Başarılı bir oyuncu olarak oyunculuğu nasıl tanımlarsınız? Nedir size göre oyunculuk?

Oyunculuk; her şeyden önce insana bambaşka duygular yaşatan bir meslek. Mesela bir projede kötü adamı canlandırıyorsunuz, duygularınız, düşünceleriniz, jest ve mimikleriniz tamamen o kötü adam gibi oluyor. O karakteri sadece canlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda yaşıyorsunuz. Sahneniz bittikten sonra, kendi yaşantınıza dönünce yaşadığınız o duygu geçişi de çok farklı bir olay zaten. Yani bir tek karakteriniz olmuyor; yeri geliyor kötü adam oluyorsunuz, yeri geliyor mazlum oluyorsunuz. Çok uç karakterler ve kendi karakteriniz arasında gidip geliyorsunuz sürekli. Hepsinin hayatını o günlük de olsa yaşamak, hissetmek gerçekten çok keyifli ve size empati yeteneği kazandırıyor, çünkü o insanların duygu ve düşüncelerini artık biliyorsunuz.

Tiyatro oyunculuğun temelidir, bu herkesçe malum. Siz tiyatro hakkında ne düşünüyorsunuz? Size göre tiyatronun önemi nedir?

Tiyatro bambaşka bir dünya, dizi & sinema oyunculuğundan daha farklı. Örneğin; sinema & dizi oyunculuğunda sahneleriniz kısa kısa çekilir, bir hata yapsanız bile yönetmenin “Kestik, tekrar çekiyoruz.” lafı ile başa dönebilirsiniz, yani hatanızı telafi etme imkanınız var. Fakat tiyatroda bu lükse sahip değilsiniz. Sahnelediğiniz gösteride bir şansınız var ve onu olabildiğince iyi değerlendirmeniz gerekiyor. Çünkü hata yapınca tüm konsantre dağılıyor, insanların da odağı başka yerlere kayıyor. Ve yüzlerce insan önünde sahneye çıktığınız için daha çok heyecanlı oluyorsunuz. El kol hareketleriniz, beden diliniz, sesiniz, her şeyiniz daha büyük hareketlerle oluyor. Ben bu mesleğe tiyatro ile başladım. İzmir’de küçük yaşta Halk Eğitim Merkezi’nin tiyatro kursuna gittim, o kadar keyif aldım ki bunu devam ettirmeye karar verdim. Sonrasında tiyatro akademisine kayıt oldum ve orada eğitim aldım. Aldığımız eğitim sonunda, oradaki arkadaşlarımla Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde bir sahne aldık. Salondakilerin çoğu anne & babalarımız, akrabalarımızdı. Fakat izlemeye gelen, tanımadığımız kişiler de vardı. Buna rağmen perde arkasında kendi sahnemizin gelmesini beklerken, kalp atışlarımız salonun diğer ucundan bile duyuluyor gibiydi. Gösteri bittikten sonra, arkadaşlarımla sahne selamı verirken duyduğumuz alkış sesleri hâlâ kulaklarımda. O anki hislerimin tarifi imkânsız diyebilirim. Bence bir insanın oyuncu olabilmesi için, sahne tozu yutması şart. Yolu tiyatrodan geçmeyen insanlar çok şey kaybediyor ve bundan haberleri yok maalesef.

TRT 1 ekranlarında yayınlanan tarihi dizi ‘Yüzyıllık Mühür’de rol alırken neler hissetmiştiniz? Dizi, oyunculuk hayatınıza ne gibi katkılar sağladı?

Dizide savaş psikolojisi içerisindeydim, sürekli patlayan bombalar, silah sesleri, siperde silah arkadaşlarımla çatışmak falan, gerçekten savaşta gibi hissetmiştim. Üstünde yaşadığımız toprakların kolay kazanılmadığını, atalarımızın bu uğurda canlarını feda ettiğini daha yakından deneyimledim. Set ortamında kontrollü bir şekilde patlatılan bombaların parçaları bile üstümüze geldiği zaman bizi rahatsız ediyordu, fakat eskiden o mayınların üstüne basıp şehit olan, gazi olan askerlerimizin tek bir amaçları vardı. O da; gelecek nesillere bu topraklarda yaşama imkanı sağlamak. Onların hakkını, sadece bu topraklara sahip çıkarak ödeyebiliriz. Hepsini saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

 



 

'Yüzyıllık Mühür’ dizisiyle devam edelim. Dizide bir İngiliz yüzbaşı rolündeydiniz. Bu rolün sizin için önemi neydi? Başka bir rolü canlandırmayı istemiş miydiniz?

Evet, gür bıyıklarım olmadığı ve eski Türk’lere pek benzemediğim için İngiliz yüzbaşı rolünde oynadım. Fakat damarlarımda Osmanlı kanı akıyor, bunun da bilinmesini isterim. Osmanlı cephesindeki bir komutanı canlandırmak, Osmanlı cephesinde çatışmak isterdim elbette. Fakat bu benim işim ve işim gereği yönetmen ne derse o. Yine de pişman değilim, çünkü Osmanlı’nın İngiliz’ler üzerindeki psikolojik baskısını ve savaşta İngilizleri mağlup edişini çok yakından deneyimledim ve bu bana gerçekten büyük bir keyif verdi.
Eda Fatma Gürbüz yönetmenliğindeki ‘Değiştir Bakalım’ adlı sinema filminde bir sekreteri canlandırdınız. Bu filmin sizin için önemi nedir? Film ile izleyicilere mesajlar verilmeye çalışıldı mı?
Filmde kadınlar erkek, erkekler ise kadın gibi davranıyordu. Sokak ortasında kavga eden kadınlar falan, hem komik hem de ironik. Benim canlandırdığım sekreter karakteri, iş yerindeki kadınlar tarafından sözlü tacize uğruyordu. Erkeklerin yaptığı etik olmayan ve rahatsız edici davranışları, senaryo gereği kadınlar erkeklere yapıyordu. Şahsen kendi sahnemde, iş yerindeki bayan karakterin bana öğlen yemeğini dışarıda birlikte yemek için sergilediği tavır rahatsız ediciydi, kendimi kadınların yerine koyunca onlara hak vermiştim. Filmi izleyen ve o davranışları sergileyen hemcinslerim umarım bundan bir ders alıp, kadınlarımıza karşı daha güzel tavır sergiler.

Bugüne kadar yer aldığınız önemli projeler ve canlandırdığınız birbirinden farklı roller var. Bu konuda ne söylersiniz? Bir oyuncu yeri gelince herkesçe sevilen mülayim bir adamı, yeri gelince bir seri katili canlandırabilmek için neler yapmalıdır? Bunun yolları verilen senaryoyu ince eleyip sık dokumaktan mı geçer?

Farklı projelerde, farklı karakterleri canlandırmak, kısa süreliğine de olsa o insan gibi davranmak, konuşmak, düşünmek, gerçekten güzel bir duygu. En önemlisi, size farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Kötü adamı oynarken, normal hayatta insanların bana karşı olan davranışları değişecek diye düşünüyordum. Ama ben iyiyi oynadığım zaman da, kötüyü oynadığım zaman da insanların bana bakışı değişmedi. Onların bu farkındalığı güzel bir şey tabi. Durum tam tersi olsaydı, filmdeki kötü karakterlerin sokaktaki insanlar tarafından linç edildiği haberlerini sürekli duyardık emin olun. Bir karakteri canlandırabilmek için, öncelikle senaryoyu okurken, kendinizi o adammış gibi hissetmek en önemlisi. Zaten bir süre sonra o duygu haline kendinizi adapte ediyorsunuz. Fakat çekimlerde dikkatinizin dağılmaması, odak noktanızın değişmemesi lazım. Normal hayata geri döndüğünüz an o karakterden çıkıyorsunuz çünkü. En önemli nokta bu bence.

1997 yapımı ‘En İyi Arkadaşım Evleniyor’ adlı filmin yerli versiyonu olan ‘En Yakın Arkadaşım Evleniyor’ adlı filmden bahseder misiniz bizlere? Filmde canlandırdığınız rol neydi? Filmin çekimlerinde hangi duygular içindeydiniz? Film ne zaman vizyona girecek?

Filmde Burcu Biricik’in özel şoförü karakterini canlandırdım. Burcu Biricik, Hazar Ergüçlü, Mert Fırat ve İlker Aksum gibi isimlerle birlikte projede yer almak çok heyecan verici ve keyifliydi. Film, Hollywood yapımı yabancı bir filmden uyarlama ve bu da önemli bir iş yaptığımızı bize hissettirdi. Çok keyifli ve eğlenceliydi set ortamı. Birlikte rol aldığım isimlerin hepsi kaliteli oyuncular ve cana yakın insanlar. O kadar güzel bir ortam vardı ki; çekimlere heyecanla gidiyordum. Film şu an montaj aşamasında vizyon tarihi henüz belli değil.

 



 

Oyunculuk kariyerinizin başarılı bir şekilde ilerlemesi için hangi yolları izliyorsunuz?

Oyunculuk öyle bir meslek ki; hiçbir zaman “Ben artık bu işin ustasıyım.” diyemezsiniz. Yıllarınızı vermiş olsanız dahi, sürekli yeni bir şeyler öğrenip kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Aslında bir nevi kendinize yatırım yapıyorsunuz, bu güzel bir şey. Ben de sürekli oyunculuk ve kişisel gelişim konulu kitaplar okuyarak kendimi geliştiriyorum ve en önemlisi güvenilir ve kaliteli ajanslarla çalışıyorum. İzmir’de Rezzan İzmirlioğlu’nun ajansı olan RiCast ile çalışıyorum genelde. İşini seven ve oyuncuya değer veren bir ajans. Bu da yaptığım işi benim için daha keyifli kılıyor.

Oyunculuk yaşamınızın ilerleyen yıllarında neler yapmayı planlıyorsunuz?

Amerika’ya gidip, orada daha büyük projelerde yer almak istiyorum. Özellikle de Hollywood yapımı bir filmde yer almak en büyük hayallerim arasında. Jason Statham, Dwayne Johnson gibi kendime örnek aldığım büyük oyunculardan workshop alarak, oyunculuk konusunda kendimi daha da ileriye taşımak istiyorum. Tabi bunun için öncelikle iyi bir dil eğitimi almam şart. Daha önce de söylediğim gibi, oyunculuk, kendinize yatırım yapmak demek bir nevi. Kendimi her alanda geliştirip, eğitimli ve tam donanımlı hale gelene kadar sürekli bilgiye aç bir şekilde yaşantımı sürdüreceğim. Ve bir gün kendi hayatımı anlatan bir biyografi filmi çekmek istiyorum. Her insan, öldükten sonra hatırlanmak ve anılmak ister. Ben de bu şekilde bir süre hafızalarda kalmak istiyorum açıkçası.



Sizi yeni projelerle ekranlarda görebilecek miyiz?

Şu an Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde eğitimimi sürdürüyorum. Bu yüzden çoğu projeyi istemeyerek de olsa kaçırıyorum. Fakat her fırsatta, yani okulun tatil zamanlarında elimden geldiğince projelerde yer alıyorum. Zaten okulum da bu yıl bitiyor, yani bundan sonra beni ekranlarda daha sık görebilirsiniz. Okul bittikten sonra İstanbul’a yerleşmeyi düşünüyorum, eğer bu olursa uzun bir süre kariyerime tam gaz devam edeceğim.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

İnsanların size “Yapamazsın.” dediği şeyleri yapın. Başkasının izinden gitmeyin, kendi yolunuzu çizin. Sürüden olmayın, marjinal olun. Hedefleriniz, amaçlarınız olsun ve bunlar için ne gerekiyorsa yapın. Yaşadığınız kötü şeyler yüzünden bunalıma, depresyona girmek yerine onlardan ders alarak daha güçlü olun. “O ne der, bu ne der.” düşüncesini bir kenara atın, bu sizin hayatınız, geminin kaptanı sizsiniz. Hayat kısa, gerçekten kısa. Bundan 30 yıl sonra geriye dönüp baktığınızda “Ulan keşke şunu yapsaydım.” demeyin, “İyi ki yapmışım” diyeceğiniz anılar biriktirin. Hayat, yaşadığınız önemli “An” ların toplamıdır. O yüzden, “An”ı yaşamaya çalışın. Kendinizi sevin, kendinizle barışık olun. Kısa da olsanız uzun da, çirkin de olsanız güzel de, hiç fark etmez. Siz kendinizi sevdikten sonra, başkalarının nasıl gördüğü kimin umrunda ki En önemlisi de, kendinize iyi bakın. İleride size lazım olacak.

 

 

 

Röportaj: Ayşenur Mama