Her çocuğun bir hikâyesi vardır. Çocuk bu hikâye ile yaşam yolculuğuna çıkar. Yolculuğun kalitesi çocuğa verilen değerle birebirdir. Çocuk ne kad

Her çocuğun bir hikâyesi vardır. Çocuk bu hikâye ile yaşam yolculuğuna çıkar. Yolculuğun kalitesi çocuğa verilen değerle birebirdir. Çocuk ne kadar değer görmüşse kendine olan güveni o derece artar. Anne babalar çocuğun kendi kanatları ile uçmasına izin verebiliyorlarsa ne mutlu onlara. Kendi kanatları demek ona güvenme, iyi bir eğitim verme ve onun gelişimini sürekli desteklemektir. Ona sorumluluk yüklemektir.
Atatürk, çocukları çok sever, onlara büyük değer verirdi. O, çocuklarla vakit geçirmekten büyük mutluluk duyan bir devlet adamıydı.
Kurtuluş Savaşı’nda gözlerini kırpmadan canlarını verenler, kuşkusuz bunu vatanlarının geleceği için yapmışlardı. Geleceği de çocuklar temsil ediyordu. Onun için Atatürk: "Bu bayramı Türk çocuklarına armağan ediyorum." diyerek TBMM'nin açılış sevincini çocuklarla paylaşabilme yüceliğini göstermiştir. Bu nedenle, 23 Nisan "Çocuk Bayramı" olarak gelenekleşmiştir.
23 Nisan 1924’te, 23 Nisan gününün bayram olarak kutlanması için talimat veren Atatürk, 23 Nisan 1929’da da bu bayramı çocuklara armağan ederek, dünyada başka hiçbir yerde bir eşi bulunmayan örnek sergilemiştir.
Çocuklarımıza sahip çıkmak, onları yarınlara hazırlamak konusunda tüm bireyler üstüne düşen görevi layıkıyla yerine getirmek zorundadırlar.
Bazen çocuklara farkında olmadan güvensizlikle yaklaşabiliyoruz. Onlara sürekli baskı uyguluyoruz. Onları rahat bırakarak uyarılara gerek kalmadan kendi sorumluluğunu yerine getirmesini beklemek onun geleceğe daha güvenli bir şekilde yol almasını sağlar. Çocukları bırakalım özgürce, güvenle kendi kanatlarıyla uçsunlar. Konumuzla bağlantılı “Kartalın Yüreği” adlı bir hikâye var sizinle paylaşmak istiyorum.
Çocuk, annesiyle bir tavuk çiftliğinin önünden geçerken annesine:
“Anne bu tavuk diğerlerine benzemiyor” der. O sırada çiftliğin sahibi tavuklarıma ne yapıyorsunuz” diye seslenir. Çocuk, “Orada farklı bir kuş var onun kartal olduğunu düşünüyorum.” Çiftlik sahibi, “Saçma! Yumurtadan çıktığından beri besliyorum onu. Tavuk gibi davranıyor, besleniyor. Bu yüzden o bir tavuk.”Çocuk. “İçeri girip bakabilir miyiz?” diye izin ister. Çiftlik sahibi, “Ne istiyorsanız yapın” der.
Çocuk ve annesi içeri girerek kuşla konuşmaya başlarlar. “Sen bir kartalsın, uçabilirsin.” Kuşu havaya fırlatırlar. Kuş kanatlarını çırpar, fakat gagasının üstüne yere düşer. Çiftlik sahibi, “Size söylemiştim. Saçma! Yumurtadan çıktığından beri besliyorum onu. Bir tavuk gibi davranıyor, tavuk gibi besleniyor. Bu yüzden o bir tavuk.” Çocuk, “Kafese girip bakabilir miyiz? diye izin ister. Çiftçi, “Hem kendi vaktinizi boşa harcıyorsunuz, hem de benimkini.”
Çocuk çiftlik sahibinden kuşu kendilerine satmasını ister. Beş dolara satın alır. Küçük bir tepeye çıkar. Onunla konuşmaya başlar. “Sen bir kartal yüreğine sahipsin. Kanatlarını aç, yüreğini izle ve uç. Lütfen, kartalcık uç.”
Yumuşak bir rüzgâr kuşun kanatlarının altından süzülür. Çocuk kuşu havaya atar. Kuş daireler çizerek uçmaya başlar.
Çocuk ve annesi kuşu bir daha hiç göremezler. Bu Afrika hikâyesinde olduğu gibi bizler de çocuklarımızın içindeki kartalı bulmalarına yardım edelim. Uçamayacaklarını düşünmelerinin ötesine geçmeleri için onları destekleyelim.
Çocuklarımızın hayal dünyasını geliştirmek, sorunlarına çözüm üretmek, olumsuz durumlar karşısında başarılı olmaları için onları en iyi şekilde yetiştirmek zorundayız. Bu şekilde onların sağlam bir karakter oluşumuna vesile olabiliriz. Sağlıklı bir gelecek için çocuklarımızı dinleyelim, onlara sahip çıkalım. Bırakalım çocuklarımız kendi kanatlarıyla uçsunlar, özgürlük rüzgârını hissetsinler.