Boris Johnson… Bizim Boris! Çankırılı… 

Önce hükümet yönetici ve bakanları ardından da kendisi istifa ederek koltuğuna veda etti. 

Beceriksiz olmakla suçlanıyor! 

Tabi ki bunun pek çok sebebi var. 

Aslında oldukça şanslı bir şekilde başlamıştı göreve, rakip partilere büyük farklar atarak koltuğa oturmuştu. Sempatik bir yapısı olması, deli dolu bir hal üzere olan davranışları kendisini sevdirmişti. 

Seçimi, siyasi rakiplerine karşı kazanmıştı ama karşısında çok daha güçlü bir rakip daha vardı. 

DSÖ yani Dünya Sağlık Örgütü… 

Kendisinden önce ki pek çok lider gibi Rus devletini ve dolayısı ile Putin’i hiç sevmiyordu, hatta zamanında eski ABD başkanı Trump ile de bunun için bek anlaştıkları söylenemez! 

Aynı zamanda Çin’in hakimiyet politikalarına karşı da sıcak bir bakış açısına  sahip değildi. Hatta Avusturalya ile Nükleer deniz altı anlaşmasını yaptı. 

Dobra bir adamdı, zamanın İngiltere lideri ve demir leydisi olarak bilinen Margeret Teacher kadar da sert bir tutuma, dediğim dedik bir yapıya sahipti. 

Avrupa’nın bittiğinin farkında olan bir liderdi ve böyle düşünmesi pek çok küresel baronun da hoşuna gitmiyordu. 

Avrupa Birliğinden çıkış sürecinin hemen ardından bir belge yayınladı, büyük bir hamleydi, herkes Avrupa şakşakçılığı yaparken o gözünü Asya’ya çevirdi. 

Hint – Pasifik hattını benimsedi ve Asya ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmanın yollarını aradı. Amerika, hani o İngiltere’den kopan Amerika, Avrupa’nın lideriyim derken Borris Jhanson ise İngiltere’yi Asya’nın lideri yapmak istiyordu çünkü yeni tren ve yeni trend Asya’ydı. 

Kendisinden önce İngiltere dış politikası durağan haldeyken, o bu süreci çok yerinde yönetti ve ayağa kaldırdı ancak bu durumdan rahatsız olan küreselcilerde mevcuttu. 

En baştanda söylediğimiz gibi siyasi rakiplerinin yanı sıra bir diğer ve belki de en güçlü rakibi Dünya Sağlık Örgütüydü. 

Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok ülkede daha yeni bu pandeminin normal gripten farksız olduğu kabul edilmeye başlandı. 

Ama Boris Johnson, 19 Ocak’ta HES kodu, PCR testi ve maske gibi zorunlulukları kaldıracağını açıklamıştı. Hatta kişinin testi pozitif çıksa da toplu halde izolasyonun gerekmediğini savundu. Ve bu kararı ile de dünya çapında bunları açıklayan ilk ülke oldu. 

Ülkemizde dahil olmak üzere pek çok ülke minicik çocuklara maske takmayı zorunlu kılarken, Boris Johnson öğretmenlere sınıflarda maskeleri takmamalarını söyledi. 

Tabi Johnson bu kararları alırken Dünya’da işler Dünya Sağlık Örgütü’nün emri ile tam tersi şekilde işliyor ve zorla iğnelemeler ve kapatmalar dayatılıyordu. 

Bu kararlardan sonra İngiltere’de ilginç şeyler olmaya başladı, milliyetçi ve muhafazakar kesim insan hakları ihlallerine yönelik peş peşe soruşturmalar açtı ve yoğun bir şikayete tabi tuttular. 

Sonra Danimarka, İrlanda, İsveç, İtalya, Polonya başta olmak üzere pandemiyle alakalı yasaklar bir anda birer birer kalkmaya başladı. Çünkü toplumlar, çünkü halklar bezmişti, normal gripten farksız olduğu bilimsel olarakta binlerce kez açıklanan söylenen bu sürecin insanlara zulüm haline dönüşmesi herkesin sabrını taşırmıştı. 

Hatta o dönem ABD beyaz saray sözcüsü Jen Psaki “Biden seçildikten hemen sonra, İngiltere’nin açtığı yolda yasaklar kalkınca, toplumlardan sert tepkiler gelince “biz aslında karantina falan uygulamayacaktık, Trump yapmıştı” falan demeye başladılar. Yani kendilerini bir nevi akladılar. 

İşte tüm bu dönemde Dünya Sağlık Örgütü Boris Jhonson’ı hedef tahtasına koydu, çıban başı oydu çünkü, İngiltere meclisinde güven oylaması yapıldı “pişman değilim, yine yaparım” dedi ve inandığım şeylerden dönmem diye de ekledi. 

Aklandı çünkü karşısında onu pandemi konusunda haksız çıkaracak hiçbir bilimsel çalışma yoktu. Bu sorunu atlatmıştı. 

Ama küresel baronlar durmadı bu kezde hakkında tecavüz ve taciz iddiaları ortaya atıldı. Bir anda kamuoyunun gözünde küçük düşürülmeye çalışıldı. Ancak bu da başarılı olmadı. 

Bu kez son koz oynandı, biliyorsunuz İngiltere’de yönetim şekli biraz farklı. 

İngiltere'nin yönetim biçimi anayasal monarşidir. En üstte aynı zaman da devlet başkanı olan kral veya kraliçe bulunur. Şu an İngiltere'de devlet yönetiminin başında Kraliçe II. Elizabeth bulunmaktadır. Ancak bugünün İngiltere'sinde kraliyet ailesinin varlığı semboliktir.

Her ne kadar sembolik olarak tanımlansa da, kraliyet ailesinin ağırlığı herkesçe bilinir ve son noktayı onlar koyar. 

Kraliyet ailesi ülkeyi temsil etmek için vardır, yönetmek için değil. Ancak zaman zaman kraliyet ailesinin ülke yönetimi konusunda fikir beyan ettiği de olmaktadır.

İşte Boris Jhonson ve hükümetinde ki pek çok kişiyi yoğun bir baskı altına alan kraliyet ailesidir. Kraliyet ailesi ise bugünlerini Rothschild ailesine borçludur. Gerek bizim yazmış olduğumuz İngiliz derin devleti kitabında, gerekse başka araştırmacı arkadaşların kitabında bu konuyu detaylıca okuyabilirsiniz. 

Kısacası Borris Jhonson’un gitmesinin bizce tek sebebi, pandemi döneminde Dünya Sağlık Örgütünü karşısına alması ve bu nedenle yoğun bir baskı görmesidir.