Son iki haftadır yazdığım yazılarımda duygusal zekâ türlerine yer veriyorum ve bunu yaparken de Harvard Business Review serisinin kitaplarını kaynak olarak alıyorum. İlk olarak empatiyi, arkasından da farkındalık konusunu ele almıştım. Yeni türe geçmeden isterseniz önce bu iki konuyu çok kısa da olsa hatırlayalım.

Empati, kendimizi karşı tarafın yerine koyabilmektir ve olaya kendi tarafımızdan değil karşı tarafın perdesinden bakabilmektir. İkili ilişkilerimizde bizleri başarılı kılan, iş hayatında duygusal zekâ açısından dayanıklı yapan çok önemli bir yetenektir. Ve empatik yaklaşıma sahip olabilmenin en iyi yolu çok iyi bir dinleyici olmaktan geçiyor. Başkasının bakış açısından bakabilmek, başkasının hissettiğini hissedebilmek ve başkasının sizden beklentisini sezebilmek, işte bunları başardığımız zaman empatik yeteneğe sahip olmuş oluyoruz.

İkinci olarak ise farkındalık konusuna yer vermiştim. Ve buradaki amacımız ise “Nasıl mindful olabiliriz?” sorusunun cevabına ulaşmaktı. Farkındalık sahibi olabilmek beynimizi gerçekten değiştirebiliyor. Mindfulness’ın bizlere sağlayacağı faydalar arasında iş yerindeki her türlü konuyu daha iyi anlayabilme, çalışanlarımızla iyi ilişkiler kurabilme, sorumlu olduğumuz alanların hepsinde başkalarının göremediklerini görebilme ve böylelikle inovasyona yönelme, işletme körlüğünün önüne geçebilme, daha yüksek bir performans ve yüksek yaratıcılık yer almaktadır. Kısacası duygusal farkındalığı artırıyor. Peki mindful olabilmek için neler yapmamız gerekiyor? Çalışma hayatı ve özel hayat arasında denge değil uyum kurmak, otomatik pilotta yer almak yerine etrafta olan bitenlere dikkat göstermek, duygu ve düşüncelerimizin esiri olmak yerine onları yönetebilmek ve gün içerisinde ise ara ara 3-4 dakikalık mikro meditasyonlar yapabilmek.

Bu iki duygusal zekâ türü geçtiğimiz iki yazımda ele aldığım konulardı. Dolayısı ile empati ve farkındalık konularını merak edenler ve tüm detaylara ulaşmak isteyenler geçmiş yazılarımı okuyabilir. Hiç ara vermeden bu hafta da serinin üçüncü konusu olan “Öz Farkındalık” ile devam ediyorum. Aslında öz farkındalık bu türün en kritik konusu desek pek de yanılmış olmayız. Çünkü yeteneklerimizi, eksiklerimizi ve potansiyelimizi görmemiz öz farkındalık sayesinde oluyor. Dolayısı ile empatik bir yaklaşımda olup olmadığımızı veya mindful olup olmadığımızı da öz farkındalık sayesinde görebiliriz. İkisine ulaşmak için de öz farkındalık bize yardım edecektir, tabii ki bu konularla ilgili kendimizle yüzleşmeye hazırsak…

Harvard Business Review serisinin bu kitabı konu konu birçok bölüme ayrılmış ve bölümler şeklinde ele alınması ise serinin tüm kitaplarında olduğu gibi öğreticiliği kusursuz hale getirmiş. Kitap genel olarak, öz farkındalığın tam olarak ne olduğundan, başarılı liderlerin bu konuda doğru yolu bulduklarından, profesyonel tutkuları belirlemenin yollarından, duygusal çeviklikten, kendimizi değerlendirmek için zaman ayırmanın öneminden, iş yerinde insanların bizi nasıl gördüğünden ve eleştirilerden ders çıkarmanın yollarından bahsediyor.

“Nedir bu öz farkındalık?” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim ve uzatmadan hemen konumuza geçelim. Delfi kâhininin binlerce yıl önce “kendini tanı” dediği düşünülürse, kişinin duygularını, güçlü ve zayıf yanlarını tanıyarak, ihtiyaç ve güdülerinin bilincinde olmasıdır diyebiliriz. Güçlü bir öz farkındalık sahibi kişi kendisini ne yükseklerde görüp gereksiz yere boş hayallere kaptırır ne de aşağılarda görerek eleştirir. Öncelikle kendisine karşı dürüsttür, yapması gerekenlerin farkındadır, kendisini geliştirmesi gerektiği konuların, hedeflerinin ve kendisini motive eden şeylerin bilincindedir.

Kitapta ele alınan en önemli kısımlardan birisi büyük lideri, iyi liderden ayıran özelliklerdir. Bunlar zekâ düzeyi ya da teknik beceri değildir. Büyük lideri farklı kılan duygusal zekâsıdır. Kendisinin ve ekibinin performansını maksimuma ulaştıracak beş beceri büyük liderlerde mevcuttur ve bunlar: Öz farkındalık, otokontrol, motivasyon, empati ve sosyal beceriler.

İkinci olarak ise kitapta ilgimi çeken en kritik konu öz farkındalığın tam olarak anlamlandırıldığı kısımdır. Kitap öz farkındalığı iki türe ayırmış. Birincisine “içsel öz farkındalık” tanımını yapmış ve bunun değerlerimizden, tutkularımızdan, arzularımızdan, dünyayla uyumumuzdan, tepkilerimizden ve bunların insanlar üzerindeki etkilerini görebilmemizden oluştuğunu anlatmış. İkincisine ise “dışsal öz farkındalık” tanımını yapmış ve buna da diğer insanların bize bakışını anlayabilmek demiş.

Gelelim öz farkındalığa ulaşabilmek için yapmamız gerekenlere. Öncelikle yine kitabın yapmış olduğu iş hayatındaki araştırmalardan ve başarılı liderlerden yola çıkacak olursak, öz farkındalığa sahip bu tarz liderlerin sıklıkla patronlarından, iş arkadaşlarından, çalışanlarından ya da yönetim kurulundan eleştirel geri bildirim almaya çalıştıkları gözlemlenmiştir. Böylelikle öz farkındalık düzeyi artar ve daha etkin bir lider olarak görülmeye başlanır. Bunu yaparken de mesaj ile mesajı veren kişiyi birbirinden ayırarak, ikisini de ayrı ayrı değerlendirmeyi ihmal etmeyin. Ve sakın ola “Bana dair bir geri bildiriminiz var mı?” gibi eleştirilere davetiye açacak bir soruyla karşılarına çıkmayın, aksine “Sizce gelişmeme engel olan yaptığım ya da yapmadığım bir şey var mı?” sorusunu sorarak süreci yönetebilir hale getirin. İkincisi ise kendimizle olan içsel değerlendirmemizdir. Verimli bir içsel değerlendirme için de kendimize “neden” değil “ne” sorusunu sormamız gerekiyor. “Ne” sorusu, nesnelliğimizi korumamızı, geleceğe odaklanmamızı, kendimizde yeni fikirler doğrultusunda harekete geçecek gücü bulmamızı sağlar.

Duygusal zekâ konusu ve tüm türleri için incelemiş olduğum bu seri, diğer iki yazımda da söylemiş olduğum gibi herkese tavsiyemdir. Özellikle iş hayatındakilere ve meslek hayatına yeni atılacak olanlara daha çok öneriyorum çünkü tüm kitaplar, iş yaşamındaki duygusal zekâ üzerine yoğunlaşmıştır. Duygularımızın iş hayatımızı nasıl etkilediği, en çok karşılaşılan zor durumlar ve bu zor durumlarla nasıl başa çıkabileceğimiz, insan ilişkilerimizden ve yönetiminden başarıyla ayrılarak duygusal açıdan güçlü kalabilmenin şifreleri, insani özelliklerimizin gücünden faydalanmanın yolları ve ustalaşmamız için sosyal becerilerimizin farkına varabilmenin adımları kitaplarda üzerinde durulan temel konulardır.

Kendimizi keşfedebilmemiz için; artı ve eksi yönlerimizi görebilmemiz için; gerçek motivasyon kaynağımızı bularak kendimize doğru hedefleri koyabilmek için; ilham gelirse hedeflerime başlayacağım düşüncesinden acil kurtularak, gerçeklerin farkına varıp koyduğumuz hedeflere bir an önce başlamak için; her anlamda daha başarılı bir birey olmak için; potansiyelimizi maksimuma çıkarmak için bu duygusal zekâ türü olmazsa olmazımız.

Çok hoşuma giden ve kitapta yer alan iki ayrı alıntıyı paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.

“Doğru otobüse bin; iyi insanlarla dolu olsun.”

“Değişim, içsel dünyamızı harekete geçiren, dışsal güçlüklerin yarattığı gerilimden kaçmakla değil, bunların üzerine gitmekle mümkün olur.”

Dolayısı ile mesele kaostan kaçmak değil, onun içinden zarafet ve dirençle nasıl çıkılacağını öğrenmektir. Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…