Bendeniz 60 yıl önce Anadolu’nun büyükçe bir kasabasında doğdum. Daha ilkokul çağına gelmeden yani 4-5 yaşlarındayken mahallenin diğer çocuklar

Bendeniz 60 yıl önce Anadolu’nun büyükçe bir kasabasında doğdum. Daha ilkokul çağına gelmeden yani 4-5 yaşlarındayken mahallenin diğer çocukları gibi önce Kur’ân-ı Kerîm öğrenmek için “Hoca”ya gittim. Benim ilk hocam, Kur’ân-ı Kerîm hafızı olan yani 600 sayfa Kur’ân-ı Kerîm’i ezbere bilen rahmetli annemdi. O kasabamızın namlı “Pomak Hafız”ı idi. Mahallenin ilkokula giden ve daha küçük yaşlardaki kız ve erkek çocuklarına, evimizin “Mektep” tabir ettiğimiz bir odasında Kur’ân-ı Kerîm öğretirdi.
Tabii “Hoca”ya gitmeye başlayan çocuk önce “Elif cüzü”nden başlardı. Bunu başarıyla bitirdikten sonra Kur’ân-ı Kerîm’e geçerdi. Her “Elif cüzü” talebesinin, Kur’ân-ı Kerîm’e çıkmış olanlardan bir “kalfa”sı olurdu. Bu kalfa her gün sorumlu olduğu talebenin dersini, söz konusu talebe “Hoca”nın önüne gitmeden önce iyice “pişirmesi” için “Mekteb”in bir köşesinde çalıştırırdı. Elif cüzünü bitirip Kur’ân-ı Kerîm’e çıkan talebe, o gün anne babasının gönderdiği bir hediyeyle derse gelir, hocasının elini öper ve hediyeyi takdim ederdi.
HATİM MERASİMLERİ
Kur’ân-ı Kerîm’i hatmeden talebeler için bu husus çok büyük övünç kaynağı olduğundan bütün mahalle halkının davet edildiği “hatim cemiyetleri” ile kutlanırdı. Bu cemiyetlerde Kur’ân-ı Kerîm ve ilahiler okunur, dualar edilir ve mahalle halkına ikramlarda bulunulurdu. Tabiatıyla bu merasimin birinci plandaki kişisi olan çocuk en güzel elbiselerini giyer, herkesin önünde kendi de Kur’ân-ı Kerîm okur ve bu mutlu gününü ömrü boyunca unutamazdı.
Mahalle hocasında Kur’ân-ı Kerîm’in yanı sıra temel dinî bilgiler de öğrenilirdi. İmanın şartları, İslam’ın şartları, namazın, abdestin, guslün ve teyemmümün farzları, Allahü Teâlâ’nın zatî ve sübûtî sıfatları öğretilen bilgiler arasındaydı. Çok küçük talebeler bu öğretilenlerin manalarını tam olarak anlayıp kavrayamasalar da önceleri bir şiir veya ilahi gibi sadece ezberlerlerdi. Daha sonraki yaşlarda manalarını da öğrenirlerdi. Ama o yaşlarında öğrendikleri bu bilgiler mermere yazılan yazı gibi çocukların hafızalarına kazınırdı. Mesela 55 sene öncesinden şu sesler hâlâ kulaklarımda yankılanıyor:
- Guslün farzı kaçtır?
- Guslün farzı üçtür.
- Nedir?
- Mazmaza, istinşak, cümle bedeni yıkamak.
Tabii mazmazanın ağıza su vermek ve istinşakın da buruna su vermek olduğu öğretilmişti.
UYUMADAN ÖNCE OKUDUĞUMUZ DUA
Kabirde Münker ve Nekir isimli sual meleklerine verilecek cevaplar da mahalle hocalarında öğretilen önemli bilgilerdendi:
- Rabbim Allahü Teâlâ,
- Peygamberim Hazreti Muhammed Mustafa,
- Dinim, din-i İslam,
- Kitabım Kur’ân-ı Azîmüşşân,
- Kıblem Kâbe-yi Şerif,
- İtikatta mezhebim Ehl-i sünnet ve’l-cemaat,
- Amelde mezhebim, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe mezhebidir.
Akşam olup yatağa yattığımızda, uyumadan önce bunları muhakkak tekrarlar, sabaha sağ çıkamama ihtimaline karşılık annelerimizin öğrettiği şu duayı da okurduk:
“Yattım sağıma
Döndüm soluma,
Sığındım Sübhan’ıma,
Melekler şahit olsun dinime imanıma
Yattım Allah, kaldır beni
Nur içine daldır beni
Can bedenden ayrılınca iman ile gönder beni
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.”
KARABAŞ TECVİD
Kur’ân-ı Kerîm’i bir kere hatmedip iyice pişirince sıra, daha önce uygulamalı olarak öğrenilen tecvidli okumayı kitabî olarak geliştirmeye gelirdi. Okuduğumuz kitap Osmanlıca “Karabaş Tecvid” idi. Yazarı olarak bilinen üç kişiden biri Karabaş Abdurrahman Efendi olduğu için kitap bu isimle şöhret bulmuştur. “Karabaş” kelimesi de “kurrabaşı”nın bozulmuş şeklidir. Bu kitabın hâlâ hatırımda olan ilk cümlesi şöyleydi:
“Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü Teâlâ’ya hamd ü senâdan ve Resûlüne ve dahi âline ve ashâbına salât ü selâmdan sonra malum ola ki harf-i med üçtür: Vav, yâ, elif.”
MIZRAKLI İLMİHÂL VE HUCCETÜ’L-İSLAM İLMİHÂLİ
Daha ileri yaşlarda mahalle ve cami hocalarından okuduğumuz ilmihâl kitaplarından en meşhurları Osmanlıca “Mızraklı İlmihâl” ve “Huccetü’l-İslam İlmihâli” idi. Bunlar Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında binlerce nüsha bastırılarak Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar dağıtılan, çok sade bir dille yazılmış muteber kitaplardır. O kadar çok basılıp dağıtılmışlardır ki Harf İnkılabından sonra büyük ölçüde yok edilmiş olmalarına rağmen hâlâ köy ve kasabalardaki evlerde ve camilerde bulunabilmektedir.
Halk arasında Mızraklı İlmihâl olarak bilinen ilmihâl kitabının asıl ismi Miftâhu’l-Cennet yani Cennet kapısının anahtarıdır. 1480 senesinde Edirne’de vefat etmiş olan Muhammed bin Kutbüddîn-i İznîkî hazretleri yazmıştır.
Yine halk arasında Huccetü’l-İslam İlmihâli olarak bilinen Ey Oğul İlmihâli‘ni Süleyman bin Cezâ’ hazretleri 1552 yılında, Hanefî mezhebindeki büyük İslam âlimlerinin ve en çok da Huccetü’l-İslam lakabıyla meşhur olan İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitaplarından toplayarak hazırlamıştır.
İşte anne ve babalarımız dinimizi, beş altı yüz sene önce Osmanlılar zamanında yazılmış ve her yere dağıtılmış, halk tarafından da daima el üstünde tutulmuş bu çok kıymetli kitaplardan öğrendi ve bizlere öğretti. Bunları okuyan ve içindekileri iyice öğrenen bir Müslüman, bugün birbiri ardınca piyasaya çıkarılan ve yaldızlı kelimelerle Müslümanlığı yanlış ve bambaşka anlatan zararlı kitapları hemen fark eder. Ana ve babalarımızın saf ve temiz imanına sahip olur. Tabii ki isterse daha sonra başka muteber kitapları da okuyarak din konusundaki bilgilerini bu sağlam temeller üzerinde yükseltebilir.