ASLI M. SARI 

İZMİR

ADIYAMAN

MURAT KAYIŞ

Sarsıntıyı hissettiğim an gözlerimi uykudan büyük felakete açtım bir an önce durması için dua ediyordum. Çünkü şiddeti beni korkutmaya başladı ve insana aklını yitirtecek cinsten ürkütücü bir ses vardı, zelzele için oldukça uzun süren saniyeler sonra durdu ve ilk işim pencereyi açıp dışarıya bakmak oldu. Ortalık duman içindeydi ve çığlıklar her yeri sarmıştı meğer binalar yıkılmış enkazlardan çıkan tozlarmış her tarafa sise bulayan. Eşimi çocuklarımı yanıma alıp hemen dışarıya çıkmaya çalıştım fakat apartman boşluğunda yıkıntılar olduğundan dışarı çıkmamız biraz güç oldu ve o anki şaşkınlık korku ile birleşince insan neyi nasıl yapacağını unutuyordum, dışarıya çıktığımda birçok yerin yıkıldığını ve enkaz altından gelen sesleri duymaya başladım, işte o ürperti aklımı yerinden çıkaracak gibiydi...

Çocukları bir köşeye bırakıp enkazlara koşup göçük altında kalanlara yardım etmeye koyulduk ama koca koca kolonları, duvarları kaldırmaya gücü yetmiyordu insanın ve ilk defa çaresizliğin yüzünün bu kadar sert olmasıyla tanıştım. Herkes birbirine bakıyordu ve ne yapacağız telaşı sarmıştı çünkü hiç kimsenin bir fikri, tecrübesi daha önce bu konuda olmamıştı, dakikalar ilerliyordu ve kurtarılmayı bekleyen binlerce insan vardı. Hava çok soğuktu, dışarıya çıkabilenler bu soğuğu unutmuştu peki ya göçük altında kalanlar aynı şeyi mi düşünüyordu? Hayır! Soğuk dona dönüşüyordu ve bir an önce çıkarılmaları gerekiyordu, insan elinin, ayağının gücü ne kadar da zayıfmış, bu halle yine de çıkarabildiklerimiz oldu, kimi pencereden atlıyor, kimi bir boşluk bulup ordan kendi imkânlarıyla çıkmaya çalışıyordu. Beklemek zorunda kalmak kahrediyordu, her tarafımızı buz kesmişti, bizim Anadolu’da bir tabir vardır “ ocağımıza ateş düştü” evet ocağımıza ateş düşmüştü sen, ben, o yoktu kim varsa hemen kurtulsun vardı, bu felakete küçük kıyamet dedim ve bu kıyamet nasıl son bulacaktı.

Devlet vardı bizim en büyük umudunuz güç kaynağımız devlet vardı tek ışığımız buydu ve devletin bölgeye yerleştirdiği vali, kurum müdürleri, halkın seçtiği belediye başkanı vardı onlar bu işi bizden daha iyi bilir ve süreci yönetip koordine eder dedik inandık en büyük tutanağımız buydu ama yanıldık. Halk olarak valiye gittik Adıyaman sahipsiz dedik, tebessüm bıraktı bizlere, başka bir eski milletvekili tebessüm bırakmasın mı umut olmasın mı dedi, umut bu muydu, sokaklardaydık kime ne yaparız, yapabiliriz dedik...

 Sokaklarda seçim zamanı her yerde olan tek tek kapıları çalan, oy isteyen belediye başkanı, milletvekilleri yoktu bir tanesini gözüm görmedi hani birdik biz, böyle bir günde en önde sizin olması lazımken neredeydiniz? Çaremiz yine kendimizdik, elektrik yoktu, şebekeler çekmiyordu, yüksek bir yer bulup sosyal medyalardan, paylaşımlar yapıp lütfen Adıyaman’a yardım diye bağırdık. Bu çığlığımızı duyan ülkemin canım halkı koştu koştu geldi, kimi arabasıyla, kimi otobüslerle, kimi tırlarla, kimi uçaklarla çıktı geldi, yardımlar toplandı dört bir yandan bizim için yine bizimkiler geldi, yaramız derindi kimsenin derdi yatacak bir yer o an değildi en büyük dert enkaz altında kalanlarımızdı ve kimini günler sonra çıkarabildik ve hâlâ enkaz altında kalanlarımız var, vinç, kepçe, iş makineleri yetmiyordu, her yer yerle bir olmuştu, çıkardıklarımız hastanelere sığmaz oldu, kimileri kaldırımlarda battaniyeye sarılı bekledi, kimileri isimli, kimileri isimsiz bir sürü cenazemiz vardı ve saatler geçtikçe koku sarmaya başladı her yeri artık korkumuz salgın , bulaşıcı hastalığa dönüşmeden biran önce cenazelerimizi toprakla buluşturmamız lazımdı. Göçük altında kalanlarımızı görüyorduk, kazıyorduk göçükleri alıp çıkarmaya çalışıyorduk, kimini çıkarıyordu, kiminin üstüne kolon düşmüş vücudunun yarısı gözüküyor yarısı içeride kalmıştı…

O duvarları, kolonları kaldırmak mümkün değildi ah ciğerimiz yanıyordu, canlarımız şişmiş, kiminin kafası ezilmiş, kimisinin kolu kırılmış, kimisinin ayağı ezilmiş öyle duruyorlardı ben bu resimleri hafızama aldıkça aklımın yerinde kalması nasıl mümkündü. Çıkardıklarımızı biran önce defnetmeye koyulduk, usul vardı dinimizde ölü yıkanır, kefenlenirdi bu vefat edene saygıydı ama böyle bir imkân yoktu ne su vardı ne kefen... Battaniye ve ceset torbaları içinde toplu mezarlar için kazılmış çukurlara yan yana koyup kepçe üzerlerine kapatıyor hemen diğer cesetler konuluyor onlar gömülüyordu çünkü ne on ne yüz kişiydi binlerce insanımız gitmişti...

Böyle bir acının ortasında seksen bir il tek vücut olmuşken lanet olsun ki kimi fırsatçılar yağmalama yapmaya başladı bu nasıl vicdansızlıktı, kimsenin malı kimseye yar olur mu, insanlar canının derdine düşmüşken bu alçaklık nasıl yapılırdı...

Türkiye’nin dört bir yanından dostlarım aradı benimle telefonda hüngür hüngür ağladı kimi yalvardı ne olur aileni al gel dedi hepsinden Allah razı olsun ama ben bunca acının ortasında bunca canımız daha göçük altındayken nasıl buradan çıkıp bir yere gidebilirim nasıl herkes göçük altından çıkarılmadan buraları terk edebilirim?

Geçecek bugünler ama geç olacak, güç olacak...

BEN DOKTORUM BENİM GÖREVİM ŞUDUR DEMEYİP ELİMDEN GELEN HER ŞEYİ YAPIYORUM 

HATAY İSKENDERUN

DR. CENNET ATAÇLAR

Ben Doktor Cennet Ataçlar, 27 yıl boyunca İskenderun’da birçok sağlık kuruluşlarında hizmet verdim. Kendi memleketim olmamasına rağmen İskenderun’u o kadar çok benimsedim ki kendi memleketim olarak kabul ediyorum. Son 3 senedir şehir dışında geçici görevdeydim. Büyük depremi afeti duyduktan sonra anında otobüse atlatıp İskenderun’a geldim. Burası sosyal medyadan anlatıldığından daha kötü durumda. 

Ben insanlık görevi olarak devamlı bütün doğal afetlerde gönüllü olarak gitmeyi çok seven hayat şiarı edilmiş bir insanım. 99 depremlerini de gördüm. 20 gün geçici görevle Gölcük depremine de gitmiştim. Gerçekten 99 depreminden daha kötü bir depremle karşı karşıyayız. Burada insanlar çok kötü durumdalar. İlk geldiğimde otobüsten indiğimde Antakya'ya indim. Antakya'da kelimenin tam anlamıyla taş üstünde taş kalmamış. Her 4 binadan 2 yıkılmış İkisi de oturulamayacak derecede ağır hasarlı. binalar enkazlar yola yıkıldığı için kaldırımlarda yürüyemiyorsunuz. Yayalar yolun ortasından yürümek zorunda arabalar hareket edemiyor yolun ortasından yol gidiyorlar. Fazla yıkılan binaların enkazlarından dolayı yollar tıkalı. Belediye, Valilik, Sağlık Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü, binaları çökmüş hiçbir telekomünikasyon  çalışmıyor. İnternet, telefon, elektrik, su, belediye hizmetleri, taksi hiç biri çalışmıyor. Millet su bulamıyor. Ben salı günü sabah saat 10.00'dan akşam saat 4.30'a kadar yürüyerek neredeyse bütün Antakya'yı dolaştım su bulamadım o derece kötüydü. 

2. gün Antakya'dan İskenderun'a geldim. Gelişimde hiçbir ulaşım aracı olmadığı için şehri terk etmek isteyen vatandaşların özel araçlarına inanın bir saatlik yol üç otostop çekerek geldim. Ve 6 saatte ancak geldim. Yolun yarısını nerdeyse yürüyerek geldim. İskenderun’daki kriz masasında göreve başladım. Burası İskenderun Teknik Üniversitesi'nin kütüphane binası burası da sallanmakla beraber daha dayanıklı olduğunu düşündüğümüz için bütün kriz masası burada oluşturmuşuz. Geldiğim andan itibaren vatandaşın her türlü sağlık problemini ulaşım problemini para problemini elimden gelen her şeyi yapıyorum. 

Ya ben doktorum benim görevim şudur demeyip elimden gelen her şeyi yapıyorum. Buradaki bütün arkadaşlarımız aynı şekilde davranıyorlar. Gönüllü gelen arkadaşlarımız var, devlet memuru olarak çalışan arkadaşlarımız var, başka şehirlerden gelen kamu görevlileri var askerlerimiz var polislerimiz var çalışan. Herkes canı gönülden bir şeyler yapmaya çalışıyor yardımlar yetersiz. Gerçekten halk perişan durumda. Özellikle yardımlarına gitmek için gittiğimiz ilk günlerde su bulamıyorduk. Ancak şimdi çadır önemli, ısıtıcı önemli. İnsanların birazcık duyarlığı sebebiyle su ve yemek problemleri çözüldü ama hala barınma ve ısınma yok.

Tüm vatandaşlarımızdan istirham ediyorum hani lütfen burası gerçekten çok kötü durumda, benim bu güne kadar gittiğim doğal afetlerin içinde en kötüsü burası. Antakya Hatay ili olarak tarihte 7 kere yıkılmış ve 8 kere tekrar yapılmış. Ben burada çalıştığım 27 yıl içerisinde hep konuşulurdu. 8.kere yapıldı diye artık şimdi 8. kez yıkıldı. 

Artık Antakya tamamen yıkılmış dümdüz çöl tarla durumda bu kadar enkazın kaldırılması bir yılı bulacak. Su ve Belediye hizmetleri bir an önce gelmeli.

BİZ BÜYÜK GÖNÜLLÜ BİR MİLLETİZ DESTEKLERİNİZİ ESİRGEMEYİN

MURAT DEMİR 

HATAY ANTAKYA İSKENDERUN 

Ben Murat Demir, ülkemizin derinden sarsan canını yakan deprem bölgelerinden biri olan İskenderun'dayım. Burası İskenderun Üniversitesi kütüphane kısmı. Burada göründüğü gibi, birçok kişi gerek askeri gerek sivil gerek afat var. Herkesin polislerle beraber dahi sokaklarda tek tek her canlıyı her canlı insanı bulabilmek için herkese ulaşabilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları kriz masasının olduğu kısım. Ülkemizi derinden sarsan bu depremde maalesef en çok etkilenen bölge İskenderun Antakya... Yerle bir olmuş.  Samandağ inanılmaz derecede kötü durumdadır.

Gerekli yardımlar elbette devletimiz tarafından yapılıyor insanlar tarafından yapılıyor fakat yeterli mi? İnanın yeterli olmuyor, vatandaşlar olarak bizlerin de duyarlı olması ve hassas olması ve bu konuda ellerinden gelen her şeyi yapması gerekiyor özellikle çadır ve ısınma büyük problem. Bunları ortadan kaldırabilmek için bu konuda dışarıda kalan, soğukta kalan, her arkadaşımıza, dostumuza, anamıza, bacımıza, herkese yardımcı olabilmek için herkesi ben yardıma tekrardan davet ediyorum lütfen bu konudaki hassasiyetimizi biz Türk milleti olarak damarlarımızdaki kanın o asil hali olarak, lütfen şu durumda birbirimize destek olarak yansıtalım.

Hepimizden tek bir ricam tek isteğim bu. Sokaklarda İnanın bana yürüyen her insan şu an burada olsanız sizde sokaklarda yürürseniz her sokağın başına her caddenin başına gözyaşlarınızı inanın bana nehirden beter bir hale getirir derecesine ağlayacaksınız.  Lütfen sessiz duyarsız kalmayın ne olursa olsun her konuda bu deprem bölgelerine, ülkemizin belki de şimdiye kadar yaşamış olduğu son yüzyılda yaşamış olduğu en büyük  deprem bölgelerinden biri olan İskenderun’a yardımlarınızı esirgemeyin.

ÖLDÜĞÜMÜ SANIP KENDİMİ VE BEDENİMİ ARADIM

ARİF ANTLI 

ADIYAMAN

Ben Arif Antlı. 02.02 Dünya Adıyamanlılar günü programı için İstanbul'dan gazeteci ve sanatçı arkadaşlarımızla birlikte Adıyamanlı sanayici İş Adamları Derneği ile birlikte Adıyaman'a gittik. Programı yaptıktan sonra arkadaşlarımız İstanbul'a gitti. fakat ben  gazeteci arkadaşım sevgili Yusuf Özpolat ile Adıyaman'da Park Dedeman Otel’de kaldım. Pazartesi sabah uçağımız vardı uçaktan tam 4-5 saat önce bizde  depreme yakalandık. Deprem anı çok acı tarif edilemez duygu rabbim kimseye yaşatmasın. Deprem anında otel odasındaydım. Yataktan bir panikle uyandım fırladım, hemen dolabın içerisine girdim. Ne yapacağımı şaşırdım. Deprem kaç saniye sürecek diye saymaya başladım. 35-40 saniye falan saydım  ondan sonra  arkadaşım arayınca nerede olduğumu anladım. O ana kadar nerde olduğumu bilmiyordum. Koşarak  arkadaşımın odasına gittim. Arkadaşımı aldım birlikte aşağıya indik. 5. Kattan Oteldeki birkaç tane vatandaş vardı en son kalan onları da tahliye ettik. Ondan sonra hemen arabaya binip en yakın Adıyaman'da otelin yanına en yakın mahallelerden bir tanesi siteler Mahallesi'ne gittik.

Tabii manzara işler acısıydı. Siteler mahallesinde Karamürsel caddesinde yan yana onlarca binanın yıkıldığını, insanların enkaz altında kaldığını ve enkazdan sağ çıkan arkadaşların çaresiz şok içerisinde binaların yanında enkazların başında beklediğini gördük. Ondan sonra otelin olduğu sokağa gittik gördüğüm tablo tabi bir babaannenin yaşlı bir teyzemizin küçücük torununa sarılması ile birlikte torunu babaannenin altında kalmış fakat çekemiyoruz babaanneyi çekemediğimiz için torunu da çekemiyoruz çocuk uyumuş yüzünü okşadığımda uyanıyor bana bakıp tekrardan uyuyordu yardım istiyoruz… Tabii o anda şehrin hemen hemen her yeri yerle bir oldu, ulaşımla iletişimde sıkıntı var kimseye ulaşamıyoruz. Saat 07.30'da falan bir telefon çekmeye başladı, ulusal kanallarla irtibata geçtik canlı bağlantı halinde olduk. Habertürk, Akit TV’de adres isimleri veriyor sesimi duyurmaya çalışıyordum.

Adıyamanlı vatandaşlarımızın acısına ortak olmaya seslerine ses olmaya çalışıyordum. Canlı yayın esnasında bir vatandaşın yanıma gelip kendi ailesinin enkaz altında kaldığını söyleyince ses aldığını söyleyince Tabii ki Türkiye daha önce de bu sesi duydu sesimizi duyan var mı ben de o anda koşarak gidip “sesimizi duyan var mı sesimi duyan vatandaşlarımız” diye seslenmeye başladım. Fakat orada ses yoktu ondan sonra hemen tam karşı sokağında 3 katlı binanın altında tekrardan vatandaşlarımızın olduğunu ve orada ses geldiğini söylediler. Oraya gittiğimde sesi aldım tabii önce bir beyefendiyle konuştum. 7 kişi olduklarını hemen arka dairelerinde de 8 kişi olduklarını hepsinin bacaklarının beton kütlesinin arasına sıkıştığını çıkamadıklarını söyledi. Küçük bir kız çocuğu orada bacaklarını binanın arasında delikten çıkararak ben  buradayım deyişi de tabi ki beni mahvetti. O anda çaresizim yalnızım bir şey yapamıyorum yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum…

Çünkü kocaman beton  kütleleri, ambulans sesleri, itfaiye sesleri, şehir yerle bir oldu kimse kimseye yetişemiyor yani iletişim yok.  İnsanlar birbirlerine haber veremiyor içler acısı bir manzara. Farklı komşu illerden aynı haberleri aynı acıyı duyuyoruz aynı yardım çağrısını duyuyoruz vatandaşlar şok içerisindeydi. Yani ilk gün tabi 2. artçının olması ile birlikte enkazda yıkılmayan bir tarafı çöken binaların da komple çöktüğünü öğrendik. Onun haberini aldım vatandaşlarımız için mücadele ettik koşturmaya başladık sesimizi duyurmaya başladık. Ulusal medyada Adıyama’nın sesi olmaya çalıştık. Aynı gün çok ilerleyen saatlerde diğer ilçelere ulaşmaya çalıştık. Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesine gittik aynı manzarayla karşı karşıya geldik gittiğimiz yerlerde yani sağlam bir bina yok sürekli bakıyoruz herkes yıkık bina ararken biz sağlam bina arıyoruz göçük altında enkaz altında kalan yüzlerce binlerce vatandaşın orada ailelerin yardım seslerini duyuyoruz. Gölbaşında da aynı manzara vardı. Sonra tabi Gölbaşı en büyük sıkıntı yolların yarıldığı araçların yolların içerisine girdiğini gördük.

Orada birçok binanın arkaya doğru yan yattığını gördük. Güzel manzara oradaki vatandaşların o yan yatan binalardan sağ çıktığını duymaktı. Oradan Kahramanmaraş Pazarcık ilçesine doğru ilerledik, yol boyunca yine yıkılan binaları vatandaşların çığlıklarını duyuyorduk. Pazarcık’taki manzara da çok acıydı. Orda da çok kötü bir manzara ile karşılaştım. Türkoğlu, Nurdağı yani birçok yer aynı şekilde sıkıntılıydı. Devletimizin bir çok birimi olay yerlerine ulaşmaya çalışırken yolların kesilmesi sonucunda ulaşamaması bir yandan panikle şehri terk etmeye çalışan vatandaşların 2 şeritli Yolları 4 şerit yapmasından dolayı ulaşımda biraz zorlandı. Bur arada şehir dışında haberi duyan vatandaşlar  kendi yakınlarına ulaşmaya  çalışırken, şehir içine gelmeye çalışan yardım kuruluşları, AFAD, askeriye, emniyet, jandarma, yani devletin tüm birimleri yolda  karşılaştık. Araçlarla yolda araç kuyruğu 2-3 saatlik yolu belki 7-8 saatte gidebildi…

Dediğim gibi herkes şoktaydı.  Yollarda çöken binalar sonucunda yolların kapanmasından dolayı şehir merkezine gidemeyen araçlar yolların yarılması sonucunda gidemeyen araçlar bundan dolayı çok büyük sıkıntı yaşandı. Şu anda 8 günü geride bıraktık. Birçok yardım tırları ilk gün itibarı ile ikinci üçüncü gün yardım kuruluşları olay yerine gitmeye başladı. Bununla ilgili organizasyon ile ilgili sıkıntılar oldu vatandaşlarımız deprem yerine  gelmek istediler fakat geldikleri zaman yani birçok köye ulaşım iletişim yoktu. Köyde göçük altında kalan vatandaşlarımız aynı anda yardım bekleyen vatandaşlarımıza ulaşamadılar yani bugün itibari ile henüz köylerde yardım bekleyen vatandaşlarımız var.  Tırlar şehir meydanlarına geliyorlar. Buradaki organizasyon çok önemli vatandaşlarımızdan ricamız devlete yardımcı olmak ve kuruluşları ile hareket etmeleri.  Devletimize yardımcı olmak devletimizle bir bütün olarak yardım kuruluşlarıyla hareket etmek. Çünkü herkes bireysel hareket ettiği zaman ortaya çok farklı manzaralar çıkıyor bu da yardımın tabii ki hedefinin dışına çıkmasına neden oluyor. Lütfen rica ediyoruz vatandaşlarımızdan devletin birimi ile hareket edin.

Yardımlarla ilgili hiçbir sıkıntı yok yüzlerce tır yardımı var fakat vatandaşlarımızın eksiklerini öğrenip onlara yardım etmeleri lazım. Ülke olarak başımız sağ olsun. Tekrarını yaşatmasın Rabbim. 

Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım. Ameliyatlıydım, ameliyattan sonra dikişleri aldırıp programa katılmak üzere Adıyaman’a gelmiştim. Hareketlilik dolayısıyla dikişlerde sorun olmuştu. Otele odama geldiğimde bir tane çikolatalı puding tarzında bir şey almıştım. Deprem esnasında bu puding patlamış. Yatağın her tarafına, halılara yayılmış. Kan ile kesilmiş gibi duruyordu her yer. Ben de otelden indikten yarım saat sonra yukarı çıkıp kıyafet almak istedim çantamı almak istedim.  Yukarı çıktığım esnada tabi heyecanlı  kalp atışıları ve ufak adımlarla devam ediyorum odama girdiğimde yatağımın üzerindeki o çikolata parçalarını kan olarak gördüğümde bir anda hani dizlerimin bağı çözüldü ben öldüğümü sandım. Kendi bedenimi yani kendi cesedimi arıyorum. Sağdan solda yatağın arasına bakıyorum dolabın içine gittim, dolabın içine bakıyorum… Belki anlatırken komik ama yaşarken çok acı bir olay. Çok trajik olay öldüğümü sanıp kendimi aradım bedenimi aradım. Ondan sonra aynaya bakıp gerçekten kendimi görünce vücudumu sıkmaya başladım. O acıyı ağrıyı hissedince yaşadığımı sanıp çantamı alıp aşağıya koşmaya başladım. Sonra vatandaşlarımıza yardıma gittik.  Millet olarak devlet olarak çok zor günler geçiriyoruz. Burada hep birlikte el ele verip devletimizle birlikte bu yaraları sarıp Allah'ın izniyle inşallah bunları da atlatacağız. Tabii acıyı yaşayan bilir dile kolayı anlatması kolay belki ama yaşaması çok zor. Rabbim herkese büyük sabırlar versin.  İfade edilmez çok ağır şeyler yaşadım. Bölgedeyim vatandaşlarımıza yardım ediyorum. Organize oluyorum birçok vatandaşlarımızı organize etmeye çalışıyorum. Gelen yardım tırlarına arkadaşlarımıza yönlendiriyorum bu konuda insanlardan rica ediyorum bilgi kirliliği yapmasınlar çünkü gerçekten enkaz ile ilgili yardımların geç olması doğrudur. Çünkü ulaşım açısından ve 10 ona yakın şehirde deprem olmasından dolayı ekipler yetersiz kaldı. İlk gece sabaha doğru ekipler gelmeye başladı. Arama kurtarma çalışması başladı. 

Yurtiçinden yurt dışından gelen bir sürü arama kurtarma çalışmaları oldu vatandaşımız devletimizin her türlü birimi el ele verip vatandaşlarımızı bir yandan kurtarmaya çalışırken bir yandan da vatandaşlarımızın temel gıda ihtiyaçlarını, çadır ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Bununla ilgili bazı paylaşımlar görüyorum eleştiri yapıp devleti kötülemeye başladı sosyal medyada onlara şu şekilde gerçekten depremi yaşayan depremzede ederse şu şekilde hak veriyorum çünkü İletişim yok iletişimle ilgili büyük sıkıntı olduğundan dolayı kimse kimseye ulaşamıyordu. Bunun yanı sıra şu anda vatandaşlarımızdan rica ediyorum lütfen eğer bir faydaları yoksa deprem bölgesine gelmesinler. Devlet ve millet el ele İnşallah bu yaraları da saracağız. Sevgili Aslı Hanım  ilk günden beri sizin aynı zamanda KAÇOK’un (Kadınları ve Çocukları Koruma ve Yaşatma Derneği)  bu konuda çok büyük destekleri olduğu tarafımıza bir sürü yardım çağrısını iletti. Ben gezginim birçok şehir gezdim.  81 ilden arkadaşımız olduğu için her ilden gelen vatandaşlarımız benimle irtibata geçtiği için ben o bölgelerde Malatya, Gaziantep,  Adıyaman, Kahramanmaraş deprem Bölgesi'nde vatandaşlarımıza arkadaşlarımızın ulaşmasını sağladım. O bölgeye adres vererek irtibat halinde olup teşekkür ediyorum. Aynı zamanda yine acı bir şey söylemek istiyorum, ben asla kefenle ilgili bir paylaşım yapıp insanlardan kefen isteyeceğim aklıma gelmemişti  ama bu da acı bir gerçek vatandaşlarımızın son görevini yerine getirmek adına vatandaşlarımıza elimizden geleni yapıp onları son görevlerine uğurlamak adına bunu yapmam lazımdı. Bütün paylaşımlarımda çok dikkatli oldum. Yanlış bilgide vermeyelim. Ricada bulunmak istiyorum. Bu aynı özeni aynı hassasiyeti paylaşım yapan arkadaşlarımızdan da rica ediyorum teyitli olmayan bilgi kirliliği ne sebep olacak şeyler paylaşmayalım. Enkaz altından bir sürü yakınlarımızın akrabalarımızın sevdiklerimizin acı haberlerini aldığımız gibi iyi haberlerini de alıyoruz. 

Editör: TE Bilisim