20. yüzyılın başında Avrupa'daki Osmanlı toprakları ve Yunanistan

Balkanlar olarak bilinen coğrafyadaki Osmanlı bakiyesi topraklarda bugün 12 devlet yer alıyor. Bu devletlerden yedisinin topraklarının tamamı, Türkiye dâhil diğer beşinin ise topraklarının bir kısmı Balkanlar’dadır. Beş yüz bin kilometrekare yüzölçümüne sahip Balkanlar’da bugün 50 milyon insan yaşıyor.

Balkanlar’ın Osmanlılar tarafından fethi daha Orhan Gazi devrinde başlamış, Sultan I. Murad Han devrinde Balkanlar’daki Osmanlı toprağı (291 bin kilometrekare), Anadolu’daki toprakları (208 bin kilometrekare) geçmiştir. Sonraki padişah Yıldırım Bayezid Han Avrupa’daki imparatorluk topraklarını 441 bin kilometrekareye ulaştırmıştır. Dolayısıyla Balkanlar’ın büyük bölümü, İstanbul fethedilmeden çok önce Türk toprağı olmuştu.

Bugün Balkanlar’da yer alan devletçiklerden biri de bugünlerde gerginlik yaşadığımız komşumuz Yunanistan’dır. 132 bin kilometrekarelik bu Balkan devletçiğinde 10,5 milyon nüfus vardır. 1828-29 Türk-Rus Savaşı’ndan sonra İngiltere, Fransa ve Rusya’nın önceden kararlaştırması ve dayatmasıyla 24 Nisan 1830’da Bâbıâli Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımış, böylece Balkanlar’da yeni bir devletçik kurulmuştur. Bu üç devlet Yunanistan’ın Osmanlı’ya karşı kefil ve garantör devletleriydi.

ON YEDİ YAŞINDA ALMAN KRAL

Yunan Krallığı’nın 1830’daki yüzölçümü bugünkü Yunanistan’dan çok daha küçük ve ancak 50 bin kilometrekare idi. Batılı devletler yeni kurulan bu devletçiğe bir de kral hediye etmişlerdi. İlk Yunan kralı Otto, Bavyera Hanedanı’ndan Salzburg doğumlu bir Alman’dı. Bavyera Kralı I. Ludwig’in oğullarından olan Otto henüz 17 yaşındaydı. Tek kelime Yunanca bilmiyordu. 1832’de Atina’ya geldi ve tahta geçti. Adı Othon yapıldı, dinini de Katoliklikten Ortodoksluğa çevirdi. 30 sene krallık yaptı.

Othon’dan sonra bu defa Yunanistan kralı olmak üzere Danimarka Kralı IX. Christian’ın oğullarından Kopenhag doğumlu Prens William münasip görüldü. 18 yaşındaki yeni kralın adı I. Georgios olarak değiştirildi. Genç kral dinini Luteryen Protestanlıktan Ortodoksluğa çevirdi ve Yunanca öğrenmeye başladı. Bu kral da 1913’e kadar 50 yıl tahtta kaldı. Daha sonra 1973’e daha doğrusu son kralın ülkeyi terk ettiği 1967’ye kadar I. Georgios’un çocuk ve torunları olan beş kral art arda tahta geçti.

SIKI AKRABALIK İLİŞKİLERİ

İkinci Yunan Kralı I. Georgios’un 50 yıllık saltanatı sırasında babası IX. Christian 1863-1906 arası, ağabeyi VIII. Frederik de 1906-1912 arası Danimarka kralı idi. Ablası Alexandra 1863’ten itibaren İngiltere Kraliçesi Victoria’nın gelini, 1901-1910 arası da İngiltere Kralı VII. Edward’ın eşi olarak İngiltere Kraliçesi idi. Kız kardeşi Maria, 1881-1894 yılları arasında Rusya imparatoru olan III. Alexandr’ın eşi sıfatıyla Rusya İmparatoriçesi idi.

Yunan krallarının çocukları ve kızlarının diğer Avrupa devletlerinin kral ve prensleriyle evliliklerinin tamamını anlatacak olursak bu yazının sonu gelmez. O yüzden şu anda da hayatta ve önemli bir mevkide olduğu için bunlardan birinden bahsetmekle yetinelim. 68 senedir İngiltere kraliçesi olan II. Elizabeth’in eşi Prens Philip, ikinci Yunan Kralı I. Georgios’un oğullarından Prens Andreas’ın oğludur. Prens Philip’in oğlu Prens Charles 72 yaşında ve 94 yaşındaki annesi öldüğünde İngiltere kralı olacak. Bu Prens Andreas’ın 1919’da İngilizlerin gazlamasıyla vatanımızı işgal etmeye yeltenen Yunan ordusunda kolordu komutanı olduğunu da bu arada hatırlatalım.

Kuruluşu sonrası 1832’den 1973’e kadar tahta geçen Yunan krallarının Avrupa hanedanlarıyla akrabalık ilişkilerine bir tane örnek verecektik ama hadi bir tane daha verelim. 1975-2014 yılları arasında İspanya kralı olan Juan Carlos’un eşi Sofia, altıncı Yunan kralı Pavlos’un kızıdır. Kral Pavlos, I. Georgios’un torunudur. Tahtı babasından 2014’te devralan şu anki İspanya Kralı VI. Felipe, Juan Carlos ile Sofia’nın oğludur.

MORA AYAKLANMASI

Osmanlılara karşı esas Yunan İhtilali 1821’de başlamış, 1822’de bastırılmıştı ama bu ihtilalin ilk tohumları daha 1768-74 Türk-Rus Savaşı sırasında İmparatoriçe II. Katherina tarafından atılmıştı. Sultan III. Mustafa Han devrinde eski Ispartalıların torunları olduklarını iddia eden ama aslında Rumlaşmış Arnavut olan Maynotlar, Ruslar Mora’ya asker çıkarırsa isyan etmeye söz vermişlerdi. İngilizlerin kurduğu ve yönettiği Rus donanması Maynotların ayaklanması için 1770 yılında Mora’ya 500 asker çıkardı. Ancak Serdar-ı Ekrem Muhsin-zade Mehmed Paşa ayaklanmayı kısa sürede bastırdı.

Gel gör ki Yunanlılara Rus desteği sonraki yıllarda da devam etti. 1814’te Odesa’da Ethniki Hetairia isimli gizli bir cemiyet kuruldu. Lideri de Rus Çarının İstanbullu bir Rum olan yaveri İpsilanti idi. Cemiyetin gayesi Bizans İmparatorluğu’nun diriltilmesi ve İstanbul’un Türklerden alınmasıydı. Ayrıca 1789 Fransız İhtilali’nden sonra yayılan milliyetçi fikirler Yunanlılara büyük cesaret vermişti.

Gerçekte aynı dilin yeni bir lehçesini konuşmaktan başka Eski Yunanlılarla ciddi bir bağlantıları olmadığı hâlde Yunanlılar antik medeniyetlerinin propagandasını çok iyi yaptılar. Bu yolla Avrupa’daki aydın tabakayı kazandılar.

YUNAN İHTİLALİ

Aslında o yıllarda Yunanlıları kendi maksatları için kullanmaktan başka amacı olmayan Rus Çarı dışında diğer Avrupa hükümdarları onları tutmuyordu. Asırlardır tebaası olduğu bir devlete başkaldırmalarının, kendi tebaaları içindeki çeşitli etnik unsurlara örnek olmasından korkuyorlardı. Ama Avrupa, karşılarındaki devlet Türk ve Müslüman Osmanlı olunca onu zayıflatmak, parçalamak ve çökertmek emeline hizmet edecek her türlü harekete destek olmakta tereddüt etmedi. Aynen bugün olduğu gibi.

Sonuçta ihtilalin yine Mora’da başlatılmasına karar verildi. Yıllardan beri Rum zenginleri, halkın silahlanması için her türlü fedakârlığı zaten yapmışlardı.

12 Şubat 1821’de bizzat Patras Başpiskoposu Germanos’un komutasında 10 bin silahlı Rum, şehri kuşattı. İsyan kısa zamanda bütün Mora’ya yayıldı. 400 yıldan beri Mora’da yaşayan Türkler Tripoliçe’ye sığındılarsa da isyan sırasında Yunanlıların öldürdüğü Türk sayısı en az 50 bindir. Tripoliçe de düşünce katliam tamamlandı. Kaledeki sekiz bin Türk, asker, sivil ayırımı yapılmaksızın yeni doğmuş çocuklara kadar katledildi.

İSYAN BASTIRILIYOR

Babıali o güne kadar himaye ettiği ve bir hükümdar derecesinde imtiyazlar tanıdığı Fener’deki Ortodoks Cihan Patriki Grigorios’un asilerle iş birliği içinde olduğunu tespit edince 22 Nisan 1821 günü kendisini tutuklayarak Fener Patrikhanesinin orta kapısında astırdı. Rus Çarı’nın aynı zamanda Ethniki Hetairia Cemiyetinin lideri olan yaveri İpsilanti, Osmanlı Devleti’nin Rusya’yı protesto etmesi üzerine azledildi.

İsyancılar 1822 başında Sisam ve Sakız Adalarını işgal ettiler. Sakız Muhafızı Vezir Vahid Paşa kaleyi savunmaya başladı. 11 Nisan 1822’de adanın Çeşme’ye bakan limanına giren Kapdan-ı Derya Nasuh-zade Ali Paşa isyancıları imha etti.

Avrupalı aydınlar her zamanki gibi o zaman da tarafsız olamadılar. Avrupalı bestekâr, ressam, edip ve gazeteciler, Mora’da sivil, asker ayırımı yapılmadan kundaktaki bebeklere kadar sebepsiz olarak katledilen 50 bin Türk’ü görmezden geldi. Lord Byron, Victor Hugo ve Beethoven, acıklı eserlerle Sakız’daki isyanın bastırılması sırasında imha edilen Yunanlıları işlediler.

AYNI İKİ YÜZLÜ DAVRANIŞ

Nasıl kıymetli okuyucularım, özet olarak aktardığım 200 sene önceki olaylar, sanırım size Avrupalıların günümüzdeki bazı davranışlarını hatırlatıyordur. Hatırlatmak ne kelime bire bir aynısı dediğinizi duyar gibiyim.

Beni asıl üzen nedir biliyor musunuz kıymetli okuyucularım? Amerika’nın ve Avrupa devletlerinin devletimize karşı bütün bu topyekûn saldırılarına karşı sözüm ona bir kısım aydınımızın, bir devletin bütünlüğünü korumasının meşru bir hakkı olduğunu bile bile Türk ve Müslüman düşmanlığında birleşen İngiliz Lord Byron, Fransız Victor Hugo ve Alman Beethoven kadar şuurlu hareket etmediğine şahit olmamdır. Görüyorsunuz onlar, son Türk Yunan gerginliğinde de 200 sene önce olduğu gibi Türk ve Müslüman’a karşı yek-vücut oluyorlar. Bizim ise ne yaptığımız ortada. Gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek? Kulaklardan pamuk ne vakit atılacak?