Geçenlerde Twtter da Hastag açmışlar. Konu başlığı da şu. "Ülkemde Suriyeli istemiyorum"  Gecenin bir yarısı yorumları okuyorum. Her bir yorumda

Geçenlerde Twtter da Hastag açmışlar.
Konu başlığı da şu. "Ülkemde Suriyeli istemiyorum" 
Gecenin bir yarısı yorumları okuyorum. Her bir yorumda şaşkınlığım bir kat daha artıyor. Meğer ne çok ırkçı varmış Ülkemde.
Suriyeli mültecilerin ülkemize ilk giriş yaptıkları dönemi anımsıyorum. "Hayal meyal"
Hemen burnumuzun dibinde sınırın öteki tarafında, Kirli siyasetin oyuncağı olmuş kadınlar, çocuklar, yaşlılar. Evlerinden kapıp kaçıra bildikleriyle, düşmüşlerdi yollara.
Kiminin elinde bir kapkacak, hemen yanlarında boyundan büyük bir yorganı taşımaya çalışan minicik bir beden. Ve arkadan onları takip eden, binlerce kalbi kırık mülteci.
Hepsinin yüzünde korku dolu bir ifade. Kaçtıkları kıyametten nasıl bir cehenneme düşeceğiz endişesi. Ve yüreklerinde hayatın iç burkan ayrıntısı gizliydi.
Onların bu bilinmezliğe doğru gidişleri cesaretmiydi, yoksa kadere meydan okumakmıydı? bunu zaman gösterecekti. O an için bildikleri tek şey, yalın ayak kaçar adımlarla girdikleri ülkemizde güvende olacak olmalarıydı. 
Kimseden hoş geldin merasimi beklemediler elbette, ama dünyanın dört bir yanına nam salmış Türkiye gibi bir ülkenin, içinde yaşayan insanların da yüreklerinin büyük olduğuna emindiler. 
Ve biz yüreğimizin büyüklüğünü kapılarımızı sonuna kadar açarak tüm dünyaya gösterdik. 
Gerçi aramızda onlara katlanamayan, kaşının altında neden gözün var? diye sorup, adamlara paldır, küldür girişerek nefretini belli eden, asgari ücretle çalışan Türk işçiyi işten atarak, yerine iki kuruşa  Suriyeli işçi çalıştıran da yok değildi hani. Ama yinede her şeye rağmen, tüm dünya ülkelerinin yapmadığı şeyi yaptık.
Onlara kucak açtık. Evlerimizi verdik. Dilencilerimiz iş kapıları olan mekanlarını, köşelerini verdi. Çoğu zaman işimizi kaptırdık, sağlık olsun dedik. Bir çok kadın kocasını kaptırdı, kuma olmak zorunda bırakıldı. 
Tüm bunları sineye çekip "Eyvallah" dedik. Ancak bugün gelinen son noktada hepimiz patladık. 
Malumunuz Suriyelilere vatandaşlık verilmesi söz konusu bugünlerde. Günlerdir bu konuyla ilgili pek çok yorum ve yazı var.
Değim yerindeyse her kafadan bir ses çıkıyor. Halk ikiye bölünmüş durumda. Evet Suriyelilere vatandaşlık verilsin diyenler, Hayır kabul etmiyorum diyenler. 
Allah biliyor ya, vicdanım aman ne olacak ki, vatandaşlık verilsin işte koca ülke hepimize yeter diyor. Mantığım ise tam tersi, delimisin sen? kesinlikle olmaz diyor. 
Evet mantıken düşününce bu işin kesinlikle oluru olmaz.
Hiç kimse kusura bakmasın. Önce can sonra canan! Vicdan da bir yere kadar.
Benim ülkemin vatandaşı mağdur oluyorsa, benim verdiğim vergilerle Suriyeliler bedava SGK hizmetlerinden yararlanıyorsa, maaş bağlanıyorsa, benim ülkemin kalkınması için verdiğim emek hoyratça siyasi çıkarlar uğruna, oy uğruna kullanılıyorsa, emeklimin maaşından sorulmadan para kesiliyorsa ve ülkemin gençleri üniversiteye girişte bir çok sınava tabi tutulup, Suriyelilere sınavsız üniversite hakkı veriliyorsa ben bu kayırmaya ne hoşgörü gösteririm, nede alkış tutarım. 
Olmaz arkadaşlar olmaz!
Dokusu uyuşmayan bir organı alıp başka bir hayata entegre etme işi bu. Ve bu süreç çok fazla problem yaratacak. Bugün mazlum sığınmacı olanlar, yarın vatandaş olduktan sonra topraklarımızı bölmek isteyecek, ana dilde eğitim gibi bir ikinci dertle daha uğraşmak zorunda kalacağız. Ve daha neler, neler. 
Onları misafir etmek, yaşatmak, destek vermek farklı, üç milyona yakın Suriyeliyi vatandaş yapmak çok ayrı şeyler.
Ülkesine aşık bir vatandaş kimliğimle,  son olarak şunları söylemek istiyorum.
Kim olursa olsun, yardıma muhtaç insanlara kapımda, gönlümde sonuna kadar açıktır. Ancak sadece misafir olarak ve misafirlikler er geç bir gün biter. Nasıl ki, misafirimize evimizin anahtarlarını teslim etmiyorsak, Suriyelilerede ülkemizin anahtarını  altın tepside sunmayacağız.