. Dünya bugünkü dünya değildi. Olan biteni ya bir gün sonraki gazetelerde o da yazarsa bir şeyler okurduk ya da birkaç gün sonraki haberlerde ancak görüntüler gelirse, izlerdik.  Babam; Bu işin Rusya eliyle Ermenilere yaptırılacak soykırıma gidecek kadar zor ve çetin bir yol olduğunu, bir daha işgal edilen yerlerin alınamayacağını üzülerek bizlere anlattı.

Aradan birkaç ay ya geçti geçmedi. Babamın dedikleri bir, bir çıktı. Ermenistan kendilerine destek veren devletleri de yanlarına alarak, katliamlara ve işgallere başladı. Bunların en büyüğü Dünya çapında ses getiren Hocalı Katliamı oldu. Dünya Hitler’den sonra belki de en kapsamlı insan katliamına tanıklık etmişti. 25 Şubat 1992 Yılında Hocalı şehrine giren Ermeniler o günkü Sovyetler Birliği 366. Motorize Piyade Alayının destekleriyle, binlerce Azerbaycan Türkünü katletmiş ve büyük bir infial yaratmışlardı. Resmi olmayan kayıtlara göre binlerce insan öldürülmüş olmasına rağmen, insan hakları izleme örgütü, yalnızca 613 kişi öldürüldü diye raporlar hazırlamışlardı. Öyle bir katliam gerçekleştirilmişti ki, Ahıska Türklerinin yaşadığı evler yakılarak içlerindeki bütün canlılar yok edilmişti. Binlerce kadın ve çocuk kocasız ve babasız kalmıştı…

O tarihteki bir gazeteci haberlerde şöyle diyordu. Dağlık Karabağ’ın düşüşüne ben şahit oldum. Tam on iki km Hocalı ile Agdam arasındaki yolda binlerce insan cesedi vardı. Topraklarından sürülen insanlar şubat ayının soğuk ayazında yalın ayak yürümekten ayakları kangren olmuş ve birçok çocuk yollarda annelerinin kucaklarında ölmüşlerdi. Anneleri çocuklarının öldüklerini ancak Azerbaycan’ın şehirlerine geldiklerinde anlayabildiler. Evlatlarının cansız bedenlerini bağrına basıp günlerce sokaklarda ağladılar…

O akşam yine babamla haberleri seyrederken bu acıya ailece şahit olmuştuk. Babam hiç unutmayacağım şu sözü söylemişti ağlayarak. “Oğlum Allah bize bu insanların yalın ayak geldiği topraklara, tankla, topla, uçakla girmeyi nasip etsin”… İnşallah Babam İnşallah demiştim…

Hocalı katliamından sonrada, birçok katliam daha oldu. Ermeni çeteleri önüne gelen köyleri yakıp, yıkıp yok ettiler. Bütün şehirleri ve kasabaları Rus ordularını yanlarına alarak, ele geçirdiler. Birçok şehir işgal edildi. Binlerce insan yurtlarından sürüldü. Ne canlar gitti, kaç bin çocuk öksüz kaldı bilinmez. Ama bilinen şu ki, Ermeni işgalinden sonra toplam resmi kayıtlara göre otuz bin insan göz göre, göre katledildi. Aynı Saraybosna’da olduğu gibi, insanlar diri, diri öldürüldü. Azerbaycan Türk’ünün feryatlarını duyan ne bir devlet oldu, nede bir Allah’ın kulu bu vahşeti durdurabildi. Otuz yıldır Azerbaycan’ın acısı her zaman tazeliğini korudu. Şimdi gün bu işgal edilen toprakları geri alma günüdür. Otuz yıllık esaretin biteceği günler yakındır. Can Karabağ’ın yüzüne çekilen bu kara perdenin yırtılıp, aydınlığa kavuşma vaktidir. Üç bin yıldır Türk kavimlerinin göç noktası, cazibe merkezi olan Karabağ’a tekrar Turan Eli bayrağının dikilme günüdür…

Şanlı ordumuz Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her zaman koruyup, kolladığı ve yetiştirdiği Azerbaycan ordusu, işgal altındaki tüm topraklarını en kısa sürede alacağına canı gönülden inanıyorum. Tanrının son orduları gerekirse hep birlikte Ermenistan ordusunu otuz yıl önce döktüğü kanda boğup, şanlı Azerbaycan topraklarını tekrar geri alacaktır.

Allah yar ve yardımcınız olsun. Seksen beş milyon Türkiye, Dört yüz milyon koca Türk dünyası sizinle…

Gazanız mübarek olsun…