“Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Ama verdiği acının gücünde bir başka tat bulunur. Tiyatro evrene benzer. İnsanı doya doya güld

“Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Ama verdiği acının gücünde bir başka tat bulunur. Tiyatro evrene benzer. İnsanı doya doya güldürür. Ama yansıttığı tuhaflıklar, gülerken ağlamak için istekler doğurur.” (Namık Kemal)
Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, 1962 yılında aldığı bir kararla her yıl 27 Mart gününü “Dünya Tiyatro Günü” olarak kutlamaktadır.
Tiyatro bambaşka hayatların sahneye aktarımıdır. Oyun sırasında oyuncu, rolünü yüreğine kazır. Oynadığı rolü, gerçek hayatına geçirerek, adeta o rolü yaşar. İzleyicileri etkilemeye çalışır, yaratıcılığıyla…
Bir an bile olsa yaşamdaki var olan sorunlardan kendini sıyırır. İç dünyasındaki gelgitlerden, hesaplaşmalardan kaçıp kendini rolüne adar. Sahnede yaşama yeniden sarılır. Karşılıksız bir sevgidir. Sadece dışarı aktarılan. Farkına varmasını bilen büyük bir umut bağlar. Yeniden hep yeniden yaşar. Her sahne aslında günlük yaşantısında çoğu zaman yaşamıştır. Farklı olan bir fark yaratabilmektir. Acı, hüzün, sevinç ve mutluluk sahnede rol alır. Rollere bürünenler o anı yakalayıp seyirci ile duygusal bir bağ kurarlar. Bazen duygular sel olup akar. Bazen sevinç ve mutluluk kahkahaları sahneyi çevreler. Duygu paylaşımı rol boyunca devam eder. Bir an bile olsa insanı hayattan koparır. Bambaşka yerlere götürür.
İnsan hayatı içinde var olan umut, acı ve sevinç, hep birlikte dramatize edilir. Komik ve gülünç konular sahnede komedileştirilir. Bazen tarih ve efsaneler acıklı sahne oyunlarına trajedi olup insanı etkiler.
Kültürümüzde tiyatroyu; ortaoyunu, gölge oyunu, meddahlık, köy seyirlik oyunları, danslı ve taklitli oyunlar şeklinde çoğu zaman görürüz. Gölge oyununda, arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde vardır. Karagöz veya başka tipteki kuklalar bu perdenin üzerinde oynatılıp konuşturulur. Bazen ders verir. Bazen de hayatı eğrisi doğrusuyla irdeler. Meddah güzel hikâyeler anlatılarak halkı eğlendirir. Günün bütün yorgunluğu alır hep yeniden başlatır umutları, sevinçleri, hayatı…
Tiyatro bir uyumdur. Sahneye, rolüne ve ortama ne kadar adapte olursan o kadar başarı sağlarsın. Bu bir gönül işidir. Kelimeler ağızdan çıktıkça sahneye aks eder. Çoğu zaman alkışlar bir gönül köprüsü olur. Götürür insanı diyardan diyara. Hayallar kurdurur, farklı yolculuklara çıkarır. Tiyatroya gönül verenlerin yüreklerinin telini okşar. Sevgi olur çoğalır, yüreklerde hoş bir seda bırakır. Daha çok yenilik için ve yeni adımlar için onlara cesaret verir.
Tiyatro oyuncunun ikinci hayatıdır. Role adapte olursa oyun sergilenene kadar kendini o rolün etkisinde bırakır. Tiyatro açıkça bir oyuncu için hayatın ikinci yanıdır. İlk zamanda rolü bırakmak zor olsa da zamanla yeniden hayata başlıyorsun. Bu tekrar bir süreklilik gösterir.
Yaratıcı drama aslında günümüz teknolojisinde bir köşeye sıkışmış insanın kendini ifade etmedir. Yalnızlık, stres ve içe dönük yaşantılar insanı olumsuz etkilemektedir. Oyun çocuğun yaşamında büyük bir öneme sahiptir. Çocuk oyunla kendini ifade eder. Kendini gerçekleştirir. Yeni fikirler öğrenir. Hayattaki sorunlara karşı nasıl davranacağını öğrenir. Birey başkalarıyla oyun oynarken farklı fikirlere saygılı olma ve gruba ait olma ve kendini ifade etmeye çalışır. Empati kurar ve gizli yönlerini keşfeder.
Yaratıcı drama çalışmaları hayal gücünü kurar, duygu ve düşüncelerini ifade eder. Uygulama yaparken hayatı yeniden keşfeder. Bu sayede yaratıcılığını geliştirir. Drama düşünceyi eyleme geçirmek, yaparak ve yaşararak öğrenmektir. Yaratıcı drama kişinin kendini ifade etmesi, geliştirmesi ve toplumda saygın bir yer edinmesine sebep olabilir. Hayatınızda tiyatro eksik olmasın.