‘’Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak; evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hare

‘’Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak; evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki, benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır.’’ ( 1923 Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK )
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yazımın girişinde tırnak içine aldığım sözleri; günümüzün Türkiye’sinde milliyetçiliği, milli benliğimizi en iyi ifade eden ve inanıyorum ki, çocuk yaşlarımızda hepimizin gururla söylediği, hala büyük bir gururla söyleyen milyonlarca vatan evladına ‘Türk Milletinin’ ne demek olduğunu anlatan ‘Andımızı’, demokratikleşme diyerek okullarımızdan, kitaplardan kaldırılmasına verilebilecek en anlamlı yanıttır.
Bundan iki yıl önce 30 Eylül 2013 tarihinde; dönemin Başbakanı tarafından açıklanan 18 maddelik demokratikleşme paketi incelendiğinde; ülkemizde bu tarihten sonra yapılan yerel, cumhurbaşkanlığı, genel seçimler öncesinde iktidar partisi A.K.P’ye oy verenlerin/ sempatizanlarının beklentilerine ama daha da önemlisi, P.K.K terörünü sonlandırmak adına yürütülen müzakerelerde ortaya çıkan (terörist başının ve siyasi destekçilerinin söylemlerinden anlaşıldığı kadarıyla…) hususları destekler nitelikte olduğu görülecektir!
A.K.P iktidarının ustalık dönemine damgasını vuran bu açılımlar, aslında yıllar öncesinde Diyarbakır meydanlarında duyulan alt kimlik, üst kimlik tanımları, B.O.P’un eş başkanı söylemleriyle başlamıştı!
Demokrasi adına yapıldığı söylenen bu açılımların sonrasında atılan adımların öne çıkanları: ‘Türbana kamuda serbestlik’( bu uygulamanın anayasa değişikliği gerektirmesine rağmen!), ‘iller-ilçeler dışında Kürtçe coğrafi isimlerin değişiminin resmileşmesi’, ‘Kürtçe 3 harfin kullanılması, ‘özel okullarda Kürtçe eğitim’ ( bazı derslerin Türkçe olması kaydıyla) ve ‘Andımızın tamamen kaldırılması’ ( ilköğretimin dışında zaten kaldırılmıştı) olmuştu…
Atılan bu adımlar; içeriği itibariyle ulus devlet/üniter yapımızda, misak-ı milli sınırlarımızın milli coğrafyasında, milletimizin yapı taşı olan ‘milli dil birlikteliğimizde’ önemli aşınmalar yaratabilecek nitelikteydi!
Kürt kökenli vatandaşlarımızın özel okullarda kendi dilleri ile eğitimin önünün açılması, milletimizin ortak çatısı altında birleşen Laz, Çerkez, Boşnak, v.d kökenli yurttaşlarımızın da kendi dilleri ile eğitim yapmak istemelerini gündeme getirebilecek; böylece yıllar içinde devletimizin resmi dili olan ‘güzel Türkçemizi’ yeterince bilmeden, öğrenmeden yetişen nesiller sonrasında; ülkemizin içini dolduran ‘Türk Milleti’ kavramının da sorgulanması ortaya çıkabilecekti!
Yüce Atatürk’ün ‘’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir.’’ Tanımlaması, anayasamızın 66. Maddesinde: ‘’Türk devletine vatandaşlık bağı olan herkes Türk’tür.’ Şeklinde ifade edilmektedir. Bu tanımlamalar, ata yadigârı vatan topraklarımızda hür ve bağımsız olarak yaşamak adına; ‘kan çanağında’ bir devlet yaratan milletimizi en net, en doğru bir biçimde anlatan tarihi bir gerçektir.
Ancak tam bu noktada ifade etmek gerekir ki, cumhuriyetimizin kurucusunu Gazi Mustafa Kemal diye anmayı yeğleyerek, ağzına ‘’Atatürk’’ sözcüğünü almayan, ‘’Türk’’ kelimesini hiçbir yerde kullanmayan bir zihniyetin temsilcilerinin; ‘Türküm’ diye başlayan ‘Andımızı’ yasaklamaları da beklenen bir sonuç değil miydi?
Aslında Danıştay, daha önce ‘Ant’ın’ kaldırılması için açılan davayı reddetmiş; buna gerekçe olarak da, ‘Türk’ kelimesinin bir ırkı değil, ‘ Ulus’a ’ vurgu yaptığının kararını vermiştir.
‘Ant’ın’ kaldırılması yönünde atılan adım ile ‘ulus devlet’ yapımızın sorgulanması da gündeme gelmiş, hiç şüphesiz bu açılım en çok da, P.K.K terör örgütü lideri İmralı canisi ile ardındaki iş birlikçilerini sevindirmiştir.
Ve nasıl ki, anayasa mahkemesinin öğretimde ‘türbanı’ yasaklayan kararı değişmeden, ‘YÖK Başkanlığının’ talimatı ile eğitim kurumlarında serbest bırakılmasıyla da yetinilmeyip, bu açılımla kamuya da yaygınlaşmasına geçilmişse; Danıştay’ın kararına rağmen, ‘Ant’ta’ da benzer uygulama yapılmış, kısa bir süre içerisinde ilkokullardan bu uygulama kaldırılmıştır.
Ülkemizin misak-ı milli sınırları içerisinde ki bazı yörelerin Türkçe isimlerinin, Kürtçe isimler ile değişimine onay veren yeni açılım; ülkemizin milli coğrafyasını tanımlayan pek çok farklı isim talebini de gündeme getirmemiş midir?
Örneğin; güzel İstanbul’umuzu hala‘Kostantinapolis’ adını kullanarak tanımlayan malum çevreler, bu uygulamanın sonrasında atılabilecek adımları merakla bekler olmuşlardır!
Şu hususu bir kez daha ifade etmek gerekir ki;
Ulus; ‘’ Devlet kuran halktır. ’’ ‘’Türkiye Halkları’’ yani ülkemizin coğrafyasında yaşayan halklar: Türk, Kürt, Laz, Boşnak, Çerkez v.d; kader birliği yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuşlardır.
‘’Türk ulusu’’, halkların ortak adı olan siyasal bir tanımlama; ‘’Türkiye Halkı’ ise sosyolojik, toplumsal bir tanımdır.
Atatürk’ün ve anayasamızın tanımlamasında her şey açık ve nettir. Bu tanımlamalarda, herhangi bir etnik kökene ayrıcalık, üstünlük taşıyan bir vurgulama yoktur.
Ancak aralarında hiçbir farklılık gözetmeden tüm Türkiye halkını ‘Ulus’ şemsiyesi altında birleştiren bu tanım; küresel güçler ile ülkemizin üniter yapısını bozmak adına her türlü oyunu oynamaktan çekinmeyenleri, özellikle de, İmralı’daki katili ve ardındakileri rahatsız eden en önemli tanımlamadır.
O nedenle, ‘Ulus’ olmanın en önemli ve birleştirici şartlarından birisi olan ortak ve resmi dilimizin ‘Türkçe’ olmasına rağmen; uygulaması özelde de olsa, ‘Kürtçe eğitimin’ serbest bırakılması, milli coğrafyamızdaki yöre isimlerinin ‘Kürtçe’ isimlerle değişimi, faşist söylemler içeriyor tanımlamasıyla, ‘Ant’ın’ kaldırılması; ‘Türk’ kavramının, tartışılır olabileceğinin / silinmesinin de önünü açmıştır.
‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ cümlesi ile birlikteliğimizin bu en önemli özdeyişinin aşırı milliyetçilikle eş değer olduğu söylemeleri ve bu özdeyişin dağdan, taştan silinmesi!
Atatürk ilke ve inkılaplarının izlerini; günümüzün Türkiye’sinde, küreselleşen dünya normlarına uymuyor denerek, 90 yıllık Cumhuriyet Türkiye’sinden silmeye çalışan gayretler ve uygulamalar,
Resmi kurumlarımız tanımlanırken, bu kurumların başında yazılı T.C kavramının kaldırılmaya çalışılması / kaldırılması,
‘Dindar bir gençlik’ yetiştirmek istiyoruz söylemleri!
Laiklik görüntüsünden giderek uzaklaşan bir Türkiye!
‘Sessiz Devrim‘ adı verilen bu açılımları; (Bk. Başbakanlık Kamu Düzen ve Güvenliği Müsteşarlığınca yayınlanan, 2002-2012 yılları arasında Türkiye’de ‘demokratikleşme adına atılan adımların anlatıldığı Sessiz devrim – Türkiye’nin Demokratik Değişim ve Dönüşüm Envanteri isimli kitap) bizden olan, olmayanlar diye ifade edilen milletimiz/milletimize; nasıl ve hangi ölçülerde kabul edecek/ettirilecektir? Bunu önümüzdeki süreç gösterecektir.
1 Kasım 2015’de yapılacak seçim öncesinde; bu açılım ve dönüşümleri yapanların, günümüzde seçim meydanlarında kurmuş oldukları milliyetçi cümleler de oy sandığına gitmeden önce mutlaka hatırlanacaktır..!
Ancak yaşadığımız vatan topraklarında, kimilerinin büyük bir özlemle umut ettiği, değişmesini /değiştirilmesini istediği ama hiçbir şekilde değiştirilemeyecek bir gerçek daha vardır.
O da:
Ülkemizin birlik ve beraberliğini, bölünmez bütünlüğünü savunan, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 90 yıllık çağdaş kazanımlarına yürekten bağlı, aydınlık Türkiye’nin geleceğinin bağnazlıkta değil; ilimde ve bilimde olduğuna inanmış, özümsemiş.
‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ özdeyişinin büyük bir ulusu işaret ettiğini bilen, ‘’ Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun’’ diyerek, Büyük Türk Milletinin bir ferdi olmanın gururunu taşıyan ve milli değerlerimizi hala savunan, vatanına sevdalı milyonlarca cesur yüreğin; Bu ‘Gazi Topraklarda’ yaşıyor olmasıdır.

‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’