Esen Ermiş Ertürk hem deneyimli bir siyasetçi, hem de üç kuşaktır uluslararası alanda faaliyet gösteren bir lojistik devinin mirasçısı. Aynı zamanda dünyanın önde gelen dış politika platformlarında güvenlik, enerji ve çok kutuplu düzen üzerine fikir üreten bir düşünce insanı.
“Ortadoğu’da kriz değil, düzen savaşı yaşanıyor”
Soru: İsrail-İran hattındaki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esen Hanım:Bu, yüzeyde bir çatışma gibi görünse de özünde düzenin yeniden tasarlandığı bir döneme işaret ediyor. Tel Aviv’de sirenler çalarken ya da Tahran semalarında patlamalar olurken, asıl cevap şurada yatıyor: Bu savaş ne için değil, neyin sürdürülmesi için yapılıyor? Devletler değil, sistemler savaşıyor artık. Bu savaş; enerji koridorlarının, veri merkezlerinin, savunma ağlarının yeniden şekillendiği bir savaş.
“Enerji hatları yeniden çizilirken harita değil, mantık değişiyor”
Soru: Bugünün savaşlarının enerjiyle bağlantısı hakkında çok şey söyleniyor. Siz nasıl konumlandırırsınız?
Esen Hanım : Modern savaşların motivasyonu artık toprak değil. Enerji akışının kimden geçtiği, hangi pazarın kimle entegre olduğu belirleyici. İran’ın Çin’le imzaladığı 25 yıllık enerji anlaşması bir hattın doğuya bağlanma çabası. İsrail’in Doğu Akdeniz projeleri ise Batı’ya entegrasyonun enerji ayağı. Türkiye ise bu iki hattın tam ortasında duruyor. TANAP, TürkAkım gibi projeler Ankara’yı enerji denkleminde sadece bir geçiş ülkesi değil, stratejik kilit aktör haline getiriyor.
“Türkiye piyon değil, masa kurucu olabilir”
Soru: Türkiye bu süreçte nasıl bir pozisyon almalı sizce?
Esen Hanım: Türkiye’nin elinde çok önemli bir koz var: Çoklu denge kabiliyeti. Bir yandan NATO üyesi, diğer yandan Avrasya güvenlik yapılarının gözlemci ülkesi. Aynı zamanda İslam dünyasında meşru bir diplomatik söylem geliştirme gücü olan az sayıdaki devletten biri. Bu Türkiye’ye şunu sağlıyor: Taraf olmak zorunda değil. Ama dengeyi belirleyen ülke olabilir. Enerji, diplomasi, güvenlik ve ekonomi hatları Ankara’dan geçiyor. Bu pozisyon, yalnızca arabuluculuk değil; yeni düzenin mimarlarından biri olma fırsatıdır.
“Rejimler düşman üretmeden, sistemler kriz yaratmadan ayakta kalamıyor”
Soru: İran ve İsrail rejimleri açısından bu çatışmanın iç dinamikleri neler?
Esen Hanım: Net. Netanyahu içerde siyasi olarak sıkışmış durumda, İran rejimi ise ekonomik çöküşün kıyısında. Her iki taraf da içeride meşruiyetlerini yeniden üretmek için dış düşman inşa etmek zorunda. Bu yeni değil ama artık daha tehlikeli; çünkü küresel aktörlerin kriz mühendisliğine zemin hazırlıyor. Sistemin ayakta kalabilmesi için sürekli bir dış tehdit ve içeride bir konsolidasyon gerek.
“Türkiye yerli savunma ile sadece silah değil, jeopolitik özgürlük üretiyor”
Soru: Türkiye’nin savunma sanayiindeki yükselişi bu tabloda nasıl okunmalı?
Esen Hanım: Savaş sadece cephede değil, pazarda da kazanılır. 2024’te silah harcamaları 2,5 trilyon doları aştı. Bu, savaşın kimin için sürdürüldüğünü açıkça gösteriyor. Türkiye, bu pazarda artık sadece “alıcı” değil. Baykar gibi şirketlerle birlikte Ankara, askeri ve teknolojik olarak üretici pozisyona geçti. Bu yalnızca savunma kapasitesi değil, jeopolitik bağımsızlık üretmek anlamına gelir.
“Kriz, doğru okunursa fırsattır”
Soru: Son olarak, bu kriz Türkiye için ne ifade ediyor?
Esen Hanım: Eğer bu süreci stratejik akıl, diplomatik soğukkanlılık ve içeride toplumsal uyumla yönetebilirsek, bu kriz bizim için bir yıkım değil; yeni bir uluslararası pozisyonlanma fırsatıdır. Dünyada her şey değişiyor. Sabit kalanlar değil, uyumlanabilenler hayatta kalıyor. Türkiye, dengeyi değil yönü belirleyen ülke olmayı seçebilir.
“Bu savaşın sonunda topraklar değil, sistemler şekillenecek. Ve o sistemin koordinatlarında Türkiye’nin eli varsa, haritayı başkası çizemez.”