Bu haftaki yazımda ideolojisi, entelektüelliği ve başarıları ile hayatta benim için önemli bir yere sahip olan ve örnek aldığım kıymetli Adnan Dalgakıran’ın “Yüzleşme” kitabına yer verdim.

Kitaba geçmeden önce, bu büyüğüm ile networküm nasıl başladı kısaca ondan bahsetmek isterim. Adnan Bey’i ve Dalgakıran Kompresör Firmasını meslek hayatımdan bildiğim için, kendisi bir kitap yazınca bunu alıp okumak istemiştim. “Yüzleşme” yi iki buçuk sene önce okumuştum ve ardından bu kitap ile ilgili bir inceleme yazısı yazarak, Adnan Bey’i de Twitter’da etiketlemiştim. Bir gece bir baktım ki Adnan Bey’den geri takip ve paylaşımıma retweet almışım. Nasıl mutlu olduğumu ifade etmeye kelimeler yetmeyecektir. Tabii kendisine hemen yazdım ve kitap kulübüme konuk etmek istediğimi söyledim, beni kırmadı ve “Yüzleşme” kitabı ile kitap kulübümde Adnan Bey’i konuk ettik. Bir saat kalacağını söylemesine rağmen tam iki buçuk saat bize vakit ayırdı ve muhteşem bir kitap toplantısı gerçekleştirdik, kendisini yakından tanıma fırsatı bulduk. O yüzden kitaba geçmeden önce kendisine tüm bu desteklerinden ötürü sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

YÜZLEŞME

Kitapta, Türkiye makine sanayisinin zamanında merkezi olan Perşembe Pazarı’ndan başlayarak, Türkiye olarak global ekonomiden aldığımız payın hep yerinde saymasına, orta gelir tuzağına yakalanmamıza ve durumun yavaş yavaş daha da kötüye gidebileceğine, neden Batı ve Amerika’nın gerisinde kaldığımıza, son dönem yükselen ülkelerin neleri doğru yaptığına, bizim yaratıcı sınıfı ülkemizde neden bir türlü oluşturamadığımıza, sivil toplum kuruluşlarının önemine, girişimciliğe, iş dünyası örgütlerine, dış ticaret açığımızın nedenlerine, demokrasi ve hukuk endekslerimize, nitelikli ara elemanı nasıl elde edeceğimize, hukuk ve yargıya, eğitim sistemine ve son olarak Türkiye’yi bir öğrenci olarak görürsek bu öğrencinin karnesine değinmiş Sayın Adnan Dalgakıran. Ve bu eşsiz kitap yukarıda bahsettiğim konular hakkında üzeri örümcek ağı tutmuş ya da halının altına süpürülmüş yüzleşmeye korktuğumuz tüm gerçekleri gün yüzüne çıkartıyor. Tarih boyunca hepimizin bildiği ama bir türlü üzerine kafa yormak istemediği gerçeklerle yüzleştiriyor bizleri ve önümüzde duran bu problemlerin nasıl çözüleceğinin şifrelerini veriyor.

Adnan Bey’in gün yüzüne çıkardığı en önemli konulardan biri niteliksiz ara elemanlara sahip oluşumuz. En büyük nedenlerinden biri ise “Oğlum mühendis olmazsan sana kız vermezler, oku da mühendis ol.” diyen toplum baskısı ile gençlerin mühendis olmalarına baskı yaparak, ara eleman yani tekniker ve usta sınıfının toplumda değersiz kılınması, gençleri de bu yönde olumsuz etkilememiz. İkincisi ise meslek liselerini kötü bir yapıya sokarak ülkenin teknoloji ve üretim sahasındaki en önemli ihtiyacı olan ara eleman yani uygulayıcı kadroları artık niteliksiz ve vasıfsız yetiştirmemiz. İhtiyacımız olan ara elemanları yetkinlik matrisleri dolu bir şekilde yetiştiremediğimiz için de gelişemiyoruz ve kaliteli üretemiyoruz. Ülke olarak nitelikli ara elemanlara yani donanımlı uygulayıcı kadrolara ihtiyacımız var. Güney Kore ve Japonya’nın en büyük gelişim nedeni bu uygulayıcı kadroların kabiliyeti. Bu ülkede herkes mühendis, doktor, avukat veya öğretmen olmak zorunda değil ve buna gerek yok. Bu ülkenin iyi bir torna ustasına, iyi bir cnc ustasına, iyi bir mekanik bakım ustasına, iyi bir üretim amirine de en az beyaz yaka meslekler kadar ihtiyacı vardır. Ve bu ihtiyaç giderek artmaktadır.

Biraz da kitap ile ilgili aldığım bazı önemli notlara ve Adnan Bey’in kitabında paylaştığı istatistiklerin bir kısmına değinmek istiyorum. Benim paylaştıklarım denizden üç-dört kum tanesi, bu paylaştıklarımın çok daha fazlası denizin yani “Yüzleşme”nin içinde yer almaktadır.

Son üç yüz yılda Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay %0,7-%1,3 arasındadır ve hiç değişmiyor. Bir ekonominin belirli bir düzeye geldikten sonra, yerinde sayması ve orada sıkışıp kalması ya da belirli bir durgunluk içine girmesine “orta gelir tuzağı” diyoruz. Ülkemizin son üç yüz yılının patinajla geçmesinin nedenlerinden biri de bu. Dünyada son 60 yılda, orta gelirden üst gelire çıkan iki ülke var: Güney Kore ve Tayvan. Alt gelirden bizim de olduğumuz orta gelire ise en az 20 ülke geldi.

Yine ele alınan bir başka konu, Japonlar bir ürün ürettikleri zaman ne kadar iyi olmuş, ne kadar iyi bir iş çıkardık diye yıllarca kendilerini övmezler; aksine daha ertesi günü ürünü eleştirmeye başlarlar: “Bunun şurası olmamış, böyle yaparsak ileride sorun olabilir, o yüzden şurasını geliştirmemiz lazım.” gibi. Sürekli kendilerini eleştirme kültürünü benimsemişler ve buna da “ilahi memnuniyetsizlik” demişler. Neticesinde de sürekli daha iyiyi yapmaya odaklanmışlar.  Şu Kaizen’i de bulanlar bu Japonlar değil miydi yahu?

Üçüncü sırada bahsetmek istediğim kitapta yer verilen detaylar, Global Entrepreneurship Index’ine göre 137 ülke içerisinde, 2014 yılında 25. sıradayken, 2019 yılında 37. sıraya gerilemişiz. Tarihimiz boyunca dış ticaret açığımızın ve cari açığımızın iki büyük nedeni, enerji ve makine yatırımlarıdır.

Ve kitaptan son olarak bahsetmek istediğim kısımlar, Türkiye’de aslında teşvik kaynakları çok fazla, hatta teşvikte en iyi ülkelerden biriyiz ancak bu kaynaklar doğru kullanılmıyor. Eğitime, gayrisafi yurt içi hasılanın sadece %5'ini harcıyoruz ve bu konuda 43 ülke arasında OECD’ye göre 37. sıradayız. Eğitim ve istihdamda olmayan gençler (not in education, employment or training-NEET) sıralamasında 41 ülke içerisinde: 15 -19 yaş gurubunda 38. sıradayız, 20–24 yaş grubunda 40. sıradayız.

“Yüzleşme” yi okuduktan sonra “Nasıl bir toplum olmalıyız?”, “Nasıl bir insan temeli yaratmalıyız?” sorularını kendime sordum ve şu cevaba ulaştım: Doğru bir eğitim sistemi ile, gerekli zamanlarda sivil toplum kuruluşlarının da desteği ile, teşvik kaynaklarımızı doğru yerlerde kullanarak, adalet ve hukuk çatısı altında liyakatli ve demokrasi seviyesi yüksek bir toplum yaratmak. Düşünen, analitik düşünme becerisine sahip, empati yapabilen, şüphe eden, merak eden, araştıran, soru soran, üslubu ile tartışmayı bilen, eleştirebilen, eleştiriye açık olan insan temelini oluşturmak ve ülkemizde ara eleman statüsündeki yaratıcı sınıfı bu yönde yetiştirmek. Zaten bunlar olursa kendi makinemizi de kendi enerjimizi de üreteceğiz ve o cari açık kapanacak. Ben bu ülkenin bir mühendisi olarak buna inananlardanım.

“Yüzleşme” hiç bilmediğimiz veya bilip de bilmezden geldiğimiz ya da halının altında kalmasını istediğimiz, yüzleşmeye korktuğumuz birçok problemimizi gün yüzüne çıkaran ve aydınlanmamız için yol gösteren bir başucu kitabıdır. Herkese kesinlikle tavsiyemdir. Ama özellikle Türk Gençliğine…

Yazımın sonuna gelirken, kitaptan aldığım harika bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Yeterlilik duygusu, gelişim önündeki en büyük engeldir.”

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…