Ölümlerin ardı sıra matemimi yazarım bazen.

Kederim dile gelir ölümle...

Ölümlerle ölür, ölenle gömülür, doğanla diriliriz yeniden.

İnsan bazen uhrevi yolculuğu da düşünmeli, o ayrı bir meselem.

Lakin her zaman ölüm "yazı için sebep" olmamalı.

Veya bir doğum...

Bazen yaşayanı yaşatmalı yazılar.

Ölüme inat.

İz bırakanları yazdığımız gibi bırakabilecek olanları da yazmalıyız bazen...

Yıllar önceydi.

Sanırım 2013 falan.

Tam emin değilim.

Müslüm Akdeniz isimli bir kardeşimiz vesilesi ile tanışmıştık Apo'yla.

Apo (Abdullah Seçer) ev yaptırmıştı köyüne.

Yaylası yaz aylarında bile o kadar serindi ki anlatamam.

Geceleri yorganla yatışımızı, hele de temmuzun şehri kavuran sıcaklarına inat o yaylada keyif çatışımızı hiç unutamam.

Apo'nun sıva işi var.

Yaylayı seven 80'lik annesine kıyamamış.

Ömrü o dağlardaki anılarla bezenmiş bir anayı geçememiş.

"Ev yapayım, yaz aylarında gitsin serinlesin anam" demiş.

Sıvasını yapmak da bize nasipmiş.

Bekârdım.

Askere gitmemiş, üniversitenin yollarına düşmüştüm.

Yaz tatillerinde de inşaatlarda çalışıp kimseye yük olmama gayretindeyim.

İşte böyle bir zaman...

Apo'yla kardeş olmamızın temellerini o serin yaylada atıyorduk.

Her gün tanıdıkça daha çok benimseyip seviyordum Apo'yu.

Sadece o değil.

Ailesini ailem gibi görmeye başlamıştım bile.

Bir ay kadar neredeyse her gün onunla yatıp kalkmıştık.

İşini alnımızın akıyla yapmış helalleşmiştik.

Kendisine iş yaptığımız kişilerle samimi olmak gibi bir huyumuz var ama bu sefer biraz daha farklıydı.

Apo'yu rehberime 'Bro Abdullah' diye kaydetmiştim.

Taaa o zamanlardan gelen broluk hukukumuz bugün bile Apo'nun çevremde de 'bro' olarak anılmasına sebep olmuştu.

Hatta Mehmet dayım bile "bro apo" diye kaydetmişti kendisini.

Yahu böyle bir insan örneği olabilir mi?

İnsanın elinden her iş, hem de ustalıkla gelir mi?

Her işten anlayan veya anladığını iddia eden, aslında çoğunun acemisidir der bizimkiler.

Ama bu öyle değildi.

Bu defa atalar da, sözleri de yanılmıştı.

Bir şeyi görmesi, onu yapmasına yetiyordu.

Hayat bana sadece bir "bro" değil, bir yetenek de kazandırmıştı.

Apo tam aradığım adamdı.

Yok kelimesini telaffuz etmezdi.

Hallederiz deyip oyalamazdı.

Ha deyince "ho" demeyen adamlar olur ya.

Apo'da onlardandı.

Aslan gibi...

Sıvasını yaparken yokluyorum seyredeni.

Basit iş gibi görene "buyur dene bi" diyorum.

Apo'ya da aynısını yaptım.

Kürtçe 'çı haye bro ta ayıb kır' dedi.

Tebessüm etmiştim.

Onun utanacağından emindim.

Ama ben utanmıştım.

Bir de baktım ki ne göreyim.

Sıvayı benden daha ustaca yapıyordu.

Tecrübesi var sanmıştım.

Olmadığını onu tanıyınca anladım.

Elinden her işin geldiğini, broluğun ilerleyen vakitlerinde iyice bellemiştim.

Allah esirgesin, malzemeyi ver adam yapar denecek türden.

Bu yazım, evine musluk takmak için, hatta lambayı değiştirmek için adam çağıran, yetenekli dostlara gelsin.

Sözü uzatmadan...

Vesselam.