Tarih 20 Mayıs 1878. Günlerden Pazartesi. Öğle saatleri. Beşiktaş’taki Çırağan Sarayı önünde bir hareketlilik var. Beş yüz kadar eli silahlı isyancı “Sultan Murad çok yaşa!” diye bağırıyorlar. Elebaşıları önde, muhafızları etkisiz hâle getirilen sarayın merdivenlerini çıkıyorlar. Belli ki burada mecburi ikamete tabi tutulan eski padişah Sultan Beşinci Murad’ı kaçıracaklar. Sonra? Sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han’ı tahttan indirip yerine geçirecekler. Yeni dönemde şeyhülislam olmayı hayal eden Ali Suavi ile hampalarının önderliğindeki ihtilal girişimcilerini orada bırakalım ve bir an için bu tarihten iki sene geriye gidelim.
İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Henry George Elliot’un, İngiltere Devleti’nin maddî ve manevî bütün desteğini ihtilalin elebaşılarına sağlaması sonucu, 32’nci Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz Han 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilerek yerine yeğeni, Veliaht Şehzade Murad Efendi geçirilmişti. İhtilalciler, kendilerini devletin en yüksek makamlarına getiren padişahlarına itaat edeceklerine, sözüm ona Osmanlı Devleti’nin iyiliği için sürekli Meşrutiyet idaresini telkin eden İngiliz Büyükelçisi’nin güdümüne girmişlerdi.
Meşru padişahı tahttan indiren siyasetçi, asker, bürokrat ve din adamlarını bu büyük hıyanete sevk eden esas sebep, her zaman olduğu gibi makam hırsıydı. İhtilalciler padişahı tahttan indirmekle yetinmemiş beş gün sonra 4 Haziran 1876 günü bileklerini kestirmek suretiyle katlettirmişlerdi.
Yeni padişah, amcasının feci şekilde şehit edildiğini işitince, üzüntüden ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekten aklını bozmuştu. Sultan Abdülaziz Han’ı şehit ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde, 15 Haziran 1876 gecesi Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağında toplanmışlardı. Sultan Abdülaziz Han’ın kayınbiraderi, Erkân-ı Harp Kolağası Çerkes Hasan Bey toplantıyı basmış, Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı ve sonra Hariciye Nazırı Raşid Paşa’yı vurup öldürmüştü. Bu olay üzerine yeni padişahın sağlığı daha da kötüleşti. İhtilalciler bu defa, devlet işlerine karışmaması ve Meşrutiyet’i ilan etmesi şartıyla 31 Ağustos 1876’da Sultan Murad’ı tahttan indirerek yerine, isteklerini kabul etmiş görünen Sultan İkinci Abdülhamid Han’ı geçirdiler. Bir devletin tarihinde belki birkaç asır içinde olabilecek bütün bu olaylar, sadece üç ay içinde gerçekleşti.
Padişah, söz verdiği gibi 23 Aralık 1876’da Meşrutiyet’i ilan etti. Ancak daha ikinci senesinde, Kanun-ı Esasi’nin kendisine verdiği yetkiyle, 14 Şubat 1878’e Meclis-i Mebusan’ı tatil ederek fiilen sona erdirdi. Şer güçler hayal kırıklığına uğramışlardı. İsteklerine boyun eğmeyeceğini anladıkları Sultan Hamd’i tahttan indirmek, Sultan Murad’ı tekrar tahta geçirmek için pek çok teşebbüste bulunmuşlardı. Hepsi de geri püskürtülmüştü.
Ancak bu son hareketi bardağı taşıran damla olmuş olmalı ki üç ay sonra Çırağan Sarayı’nın önünde bu defa beş yüz silahlı adamla boy göstermişlerdi. İsyancıların önünde büyük kavuğuyla dikkat çeken Ali Suavi, Londra’da iken Mary isimli bir İngiliz’le evlenmişti. Bir ara İngiliz Said Paşa’nın araya girmesiyle Galatasaray Sultânîsi müdürlüğüne getirilmiş, okul idare ve disiplininin bozulması ve aslen İngiliz olan karısı ile okulda yatıp kalkması dolayısıyla çıkan dedikodular yüzünden bir yıl sonra görevine son verilmişti. Bütün bu olanlar Padişah’a olan hıncını artırmıştı.
BİR SOPA DARBESİ TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİRDİ
Kalkışmadan bir gün önce 19 Mayıs 1878 günü Basîret gazetesinde bir mektup yayımlayan Ali Suavi, “Müşkilât-ı hâzıra pek büyüktür, lâkin çaresi pek kolaydır. Yarınki nüshamızda cümlenin müsaadesiyle bu çareyi kısacık şerh ve beyan edeceğim. Bugün şu mektubum yarınki neşre enzâr-ı umûmiyyeyi celb içindir efendim.” diyerek ihtilal yapacağını âdeta ilan ediyordu.
Ertesi gün sarayı karadan ve denizden kuşatan isyancılar muhafızları etkisiz hale getirdiler. Yanına birkaç kişi alan Ali Suavi ikinci kattaki Sultan Murad’ın dairesine çıktı. Daha önceden haberli olduğu için giyinmiş vaziyette bekleyen Beşinci Murad’ın bir koluna kendisi, diğer koluna da Nişli Salih girerek onu saraydan çıkarmaya çalışırlarken Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa bir grup askerle saraya giriyordu. Birkaç adamıyla sarayın üst katına çıktığında, Sultan Murad’ın iki kişinin kolunda aşağıya indirildiğini gördü. Daha önce tanımadığı, fakat elebaşı olduğunu anladığı Ali Suavi’nin başına sopa ile vurarak onu öldürdü. Çıkan çatışmada Nişli Salih, Arnavut Salih, Hacı Ahmed ve Molla Mustafa gibi elebaşılarla birlikte yirmi üç kişi öldü, otuzu yaralı olmak üzere pek çok kişi yakalandı.
Büyük ihtimalle öldürüleceğini bile bile velinimeti uğrunda gözünü kırpmadan müfrezesiyle isyancıların üzerine yürüyen Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa’nın devlet ve millet için ne büyük bir hizmet yaptığını bugün daha iyi anlayabiliyoruz. Çorumlu kılıç ustası Mustafa Efendi ile Kezban Hanım’ın erlikten paşalığa kadar yükselmiş 46 yaşındaki evladı, bir sopa darbesi ile tarihin akışını değiştirmişti.


TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR
Tarih tekerrürden ibarettir ya. Zaman tünelinde 138 yıl ilerleyelim. 15 Temmuz 2016’ya gelelim. Ama önce son 15 yılda istikrarı bozmak ve meşru hükûmeti yıkmak amacıyla ne hainlikler yapıldı ne kumpaslar kuruldu şöyle bir hatırlayalım. 17 Mayıs 2006’da Danıştay saldırısı, 2007’deki Cumhuriyet mitingleri, yine 2007’de cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra, 2008’de iktidar partisini kapatma davası, 29 Aralık 2011’de Uludere katliamı, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı’nı içeri alma teşebbüsü, 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı katliamı, yine 2013’te Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık 2013’te yargı yoluyla darbe girişimi, 1 Ocak 2014’te Hatay‘da, 19 Ocak 2014’te Adana‘da MİT tırlarının durdurulması, 10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı katliamı, 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi, 12 Ocak 2016’da Sultanahmet katliamı benim bir çırpıda aklıma gelenler. Bu olayları hep birlikte yaşadık, sonuçlarına birlikte şahit olduk. Onun için 138 sene önceki olayları anlattığım gibi ayrıntıya girmeyeceğim.
Hükûmeti devirmek, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ı bertaraf etmek için uygulamaya konulan bütün bu teşebbüsler netice vermeyince, 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi bizim gibi alelade vatandaşların aklının ucundan bile geçmeyecek bir hainlikle karşılaşmıştık. F-16 savaş uçakları, Sikorsky ve Cobra savaş helikopterleri ve tanklarla saldırmıştı hainler milletin üstüne. F-16’lar Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlığı ve Polis Havacılık Daire Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Türksat binalarını bombalamışlardı. Taarruz helikopterleri ellerinde Türk bayraklarından başka bir şey bulunmayan halkın üzerine acımasızca ateş açmıştı.
O gece devletin ve milletin malı olan 35 uçak, 37 helikopter, 246 tank ve zırhlı araç, 3 gemi, 3 bin 992 adet hafif silah, darbeci hainlerce devlete ve millete karşı kullanıldı. Ama Türk milleti Cenabı Hakk’ın izniyle hainlerin bütün hesaplarını bozdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine sokaklara döküldü. O gece hain darbe girişimine kahramanca karşı çıkan vatan evlatlarından 252 kişi canını feda ederek şehitlik mertebesine erişti, 2193 kişi de yaralanarak gazi oldular.
15 TEMMUZ’UN SEMBOL İSMİ ÖMER HALİSDEMİR
Hain darbecilerin en önemli hedeflerinden biri de Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı idi. O gece 2.15’te, başlarında darbeci Tuğgeneral Semih Terzi’nin bulunduğu tim, karargâhı ele geçirmek üzere buraya geldi. Ancak Piyade Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir’in, Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı’dan, “Sana vatanımız ve milletimiz adına tarihî bir görev veriyorum. Tuğgeneral Semih Terzi vatan hainidir. Onu karargâha girmeden öldür.” emrini aldığından habersizdiler.
Ömer Başçavuş, gelenlere engel çıkaracak bir harekette bulunmadı. Hiçbir şey belli etmeden karargâhın giriş kapısına yaklaşan timin arasında o da yürümeye başladı. Neticede şehadet şerbetini içeceğini bile bile şimşek hızıyla silahını çekti ve üç el ateş ederek Terzi’yi öldürdü. İlk şaşkınlığın ardından, çalıların arkasında gözden kaybolan Halisdemir’e darbeciler tarafından yaylım ateşi açıldı. Vücuduna 28 kurşun isabet etmişti. Hâlâ ölmemiş olduğu görülerek yerdeyken de iki kez ateş edildi. Niğde’nin Bor İlçesi, Çukurkuyu Beldesi’nden çiftçi Hasan Hüseyin Efendi ile Fadimana Hanım’ın 42 yaşındaki evladı, canını feda ederek darbe girişiminin seyrini değiştirmişti.
Cenabı Hak’tan 15 Temmuz şehitlerine rahmet, gazilerimize hayırlı uzun ömür diliyorum. Şükürler olsun ki onların sayesinde vatanımız bölünüp parçalanmadı, bayrağımız inmedi, ezanlarımız susmadı.