İster sevelim ister sevmeyelim şu anda dünyadaki önemli devletlerin liderleri arasında en tecrübeli üç liderden biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.



Neden böyle söylediğimi anlamak için isterseniz bu kıyaslamayı G20 grubu ülkeler arasında yapalım. Dünya nüfusunun üçte ikisini barındıran, GSYH bakımından dünya ekonomisinin %80’ini teşkil eden, dünya ticaretinin de dörtte üçünü gerçekleştiren G20 ülkelerine baktığımızda en genç hükûmet başkanının 41 yaşındaki Macron, en yaşlı olanın ise 83 yaşındaki Kral Selman bin Abdülaziz olduğu görülür.



Devlet veya hükûmet başkanlığı süresi bakımından kesintisiz 20 sene ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ardından, yine bu görevlerde kesintisiz 17. senesini süren Erdoğan gelmektedir. Onları 14 senedir Almanya hükûmet başkanı olan Angela Merkel takip ediyor. Şu kadar var ki Erdoğan 1994-1998 yılları arasında 4,5 yıldan fazla süreyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Merkel de 1991-1998 yılları arasında Helmut Kohl hükûmetlerinde 8 yıla yakın bakanlık yapmıştır. Erdoğan ve Merkel 65, Putin 67 yaşındadır.



ERDOĞAN’IN SİYASİ KARİYERİ



Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hayatı, daha üniversite öğrencisi iken 1975'te, Millî Selamet Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığına seçilmesiyle başlar. Ertesi yıl MSP’nin 12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında kapatılmasına kadar sürecek olan MSP İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığına seçilecektir.



19 Haziran 1983'te kurulan Refah Partisi (RP) ile siyasete geri dönen Erdoğan 1984 yılında RP Beyoğlu ilçe başkanı olur. Ertesi yıl RP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi seçilir ve akabinde partinin İstanbul il başkanlığına getirilir. 28 Eylül 1986'daki milletvekili ara seçimlerine RP’den İstanbul milletvekili adayı, 26 Mart 1989'daki yerel seçimlerde Beyoğlu belediye başkan adayı olur, ancak seçilemez.



20 Ekim 1991'deki milletvekili genel seçimlerine RP’nin İstanbul 6. bölge 1. sıra adayı olarak giren Erdoğan yeterli oyu aldığı hâlde, bu seçimlerde uygulanan tercihli oy sistemine göre 2. sıradaki adaya geçilerek seçilemez.



27 Mart 1994'teki yerel seçimlerde RP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Erdoğan, 6 Aralık 1997'de Siirt'te yaptığı konuşma sırasında okuduğu bir şiir sebebiyle hapse mahkûm edilir. Kararın ardından kendisine siyasi yasak getirilir. Artık herhangi bir partiyle birlikte veya bağımsız olarak herhangi bir seçime katılamayacaktır. Hürriyet gazetesi bu haberi Yargıtay’ın onama kararından önce 22 Eylül 1998 günkü sayısında “Siyasi hayatı bitebilir” “Tayyip’e şok ceza” “Muhtar bile olamaz” manşetleriyle, karar onandıktan sonra 24 Eylül 1998 günkü sayısında da “Siyasi hayatı bitti” sürmanşetiyle verecek “Muhtar bile seçilemez” diye de ilave edecektir. Hapis cezasının infazından önce Danıştay kararıyla belediye başkanlığının düşürülmesi üzerine 6 Kasım 1998’de görevi bırakır. Bu arada 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan ve 158 milletvekili çıkaran RP 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, aralarında Genel Başkan Necmettin Erbakan'ın da olduğu 6 kişiye 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmiş, mevcut milletvekilleri yeni kurulan Fazilet Partisi’ne (FP) geçmiştir.





MİLLÎ GÖRÜŞTEN AYRILIK BAŞLIYOR



1999 yılında milletvekili genel seçimleri ile birlikte yapılan yerel seçimlerde FP elindeki belediyeleri büyük ölçüde korusa da RP’nin 1995'teki oy oranının ve milletvekili sayısının altında kalır. 14 Mayıs 2000'de yapılan FP 1. Kongresi'nde, parti içindeki gelenekçi ve yenilikçi kanatlar yarışır. Yenilikçi kanadın adayı Abdullah Gül 521, Genel Başkan Recai Kutan 633 oy alır.



Ancak daha 2 Mayıs 1999'da FP İstanbul milletvekili Merve Kavakçı'nın TBMM'deki yemin töreni sırasında genel kurula başörtüsüyle girmesi krize neden olmuş, hemen akabinde de FP için kapatma davası açılmıştır. Uzun süren dava ancak 22 Haziran 2001'de sonuçlanacak ve FP de kuruluşundan sadece 3,5 yıl sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacaktır.



Parti içinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları artık iyice belirginleşmiştir. Millî Görüş hareketinin devamı olan gelenekçiler Recai Kutan’ın başkanlığında 20 Temmuz 2001’de kurulan Saadet Partisi’nde birleşir. Yenilikçiler denilen ve kitle partisi olunmadan siyaset yapılamayacağına inanan grup ise Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) çatısı altında toplanır.



İLK SEÇİM, İLK BAŞARI



AK Parti, siyasi yasaklı oluşu sebebiyle Genel Başkan Erdoğan’ın katılamadığı 3 Kasım 2002 milletvekili erken genel seçimlerinde %34,29 oy oranı ile kuruluşundan 15 ay sonra birinci parti olur ve 550 üyeli mecliste 363 milletvekili çıkarır. Rahmetli Özal’ın Anavatan Partisi gibi gerek kuruluşunda gerekse sonraki dönemlerde değişik parti ve siyasi görüşlerden pek çok ismi bünyesinde barındırır.



İlk AK Parti hükûmeti Abdullah Gül başkanlığında kurulur. Erdoğan’ın siyaset yasağı Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) de desteklediği bir anayasa değişikliği ile kaldırılır. 8 Mart 2003 tarihinde Siirt'te yapılan yenileme seçimlerinde milletvekili seçilerek meclise giren Erdoğan, Gül başkanlığındaki 58. Hükûmetin istifasının ardından 15 Mart 2003'te 59. Hükûmeti kurar.



AK Parti 2007 ve 2011 milletvekili genel seçimlerinde elde ettiği %46,58 ve %49,53’lük oy oranları ile Türkiye tarihinde, girdiği üç seçimde de oyunu yükselterek iktidarda kalmayı başaran ilk parti olur. Erdoğan 60 ve 61. Hükûmetleri kurar. Bu arada Erdoğan’ın aday gösterdiği Abdullah Gül, yaşanan 367 garabetinin akabinde 4 aylık bir gecikmeyle 28 Ağustos 2007’de cumhurbaşkanı seçilir.



HALK TARAFINDAN SEÇİLEN İLK CUMHURBAŞKANI



2007’de yapılan anayasa değişikliği referandumu gereği Türkiye'de ilk defa cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi için 10 Ağustos 2014 tarihinde seçim yapılır. Seçimde Erdoğan %51,79’luk oy oranı ile cumhurbaşkanı seçilir. 28 Ağustos 2014’de görevi Gül’den devralır. Ertesi gün 62. Hükûmeti kurmak üzere genel başkanlığı devralan Ahmet Davutoğlu’nu görevlendirir.



Davutoğlu’nun genel başkanlığında gidilen 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimlerinden %40,87’lik oy oranı ile birinci parti olarak çıkılmasına rağmen kazanılan 258 milletvekili tek başına hükûmet kurmaya yetmez. Hükûmeti kurma görevi alan Davutoğlu’nun 45 gün içinde koalisyon hükûmetini kuramaması üzerine Erdoğan seçimlerin yenilenmesi kararını alır. 63. Hükûmet Davutoğlu’nun başbakanlığında 1 Kasım 2015’te yapılacak yenileme seçimlerine kadar görev yapar. AK Parti %49,4’lük oy oranını elde ederek tek başına iktidar olmak için gereken çoğunluğa ulaşır ve Davutoğlu 64. Hükûmeti kurarak başbakanlık görevine devam eder.



Erdoğan halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olarak farklı bir icraat sergileyeceğini ifade etmesine rağmen Başbakan Davutoğlu’nun yeni duruma ayak diremesi sebebiyle 6 ay sonra 22 Mayıs 2016’da istifa eder. Aynı gün olağanüstü toplanan parti kongresinde genel başkanlığa seçilen Binali Yıldırım 24 Mayıs 2016’da 65. Hükûmeti kurar. Daha 2 ay geçmemiştir ki 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanır.



VE BAŞKAN ERDOĞAN



2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumunda başkanlık sisteminin kabulünden sonra Binali Yıldırım AK Parti genel başkanlığından istifa eder ve yerine 21 Mayıs 2017’de Erdoğan seçilir.



24 Haziran 2018 günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %52,59’luk bir oy oranına ulaşan Erdoğan 5 yıllığına Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin ilk cumhurbaşkanı olur. Aynı gün yapılan milletvekili genel seçimlerinden de birinci parti olarak çıkan AK Parti %42,56’lık oy oranı ile 600 üyeli mecliste 295 milletvekili çıkarır. Ancak 49 milletvekili çıkaran Milliyetçi Hareket Partisi ile yine çoğunluğu sağlar.



BADİRE ÜZERİNE BADİRE



Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir siyasi başarıyı yakalamasına rağmen 17 senelik serencamını yukarıda özetlediğim AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için akla hayale gelmeyen yollara başvurulur. 17 Mayıs 2006’da Danıştay saldırısı, 2007’deki Cumhuriyet mitingleri, yine 2007’de cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra, 2008’de iktidar partisini kapatma davası, 29 Aralık 2011’de Uludere katliamı, 7 Şubat 2012’de MİT müsteşarını içeri alma teşebbüsü, 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı katliamı, yine 2013’te Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık 2013’te yargı yoluyla darbe girişimi, 1 Ocak 2014’te Hatay‘da, 19 Ocak 2014’te Adana‘da MİT tırlarının durdurulması, 10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı katliamı, 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi, 12 Ocak 2016’da Sultanahmet katliamı aklıma şu anda gelenler.



Hükûmeti devirmek, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ı bertaraf etmek için uygulamaya konulan bütün bu teşebbüsler netice vermeyince, 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi bizim gibi alelade vatandaşların aklının ucundan bile geçmeyecek bir hainlikle karşılaşmıştık. F-16 savaş uçakları, Sikorsky ve Cobra savaş helikopterleri ve tanklarla saldırmıştı hainler milletin üstüne. F-16’lar Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlığı ve Polis Havacılık Daire Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Türksat binalarını bombalamışlardı. Taarruz helikopterleri, ellerinde Türk bayraklarından başka bir şey bulunmayan halkın üzerine acımasızca ateş açmıştı.



Ama Türk milleti Cenabı Hakk’ın izniyle hainlerin bütün hesaplarını bozdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine sokaklara döküldü. O gece hain darbe girişimine kahramanca karşı çıkan vatan evlatlarından 251 kişi canını feda ederek şehitlik mertebesine erişti, 2193 kişi de yaralanarak gazi oldular.



2019 MAHALLİ İDARELER SEÇİMLERİ



31 Mart 2019’da yapılan mahalli idareler seçimlerinde AK Parti %44,3’lük oy oranı ile birinci parti olmasına rağmen İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını kaybetmesine, gerekenden fazla anlam yüklendi. Özellikle ABD’nin ekonomimizi hedef alan saldırıları sonucu yaşanan olumsuzluklar da bahane edilerek 17 senelik uzun iktidar sürecinin makamlarını kaybetmiş küskün politikacıları harekete geçtiler. 35 yaşında bakan yapılan ve 13 sene aralıksız olarak bakan ve başbakan yardımcılığı makamlarında bulunan Ali Babacan partiden istifa ederek yeni parti kurma çalışmalarına başladı. Abdullah Gül’ün bu oluşuma destek verdiği konuşuluyor. Milletvekili olmadığı halde dışişleri bakanı yapılan, sonrasında başbakanlık verilen Ahmet Davutoğlu’nun da ya ayrı bir parti kuracağı veya Abdullah Gül ve Ali Babacan ile birlikte hareket edeceği dillendiriliyor. Ülkede işlerin yolunda gitmediğini ve yeni bir oluşuma ihtiyaç bulunduğunu söylüyorlar. Yani eski yol arkadaşları Erdoğan’ın yönetimini beğenmediklerini ifade ediyorlar.



Biz sade vatandaşların dileği ise göğüs gerilen bin bir badireye rağmen son 17 yılda yakalanan müspet ivmenin kırılmaması. Dinini rahatça tatbik edebilmenin dışında kişisel bir menfaati olmayan dindar kitlenin kazanımlarının kaybolmaması.



Birbirimizin ayağına kurşun sıkarak düşmanlarımızı sevindirmeyelim. Yapıcı eleştirilerle işsizlik ve pahalılık ile birlikte mücadele edelim. 2023’e kadar yönetimde kalacak bir hükûmet var. Gereksiz yere istikrarsızlığa kapı aralamayalım. Devletimizin zaafa düşmesi yediden yetmişe bütün bir milletin huzurunu kaçırır. Kitle partilerinden geçmişte de çok yongalar kopmuş ama hepsi tarih olmuştur. Koptukları partilere verdikleri zarar yanlarına kâr kalmıştır. Siyasi tarihimizde yaşananlardan ibret almalı, milletin geleceğini tehlikeye atmak pahasına deney yapmaya kalkışmamalıdır.