Küçük bir iskeletin hikayesi bu!

Yeni doğmuş bir iskeletin… Doğumun ardından o sert görünümlü iskeleti bir büyüme telaşı almıştır. Neyse ki gelişimi için yardıma koşan olacaktır. İskelette, her organ, her canlı gibi sınavını yaşayacaktır. Osteoklast ve Osteoblastlar telaşla yanına gelirler. Derdin ne? Diye sorarlar. Büyümek der bebek iskelet… Gelecekte yapmak istediğim işe uygun bir iskelet yapım olsun istiyorum der. O zaman düşünmeye başla ve hareketlen derler… Bebek iskelet bir şeyler görür, düşler ve anında el, kol, hareketlenmeye başlar. Sağa sola çarpmalar başlar. Bir zaman sonra emeklemeye geçer. Burada da dizler sürtmeye, darbe almaya devam eder. Osteoklastlar en ufak çarpmada hemen görev alır, adeta durdurmak ister. Ve darbe alınan yerdeki kemiğin üzerinde gücü yettiğince küçük çatlaklar, yer yer minik kırıklar meydana getirir. Ama bunlar gözle görülemeyecek kadar küçük çatlaklardır. Artık o çatlağın dolmasına, kırığın onarılmasına ihtiyaç vardır. Aksi halde çatlak büyüyecek ve iskelete sorun olacaktır. Hemen Osteoblastlar devreye girer. Kemikte oluşan boşlukları doldurmaya başlar. Bu kurtarma operasyonu ile şerden hayır doğmuş olur. Arası önce açılıp sonra dolan kemikler genişlemiş olur. Adım adım büyüme başlar. Zorda olanı kurtarma erdemi, güzellik, huzur, gelişme getirir. Biri kırar döker. Diğeri araları doldurur, tamir eder. Bu kapışmadan kazançlı çıkan ise iskelet olur. İstediğini almış olur. Biri acımaz kırar, zarar verir. Geriye, aşağıya çeker. Diğeri bunu faydaya çevirme uzmanıdır. Bu çatlakları, açılmaları fırsat bilir, iskeleti en uygun şekle sokar, geliştirir, ileriye atar, büyütür.

Bu sayede küçük iskelet, kişinin kullanım amacına uygun en güçlü, sağlıklı kıvama gelecektir.

Evet doğru her iskelet önce kırılır, dökülür, geriler. Sonra buna dur diyenler çıkar. Durumu gelişime, faydaya çevirirler.

Eğer bedende yapıcı, onarıcı Osteoblastların az, kırıcı, yıkıcı Osteoklastlar çok ise buna tıp bilimi Osteoporoz yani kemik erime hastalığı demektedir. Bu bedenin sağlığını kaybettiğini gösterir.

Bu gerilemeyi ve sonrasında ileri atılmayı, hayatımızın her alanında görürüz.

Mesela bir atlet, yüz metre koşuya başlamadan önce bir ayağını sağlamca geriye atar. Ve ileri öyle fırlar.

Bir avcı okunu fırlatmadan önce yayını olabildiğince geriye çeker. Ve okun hedefe olabildiğince hızla fırlamasını sağlar.

Aynı şekilde toplumlarda bir süre gerileme görmeden ileri atılamaz. Taş devrinden önce de bu böyleydi. Şimdi de böyle… Her seferinde önce birileri çıktı durumu kötüleştirdi. Sonra diğerleri çıktı. Atılım yaptı. İlimde, bilimde gelişmeler yaşandı. Gerilemenin ucundan tuttu ve var gücüyle yukarı çekti.

Yine mesela bazen bu gerileme toplumun bir kısmının temizlik duygusunun kaybolması ile oldu. Orada hastalık hortladı. Sonra diğer kesim sorunu ele aldı. Çabaladı ve ilacı, tedaviyi buldu. Tıp dünyası yeni bir katkı, keşif yapmış oldu. Topluma tekrar sağlık, güç geldi.

Önce kırıldı. Sonra Onarıldı.

İnsanlık bu kırılımları düzenli olarak yaşar.

Gelişmiş ülke olarak ifade ettiğimiz toplumlarda bu kırılım ve onarım aralığı çok kısadır. Bu ülkelerdeki yokluk-varlık savaşında, varlıkta kalmayı anlayan insanların sayısı ile anlamayan insanların sayısı görece dengelidir. Toplumun gelişimi için oran idealdir. Eğitim seviyesi yeterlidir. Bu sebeple diğer toplumlar gerilemeyi fark edemeden, kendilerini onarırlar. Kemik kırılmış ama yen içinde kalabilmiştir. Gelişim de olması gerektiği gibi yapılmış olur. Burada toplum bir adım geri atılmış ama o gerilme sayesinde iki adım öne sıçramıştır. İnsanlık onurunu ve medeniyetini koruyabilmiştir.

Gelişmekte olan ülke toplumlarında ise bu kırılma uzun sürdüğünden bu isimle anılır. Onlara, o gün için değil ama tarihlerindeki başarıları sebebiyle, gelişme ümidi olabileceğinden bu isim layık görülür. Bu sebeple adı gelişme imkânı olabilir, olmaya da bilir anlamına gelen ‘gelişmekte olan’dır. Burada denge nispeten kaçmıştır. Ülkede tembellik yayılma eğilimindedir. İsraf yükselmiştir. Gençlerinin büyük kısmı işsiz bırakılmıştır. Gençleri üniversite mezunu olmalarına rağmen, gelişmiş toplumlar nazarında eğitim seviyeleri aşağı bırakılmıştır. Denkliği yoktur. Burada yapıcılık, varlık mücadelesi verenleri sayısı görece azalmıştır. Az olmaları sebebiyle Osteoblastlar bu bünyede oldukça zorlanırlar. Yine az olmaları sebebiyle kolaylıkla cezaya da çarptırılabilirler. İşsiz bırakılabilirler. Ağır eleştirilere maruz kalabilirler. Bu arada çatlaklar da olması gerektiğinden daha fazla büyümeye başlayacaktır. Kırıcılar iş kapılarının çoğunu tutmuştur. Kendilerinden olanları, layık olup olmadığına bakmadan işe alırlar. Bu sayede kişisel olarak güçlenirler. Fakat liyakatsiz olduğundan üretime yeterli katkı sunamaz ve toplumu fakirleşir. Liyakatsizliği ile kaynakları tüketmiş olur. Yani çatlaklar biraz daha büyür. Her şeye rağmen, diğer tarafta yapıcı Osteoblastlar vazgeçmek nedir bilmez. Gelişim için didinirler. Her şeylerini ortaya koyarlar. Buna rağmen laiksiz, liyakatsiz bünyelerde işleri kolay değildir. Onarmaları kolay olmaz.

Ve ne yazık ki tarih gösteriyor ki! Onarma, sağlıklı kalabilme bu bedenlerde genellikle acılı olmuştur.

Gelişmemiş toplumlarda ise; artık varlık için mücadele eden insan neredeyse kalmamıştır. Burada ki durum kurtarılabilir gibi değildir. Halk rahatlıkla aldanabilmektedir. Tembellik her yerdedir. Üç kuruş için sadakaya, sadakatini satanlar çıkar. Gördüğünü görmezden gelmeyi tercih edenler olur. Derdi vatan, millet değil sadece kendi olmuştur artık. Ona ve ailesine bir şey olmasında varsın dünya yansın modundadır. Elbette bu bencil yaklaşım sadece toplumunun değil, kendi ve soyunun da yok oluşunu hızlandıracaktır. Gelişmemiş toplumlarda gençlerin enerjisi oluk oluk boşa akıtılır. Gençler iş yapmaz, aş elde edemez hale getirilir. Artık bu iskelette kırılmalar iyice derinleşmiştir. Güçlenmiş kırıcılar, sadece iskeleti değil onarıcıları da kırmaya başlar. Onarıcılar, kırıcılara nazaran az kaldığından yetişmeleri mümkün görünmemektedir. Tıp, iskeletin bu durumuna cam kemik hastalığı der. Burada kırıklar, yarıklara dönüşmüştür. Ne yazık ki beden zaman içinde ayağa kalkamaz hale gelir. Yokluk kazanır. İskelet yokluğun olur.  

Dünyaya geliş amacı doğaya hizmet etmek, çalışmak olan beden; ayağa kalkamayınca ölüm artık kaçınılmazdır.

Uğruna kardeşlerinin, arkadaşlarının, dedelerinin, atalarının öldüğü ölke, ülke, toplum bu hale getiriliyorsa elbette yıkılıp, kaybolacaktır. Atalara, soya, gelecek nesillere ihanet olacaktır.

Diri iskelet sadece dengeli, adaletli, eşit bedenlerde olur.