YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
Hoş geldiniz. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir Fadıl Çelebi?
Hoş bulduk. Ben Fadıl Çelebi, 1980 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Ay Geçti köyünde doğdum. Yirmi yıla kadar köyümde kaldım, askerlikten sonra Antalya’ya yerleştim. Turizm sektörüne adım attım, işin başarılarından dolayı şefliğe atandım. 25 yıldır otelin farklı bölümlerinde şeflik olarak çalışıyorum ve şu anda Antalya’nın Manavgat ilçesinde yaşamaktayım.
Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay olmuş muydu?
Herhangi bir olayla alakası olmadı, kimse de beni teşvik etmedi. Okul yıllarıydı. O zaman Gülten Dayıoğlu’nun eserinden “Dört Kardeştiler” hikâyesini okudum. Okuduktan sonra hikâyeler karşısında içimde bir istek doğdu; şiir yazdım, çizdim, karaladım. En ufak olayları bile yazmaya başladım. Olmadı deyip defterin yapraklarını çizip karaladım, kâğıdı buruşturup çöp kutusuna attım. Kalem benden inatçıydı, ben kalemden daha inatçıydım çünkü yazar olmak hayalim vardı. Kırk beş yaşıma kadar bıkmadan usanmadan hep yazdım. Hikâye yazdıkça içimdeki istek giderek büyüdü. Büyüdükçe güzel şeyler yazmaya başladım ve bu tutku sayesinde hikâye yazmaya başladım.
“Söz Kırılınca” nasıl çıktı ortaya? Neler anlattınız?
Ben küçüktüm, köyde elektrik yoktu, gaz lambası vardı. O zaman ki köy evleri toprakla yapılan kerpiçten oluşmaktaydı. Gaz lambası toprakla örülmüş olan duvara asılırdı. Gaz kokusu odayı sarmıştı, hayal meyal hatırlıyorum. O zaman ne televizyon ne de elektrik vardı. Yeni yeni elektrik hatları çekiliyordu. O zamanlarda bizim köylüler akşamları bizim eve geliyorlardı. Babam da onlara söz kırılınca hikâyesini anlatıyordu. Babam anlatırken bu hikâyenin gerçekte bir olaydan ibaret olduğunu söylüyordu. Babam, saatler süren bir hikâyeyi anlatırken sanki olayın içinde biz varmışız gibi, bizlerden bir ter tutardı. Babam öyle incelikli ve merak uyandırıcı sözler kullanıyordu ki, hep hikâyenin sonunu merak ediyorduk. İşte o zamanın hikâyesini ben de kaleme aldım ve kitaba döktüm.
Kitabın okura verdiği mesaj nedir?
Muş Ovası'nda yaşayan Timarlı ve Şahanlı aşireti arasında, kızlarını yabancılarla evlendirmeme yemini vardır. Timarlı Halil Ağa'nın oğlu Bedirhan, Süryani Mirze Ağa'nın kız kardeşine âşık olur ve kız kardeşini Mirze Ağa'ya, onun kız kardeşini de kendisine vererek yeminlerini bozar. Bu durum, iki aşiret arasında büyük bir savaşa yol açar. Bedirhan, amcası Şahanlı Bedran Ağa ile Mosgelan'da çetin bir savaş verir. Savaşta Bedirhan'ın kardeşleri ve Mirze Ağa ölür. Savaş sonunda her iki taraf da ağır kayıplar verince çekilir. Bedirhan, intikam için Şahanlı Bedran Ağa'ya saldırır, ancak daha sonra barışırlar. Bedirhan, Mirze Ağa'nın yeğeni Seyithan'ı, Şahanlı Bedran Ağa'nın kızı Bircan ile evlendirir. Ekrem Paşa'nın Bircan'ı kaçırma girişimi, Seyithan'ın cesurca mücadelesi ve sonunda barışla sonuçlanır. Hikâye, intikam, aşk, savaş ve barış temalarını ele alarak, sözün önemini ve sonuçlarını vurgular.
Yeni kitaplar gelmeye devam edecek mi? Bundan sonraki projeleriniz neler?edecek mi? Bundan sonraki projeleriniz neler?
Evet, yeni kitaplar gelmeye devam edecek! Şu anda "Ayrılık Çeşmesi'nin Âşıkları" adlı bir kitap üzerinde çalışıyorum. Kitabın konusu, İskân Ağa’nın ihanetine uğrayıp öldürülen iki gencin hikâyesidir. Şu anda mezarları Ayrılık Çeşmesi'nde bulunduğu için, "Ayrılık Çeşmesi'nin Âşıkları" diye kaleme aldım. Bu kitabı kaleme alırken gözyaşlarımla hikâyeyi bitirdim. Ben yazarken dayanamadıysam, okuyucu hayli hayli dayanamaz. "Ayrılık Çeşmesi'nin Âşıkları" çok yakında yayımlanacak ve arkasında daha nice gerçek yaşanmış olayların hikâyeleri çıkacaktır.
Sizin okuduğunuz, örnek aldığınız yazarlar var mıdır?
Evet, birçok yazarın eserlerinden derinlemesine etkileniyorum. Yazın dünyasına olan tutkumun temelinde, farklı yazarların eserlerinde bulduğum çeşitli ilhamlar yatıyor. Orhan Pamuk'un eserleri, özellikle romanları, benim için adeta bir edebiyat okulu niteliğinde. İncelikli anlatımı, psikolojik derinliği ve İstanbul'un atmosferini ustaca kurgusuna işlemesi beni büyülüyor. "Beyaz Kale"deki çok katmanlı anlatım tekniği, "Cevdet Bey ve Oğulları"ndaki derinlik ve karakter analizi beni etkiliyor. Bu yazarların eserleri, benim için sadece okunacak kitaplar değil, aynı zamanda sürekli ilham aldığım ve yazma sürecinde yol gösterici olan edebiyat ustalarıdır
Başucu kitabınız var mıdır peki?
Yatmadan önce kitap okumak bir alışkanlık haline geldi. Başucu kitabım yok, her zaman farklı kitaplar okuyorum. Kitap okumak benim için sadece bir hobi değil, adeta bir ihtiyaç, bir nefes alma biçimi. Günün yorgunluğunu, stresini, kafamdaki karmaşayı kitap sayfalarında kaybediyorum. Okuduğum her cümle, her paragraf, beni farklı dünyalara taşıyor, yeni bakış açıları kazandırıyor. Kitap okumadığım geceler, sanki bir şeyler eksikmiş gibi hissediyorum. Sanki bir parçam uykuda kalmış, uyanmayı bekliyor gibi. O boşluk, tarifsiz bir rahatsızlık veriyor bana. Huzursuzluk, uykusuzluk, hatta hafif bir kaygı... Bu yüzden, ne kadar yorgun olursam olayım, ne kadar az vaktim olursa olsun, mutlaka birkaç sayfa da olsa kitap okumadan uykuya dalamıyorum. Kitap okumakla huzur buluyorum; kitaplar benim sığınaklarım. Ve bu sığınağı her gece ziyaret etmezsem, kendimi eksik, tamamlanmamış hissederim. O yüzden, her akşam, az da olsa kitap okuyorum ve birlikte dalıyorum.
Sohbetiniz için teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben de sohbetimizden keyif aldım. Güzel bir sohbetti, ben de size teşekkür ederim. Öncelikle bana destek veren herkese teşekkür ederim. Daha da güzel kitaplar çıkarmaya çalışacağız. Umarım ki her çıkardığımız kitabı okuyucular beğenerek okur. Her şey gönlümüzce olur, inşallah. Kitap yazan yazardır, yazarı yazar yapan da kitaptır. Yazar, kitap yazarken iyi bir kitap yazması gerekir ki iyi bir yazar olsun. Hayat, hikâyelerle doludur; bazıları acılarla dolu bir yaşam sürerken, bazıları mutlulukla sona erer. Bizler öldüğümüzde de birer hikâye haline geleceğiz.