Bugünkü yazıma son bir haftadır gündemden düşmeyen bir haberle başlamak istiyorum.
İstanbul'un Esenyurt ilçesinde tekel bayisinde silahlı saldırı düzenlendi. Silahlı saldırı sonucu 2 kişi yaşamını yitirdi.
Aslına bakarsanız bu konu ile ilgili bir yazı yazmayı düşünmüyordum. Ülkemizde bu tür olaylar öyle çok fazla yaşanıyor ki, her gün sadece bir tanesini yazmaya kalksam, birçok önemli konuyu geride bırakmış olacağım. Ama bu konu iki kişinin öldürülmesi, öldürenlerin yakalanması ile sonlanacak gibi görünmüyor.
Bu kanıya nasıl vardığımı merak ediyorsunuzdur, hemen anlatayım.
Yaşanan olaydan sonra şüpheliler kaçmış, polis ekiplerinin sıkı takibi sonucu yakalanmışlardı.
Şüphelilerin savcılıktaki işlemleri sırasında Polis ekipleri adliye önünde şüphelendiği motosikleti durdurmak istedi. Motosiklet üzerindeki iki kişi, polisin dur ihtarına uymayarak hızla adliye önünden uzaklaştı. Yunus polis ekiplerinin takibi sonucunda kısa sürede iki şüpheli yakalandı. Öte yandan öğlen saatlerinde de adliye önünde bağıran bir kişiyi ekipler göz altına almıştı.
Tüm bu yaşananlar bende, olayın kolay kolay kapanmayacağı hissi uyandırdı.
Aslında hepimiz bu tür olayların devamının geleceğini, kan davasına dönüşeceğini çok iyi biliyoruz.
Kan davaları neresinden bakarsak bakalım, içler acısı bir durum. Giden de yanıyor, kalan da. Akıtılan her Kan'da kinler biraz daha bileniyor. Ne öfkenin hızı kesiliyor ne de edilen intikam yeminlerinin ardı arkası kesiliyor.
Ülkemizde yıllar yılı bu çağ dışı "gelenek" yüzünden büyük acılar yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor. Şimdilerde çok daha büyük olaylar nedeniyle gazete sayfalarında yer bulamasa da 3. sayfalarda yer alan cinayet haberlerinin önemli bir kısmı kan davalarının sonucudur.
Kan davası nedir malum herkes biliyor. Ama kan davasının mantığını kabullenmek ayrı bir durum.
Kan kanla temizlenir mi? Bu mantığa göre evet. Aslında biriken kine karşı oluşan bir reaksiyondur. Savaşlarda da aynı durum söz konusu, bir taraftan birisi öldürüldü mü diğer tarafta karşı taraftan bir kişiyi öldürür. Kendi kendini bitiren sistemler vardı. Kan davası da buna benziyor. Bitmeyen bir kavga gibi herkes sırasını bekliyor, diğerini öldürmek için. Yıllarca bir sürü insanın ölümüyle sonuçlanan kan davaları resmen savaş gibi.
Kan insanı öyle kör eder ki kana karşılık olarak küçük çocuklar dahi feda ediliyor. Yeter ki töre yaşasın. Yerin dibine batsın töreniz. Gencecik insanlar katil olup cezaevlerinde çürüyor. Öldürülen de mezarda çürüyor. Kaç çocuk bu sebeplerden dolayı anasız ve babasız kaldı. Kaç anne göz yaşlarından kör oldu.
Kan davası sadece köy yerlerinde değil, büyük şehirlerde de benzer şekilde devam ediyor. Özellikle gruplara ayrılmış gençler arasında her gün onlarca genç kan davasının kurbanı oluyor.
Bu durum bize her ne kadar serserilik gibi görünse de, gençler bunun adına kan davası diyorlar. Hazır yeri gelmişken bu konuya da kısaca değinmek istiyorum.
Ülkemizde, hemen hemen her sokağın farklı gruplara ayrılmış gençleri vardır. Ve bu gruplar arasında mutlaka bir husumet vardır. İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz? Aralarındaki düşmanlık konusu incir çekirdeğini doldurmayacak cinsten.
Kavga konuları ise hiç değişmez. Ya kız davasıdır ya da köşe kapma davası, ne baktın oğlum davası vb. Çocukça kavgalar. Ancak gelin görün ki, o çocukça dediğimiz kavgalar daha on sekiz yaşına bile girmemiş gençlerin canına mal oluyor.
Önce toplu halde karşılıklı bir meydan muharebesi ki, öyle düşündüğünüz gibi yumruklu, tokatlı falan da değil. Silahlı, bıçaklı kavgalar. Ve her kavganın sonunda gruplardan bir veya iki kişi yaralanır hatta bazen hayatını kaybeder. Ve böylelikle kan davası başlar.
Uzun bir süre polisten kaçtıkları için ortalarda görünmezler. Bu kardeşim dedikleri arkadaşlarının kanını yerde bırakacakları anlamına gelmez. Bir müddet bekledikten sonra, silahlarını kuşanıp, arkadaşlarını öldüren gruba saldırı düzenlerler. Ve karşı gruptan da bir kişiyi öldürmeden orayı terk etmezler.
Bir film sahnesi değil bu. Maalesef günümüz gerçeği.
Yazımı sonlandırmadan, içinde kin biriktiren insanlara minik bir öğüt vermek geçiyor içimden. Ama beni kimse dinlemez ki. Zaten sakalım da yok. Ama sakalı olan Cami hocalarımız, imamlarımız var. Benim anlatamadıklarımı, duyuramadıklarımı düşman aileleri bir araya toplayarak Sevgiyi, hoş görüyü, düşmanlığın, kinin zarardan başka bir işe yaramadığını anlata bilirler.