Selanik şehrinin 55 kilometre kuzeybatısında Yenice isimli tarihî bir kasaba vardır. Vardar Nehri’ne 25 kilometre mesafede yer aldığı için Osmanlı topraklarında yer alan diğer Yenicelerden ayırmak maksadıyla Yenice-i Vardar yani Vardar Yenicesi denmiş. Burası Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın akıncı beylerinden Gazi Evrenos Bey (öl. 1417) tarafından fethedilmemiş, bizzat kurulmuş. Keşan, İpsala, Dimetoka, Gümülcine, Serez, Kavala, Karaferye, Ferecik ve İskeçe’yi fethetmiş bu büyük askerin türbesi de burada.
1912-13 Balkan Harplerine kadar altı asır Türk ve Müslüman beldesi olarak kalmış bu kasabadan neden bahsettim? Geçen hafta 4 Temmuz günü, vefatının 472. sene-i devriyesini idrak ettiğimiz diğer büyük bir asker Barbaros Hızır Hayreddin Paşa’nın (öl. 1546) kökleri bu mübarek beldeye dayanıyor da ondan.
YAKUP AĞA’NIN OĞULLARI
Fatih Sultan Mehmed Han 1462 senesinde Midilli Adası’nı fethedince, adadaki kalenin muhafazası için bir birlik bırakılır. Her biri namlı yiğitlerden olan bu erlerin kalede kalmaları kesinleşince, Padişah’a iletilmek üzere talepte bulunurlar: “Bizim burada kalmamızı ferman buyurdunuz. Biz bir bölük bekâr taifeyiz. Burası ise bir adadır ve etrafta Müslüman beldeler yoktur ki onlarla muamele edip kendi başımıza bir çare ve derman bulalım. Ömrümüz bekâr olarak burada geçer mi?” derler. Fatih bu şikâyetleri haber alınca onlara hak verir: “Kul taifesinin sözleri uygundur. Midilli’de kalan kullarım benim emr-i şerifimle oradaki kâfirlerin kızlarından hangisini beğenirlerse usulünce nikâh edip alsınlar. Böylece oradaki kâfirlerle de aralarında iyi geçim olup kaleyi muhafaza etmekte kolaylık ola.” buyurur.
Bu emr-i şerifi alan gaziler gayet hoşnut olurlar. Kaleye muhafız yazılanların içinde Vardar Yenicesi’nden Yakup Ağa da vardır. Kendisi bir sipahi oğlu olup yiğit ve dilaver bir erdir. Kâfir kızlarından güzellikte emsalsiz bir dilberi beğenip evlenir. Ondan İshak, Oruç, Hızır ve İlyas isimlerinde dört oğlu olur. En büyükleri İshak Midilli’de yerleşir. Oruç ise reisliğe heves ettiğinden bir gemi yaptırır ve deryada ticarete başlar. 1478 yılı civarında doğduğu tahmin edilen Hızır da aynen ağabeyi gibi bir gemi edinip deryada ticaret işine atılır. Bir memleketten aldıkları malı diğer bir memlekete götürüp satarlar. Hızır genellikle Selanik ve Eğriboz taraflarına sefer eder. Oruç ise Mısır, İskenderiye, Trablus ve Şam taraflarına gidip gelir. En küçükleri İlyas da denizci ağabeyleriyle birlikte olur.
Oruç Reis kardeşi İlyas’la birlikte seferde iken Rodos gemileri ile karşılaşır. Aralarında şiddetli bir cenk meydana gelir. İlyas çarpışma sırasında şehit düşer. Rodos şövalyeleri Oruç Reis’i esir edip Rodos’a götürürler.
Daha sonra iki kardeş, Oruç Reis’in esaretten kurtarılmasında yardımı olan Teke ve Hamid Sancakbeyi Şehzade Korkut’un himayesine girerler. 1504’ten sonra Batı Akdeniz’e yönelerek Kuzey Afrika sahillerinde görünmeye başlarlar. Küçük filoları için emin bir liman arayan kardeşler, Tunus’ta Halku’l-vâdî’ye yerleşirler. Gemilerinin sayısı artınca da Cerbe Adası’na geçip orayı üs edinirler ve akınlarını İtalya kıyılarına kadar uzatırlar.
YAVUZ’UN DUASI
Bir ara sıla için Midilli’ye dönen Oruç ve Hızır Reis, Yavuz Sultan Selim Han’ın himayesine girmek amacıyla Muhiddin Reis’i seren yüklü bir barça, iki yüz esir ve değerli hediyelerle dolu altı tekne ile birlikte 1515’te İstanbul’a gönderirler. Padişah çok memnun olur. Gazalarını işittiği kardeşler için “Hak Teâlâ dünyada ve ahirette mücahit lalalarımın yüzlerini ak eylesin. Dünya durdukça düşmanlar üzerine kılıçlarını keskin eylesin.” diye dua eder.
Daha sonra Cezayir’in Bicâye limanını aldıkları gibi İspanya Kralı Katolik Ferdinand’ın 1516’da ölümü üzerine İspanyol işgalinden kurtulmak isteyen Cezayir şehrinin yardımına da koşarlar. Cezayir ve onun batısındaki Şerşel’in ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis Şerşel ve Cezayir sultanı ilân edilir. Bunu 1517’de Tenes ve Tlemsen şehirlerinin zaptı takip eder. Ancak yerlilerle anlaşan İspanyolların 1518’de Tlemsen’i geri aldıkları savaşta Oruç Reis şehit olur.
DÜNYADA İKSİR DEDİKLERİ PADİŞAH DUASIDIR
Yalnız kalan Hızır Reis her zaman “Dünyada iksir dedikleri padişah duasıdır. Her kim ki Âl-i Osman’dan hayır dua ala muhakkak anın her tuttuğu iş kolay gele. Zira bunlar bir ulu ocaktır. Bunlardan hayır dua alanın her işi asan olur. Her kim bunlara yan bakar, onun başı aşağı olur.” dediği için dört parça gemiyi hediyelerle donatır. İçlerine padişah ve yüksek rütbeli paşalar için kırkar esir koyup ağalarından Hacı Hüseyin Ağa’yla 1519’da İstanbul’a gönderir.
Afrika’da olup bitenleri öğrenen Yavuz Sultan Selim Han, “Hızır lalam nasrüddîndir, hayrüddîndir. Ben onun her işini kabul eyledim. Düşmanları üzerine daima muzaffer olsun.” diye dua eder ve onun Cezayir hâkimi olduğunu gösteren bir hatt-ı şerif gönderir. Böylece hutbenin padişah adına okunduğu Cezayir Osmanlı topraklarına katılmış olduğu gibi Hızır Reis de artık Hayreddin Paşa diye anılmaya başlar.
Avrupalıların ağabeyi gibi kendisine de “Barbarossa” lakabını verdikleri Barbaros Hayreddin Paşa, 1520-1529 yılları arasında İspanyolların elinde bulunan küçük bir adanın dışında bütün yörenin hâkimi olur. Mevcudu otuz beş gemiye yükselen filosu ile İtalya’dan sonra İspanya sahillerini de tehdide başlar. Çeşitli baskı ve zulümlere uğrayan 70.000 civarında Endülüslü Müslüman Türk gemileriyle Afrika sahillerine taşınır.
KANUNÎ’NİN HUZURUNDA
Kanunî Sultan Süleyman Han kendisini İstanbul’a çağırınca, yerine evlâtlığı Kara Hasan’ı bırakan Paşa, yirmi tekne ile Cezayir’den yola çıkarak İstanbul’a vardıktan bir gün sonra, 28 Aralık 1533 günü kanun ve kaide üzere Padişah tarafından kabul edilir.
Hayreddin Paşa getirdiği hediyelerini üç yüz esirin omzunda ve başlarında olarak huzura takdim eder. Cezayir vilayetinin ve daha nice ada ve şehirlerin tapuları da bu hediyelerin içindedir. Böyle bir hediye merasimi o güne dek görülmüş ve duyulmuş değildir. Kendi kılıcıyla fethettiği toprakları:
Bir Hayreddin kulun geldi, sen ol şâh-ı Süleymân’e
Sana layık nemiz vardır, kabul eyle fakîrâne
diyerek teslim eder. Tevazu ve edep içerisinde Padişah’ın elini öper. Yıllardır gazalarını işittiği bu gazi kaptanı görmekten büyük bir memnuniyet duyan Padişah dualar edip hil’at giydirir. Cezâyir-i Bahr-i Sefîd beylerbeyiliği pâyesiyle kapdan-ı deryâlığa tayin edilir.
1534 Ağustos’unda seksen gemi ile İstanbul’dan ayrılan Hayreddin Paşa İtalya’nın güneyindeki limanları vurduktan sonra Tunus’a yönelir. 1537’de Korfu Kuşatması’na katılır. 1538 baharında Ege Denizi’ne açılarak Eğriboz’un güneyi ile Girit açıklarındaki toplam yirmi sekiz ada ve iki kaleyi Osmanlı idaresine katar. Böylece Sakız, Kıbrıs ve Girit’in dışında, Venedik’in Doğu Akdeniz ve Ege’deki hâkimiyetine son verilerek deniz yollarının emniyeti sağlanmış olur.
Bu arada İspanya ile Papalık, Venedik ve Portekiz arasında Osmanlılara yönelik yeni bir ittifak yapılır. Andrea Doria kumandasındaki 246 gemiden meydana gelen müttefik donanması, 27 Eylül 1738’de Preveze açıklarında demirler. Gemilerini kıvrık bir hançer şeklinde yan yana dizen Barbaros, sağ kanat kumandanlığını Turgut Reis’e, sol kanadınkini de Salih Reis’e verir. Kendisi ise ortada yer alarak düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında bir yarma hareketine girişir. Donanmasını ancak ertesi gün harekete geçirebilen Doria ise Barbaros’un karşısına çıkmak yerine açık denize dümen kırar. Böylece büyük bir bozguna uğratılan müttefik donanmasının otuz altı teknesi ele geçirilir. Preveze Zaferi’yle Doğu Akdeniz’den sonra Orta Akdeniz bölgesinde de Türk üstünlüğü sağlanmış olur.
TOULON’DA BEŞ VAKİT EZAN
Barbaros Hayreddin Paşa Fransa’nın Osmanlılardan yardım isteği üzerine 28 Mayıs 1543’te yüz on gemilik bir filo ile Nice Seferi’ne çıkar. Marsilya’da Fransızlar tarafından törenlerle karşılanır. Fransız donanmasının da katılımıyla kuşatılan ve 20 Ağustos’ta ele geçirilen Nice şehrinin anahtarlarını Padişah adına kabul eder. Kış mevsiminin gelmesi üzerine Toulon’a çekilir. Toulon şehri ve çevresi, harekât sırasında Hayreddin Paşa’ya üs olarak verilir. Türkler burada kaldığı müddetçe şehre Türk bayrağı çekilir. Beş vakit ezan okunur. Sekiz ay Toulon’da kalan Hayreddin Paşa bu esnada İspanya ve İtalya sahillerini vurur.
Nice Seferi Barbaros’un son büyük seferidir. Bundan sonra daha çok tersane işleriyle meşgul olur ve kısa bir hastalıktan sonra 5 Temmuz 1546’da vefat eder. Sağlığında Beşiktaş’ta yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine defnedilir. Ebced hesabıyla Hicri vefat senesi 953’e karşılık gelen “Mâte reîsü’l-bahr.” yani “Denizin efendisi öldü.” sözü, vefatına tarih olarak düşürülür.
Kaynakların tasvirine göre iri yapılı ve kumral tenli olan Barbaros Hayreddin Paşa’nın saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü. Rumca, Arapça, İspanyolca, Fransızca ve İtalyancayı çok iyi bilirdi. Onun zamanında Osmanlı denizciliği gücünün zirvesine ulaşmış, yetiştirdiği değerli denizciler, Osmanlı donanmasının idaresinde uzun yıllar görev almıştır. Cenabı Hak mekânını cennet, derecesini yüksek eylesin.