Başarılı olmanın şartlarından iradeli olma bahsine geçen hafta başlamıştık. Bu yazımda da konuya devam ediyorum. Kontrollü ve yarı kontro

Başarılı olmanın şartlarından iradeli olma bahsine geçen hafta başlamıştık. Bu yazımda da konuya devam ediyorum.

Kontrollü ve yarı kontrolümüz altındaki hareketler

Yemek, içmek, uyumak, yürümek ve yazı yazmak gibi her türlü fiili kontrollü olarak yaparız. Bunlar bir insanın tabii ihtiyaçlarından ve yaşam tarzından doğan fiillerdir. Bunları şuurlu olarak akıl terazisine vurduktan sonra nasıl yapacağımıza irade-i cüz’iyemizle karar verir ve yaparız. Bu tür hareketler iyi niyetle yapılırsa iyilik, kötü niyetle yapıldı ise kötülükle karşılaşılır. Ancak bu hareketlerin sonunda istediğimiz neticenin hasıl olup olmaması Allahü teâlânın da irade etmesi ve yaratması ile olur. Buna da külli irade denir.

Başlangıçta kontrollü iken sonradan kontrolsüzleşen hareketler

Bunlar da ikiye ayrılır.

(a) İtiyatlar (Alışkanlıklar)

Otomatik hareket ve faaliyetlerimizin büyük bir kısmını önceden olmadığı hâlde sonradan kazanırız. Kötü örnek ve kötü arkadaş sebebi ile insanda alışkanlık yapan bazı hareketler bir defa yaptık mı sonra arkası gelerek alışkanlık hâline gelir. Sigara ve içki içmek ve kumar oynamak gibi. İnsan başlangıçta hayır demezse ilk defayı mutlaka ikinci defa takip eder ve sonu alışkanlık olur. İnsan artık iradesiz olarak da bu fiilleri yapmaya başlar. Yani baştan kontrollü ve isteyerek yapılan bu fiiller sonradan vazgeçilemez bir alışkanlık yani kontrolsüz hareket şekline döner. Burada bizler karakter kaynaklı ahlaki değerlere bağlı ilkelere (İslam ahlakına) göre hareket etmeyi alışkanlık hâline getirmeliyiz ki her işimizde irademizi doğru kullanabilelim ve sonucu hüsran olamasın, hayır olsun.

(b) Telkinli hareketler

Kötü arkadaşların sözlü telkinleri ve çevredeki kötü örneklerin davranış şeklindeki telkinleri de bizim doğru muhakeme yapmamıza mâni olarak bize istemediğimiz hâlde yanlış karar verdirip irademizi yanlış yolda kullandırabilirler. Bu telkinler bazı baskı ve zorlamalar yolu ile ve insanın hürriyeti kısıtlanarak yapılıyorsa buna beyin yıkama denir ki o zaman o insan bir mankurt veya zombi hâline döner. Onun hareketleri de şuursuz ve gayri iradi olur. Kötülük yapmaya programlanmış bir robot hâline gelir. Bunun aksi de olur. Eğer bir insan güzel ve iyi telkinlere maruz kalırsa, ondan da hep iyi fiiller zuhur eder. Çare; bize yapılan telkinlerin, karaktere bağlı ahlaki değerlere uygun olmasına dikkat edeceğiz, aksi ise hemen uyanacağız ve karşımızdakinin kötü bir maksadı olduğunu anlayacağız.

İradenin iyi yolda kuvvetlenmesi için ne yapalım?

Yukarıdaki açıklamalardan şu sonuçlar çıkarılabilir:


  • Yapacak olduğumuz her harekette şuur dediğimiz gücü kullanalım. İmam-ı Gazâlî hazretlerine göre; “şuur” ruhun organizmaya ve âleme yönelen “gözü”dür. Hayvanlar üzerinde yapılan incelemeler göstermiştir ki, onlarda “duyum” ve “idrak” vardır, fakat “şuur” ve “irade” sadece insana mahsustur. Şuuru nasıl kullanalım?



Biz zeki doğarız, fakat “aklı” sonradan kazanırız. İnsan gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren, “ihtimalî” de olsa bir sebep netice ilişkisi içinde kıpırdayan bir alemle yüz yüze gelir. Zamanla bu alem içinde yoğrularak “mekanik” bir şekil alır. İşte günümüzde “akıl” budur. Bütün eşya ve hayvanlar âlemi de aklın sınırları içinde hareket etmektedir. “Akıl,” insan zekâsının eşyanın kalıpları içinde disipline edilmesi demekse, “şuur”, insanın kendi organizmasını kontrol ve kritik etmesi ve onun kendine yetmediğini idrak etmesi tarzında beliren bir iç aydınlıktır. Bir bakıma idrakimizin ve zekâmızın organizmamızı aşması demektir. Nefis yani organizma acı, ekşi yemek ister, ama şuur “Midende ülser var, sakın yeme!” der.

İnsanı hayvandan ayıran fark, “şuur”, “zekâ” ve “irade”dir. Zekâ, bizi maddeden manaya (somuttan soyuta) ulaştıran yüksek bir idrak (algılama) gücüdür. Şuur ise, insan idrakinin “eşya âlemine”, “kendi organizmasına” ve “maddî ilişkilere” kritikçi bir gözle bakan ruhî gücümüzdür. Akıl maddî değerlere, şuur manevî değerlere açılan birer geçit gibidir.

İnsan zihninin zemin katında, “beş duyuya” bağlı olarak “akıl” tezgâhını kurmuş, eşya dünyasındaki kalıplar içinde ham madde topluyor, tasnif edip depoluyor, “şuurumuz” da en üst katta oturmuş bu materyali, insanın ruhî ihtiyaçlarına göre işleyip yorumluyor. “Zekâmız” ise bir asansör gibi akıl ile şuur arasında gidip geliyor; insanın “maddî” ve “manevî” ihtiyaçlarını dengelemeye çalışıyor. İrade ise, bütün bu faaliyetlerin “şuurun kontrolü” altında cereyan etmesi demektir.


  • Yapmayı düşündüğümüz her harekete ahlaki irademizle karar verelim. Önceki yazımda sıraladığım karaktere bağlı ahlaki değerlerimizin süzgecinden geçirerek ahlaki irademizi devreye sokalım ve bu ilkelere ters düşen kararlar almayalım. Bu konudaki misyonumuzu (vazife veya görevlerimizi) bir kâğıda yazalım ve her akşam yattığımızda o gün yaptığımız her işi ve aldığımız her kararın ahlaki ilke ve kurallara uygun olup olmadığını düşünüp nefis muhasebesi yapalım.

  • Bir işe öfkeli ve sinirliyken karar vermeyiniz. Bekleyiniz öfkeniz geçsin. Zira öfkeyle kalkan zararla oturur.

  • Daima olduğunuz gibi görünün ve göründüğünüz gibi olun. Olduğundan fazla görünmek isteyen, karşısındakine kendi ahmaklığını göstermiş olur.

  • Kötü örnek teşkil eden kişi ve kuruluşlardan uzak duralım. Yanlarına bile yaklaşmayalım. Camiye gidenler sevişir, birbirlerini severler, meyhaneye ve kumarhaneye gidenler birbirleriyle kavga ederler.

  • Kötü arkadaş tarifine uygun herkesten ve her şeyden uzak duralım. İyiliklerden habersiz kimselerden fayda hasıl olmaz. Çeşitli zararlara maruz kalırız.

  • Cemiyet içinde herkes tarafından sevilen sağlam karakterli, iyi ahlaklı ve pozitif enerji yayan insanlarla görüşmeli ve onların yanından ayrılmamalı. Salihlerin yani iyi kimselerin sohbetlerini ganimet bilmelidir. İyi kimseler daima iyiliği tavsiye ederler. Bütün insanlığın iyi olması için çalışırlar.

  • Arkadaş seçerken de iyi ahlak sahibi, kimseye kötülük yapmayan, herkese iyilik eden, çalışkan ve her işinde iyi niyet edip Allah’tan korkan ve kimseye zulmetmeyen kişileri seçmek, iradenin kuvvetlenmesinin başlıca sebeplerindendir. Kiminle gezdiğimize, kimlerle arkadaşlık ettiğimize dikkat etmeliyiz! Çünkü “Bülbül güle, karga çöplüğe götürür.”

  • Son söz olarak şunu söyleyelim ki; Allah inancından ve sevgisinden uzak bir terbiye, yalnız fayda ve menfaat düşünülmesine yol açar. Kişiye bilmesi gereken zaruri dinî bilgileri vermemizin ne kadar önemli ve lazım olduğu kendini göstermektedir. O hâlde iradenin kuvvetlendirilmesi yolunda, İslam ahlakı ile ahlaklanmak lazımdır.