Değerli okuyucular,

Deprem olmadan iki gün önce Şanlıurfa da kar yağmış, insanlar aylardır beklediği karın yağmasıyla mutlu olmuşlardı. Daha bu mutluluğu yaşarken Urfalılar 6 Şubat saat 4: 17 de büyük depremin sarsıntısıyla uyandı. O gece sık sık uyanıp çocuklarımın üzerini õrtüyordum. Son defa kalkıp çocuklarımın üzerlerinin açık olup olmadığına baktığımda küçük kızımın üstünün açık olduğunu gördüm ve hemen üzerini battaniyeyi çekip kapattıktan sonra hemen yatağıma geçtim. Başımı yastığa koyar koymaz yatağımızın sallandığını görünce yerimden fırladım, baktım kızımda bana doğru geliyor ' anne deprem oluyor!' diye. Sonra eşim kalktı ve hemen küçük kızımı yatağında aldım kucağıma koydum. Ailece yanlız birbirimize sarılıp tekbir getirmekten, tövbe estağfurullah çekmekten ve eşimle birbirimizin gözlerine bakıp hakkımızı helal etmekten başka hiçbir şey yapamadık. Çaresiz kaldığımız bir anı yaşıyorduk. Çünkü durduğumuz yerde sallanıp duruyorduk. Eşime' bence deprem merkez bu defa Urfa' dır ' dedim. İlk defa böyle uzun süren bir deprem gördük. Yanlış olmasam bir dakika üzeri süren bir sarsıntıydı. Hep duracağını beklerken bir türlü bitmeyen ve uzun süren bir sallantıydı. 10 saniye daha sallanmış olsaydık tahmin ediyorum ki Urfa da yerle bir olurdu.

İlk deprem durur durmaz dışarı fırladık hemen arabamıza girip binanın önünde uzaklaştık. Eşim hemen arabanın radyosunu açtığında haberlerde merkez Kahramanmaraş/ Pazarcık dediğinde şaşırdım ve 'biz demek ki daha merkez değilmişiz' dedim. Haberlerde depremin nerelerde olduğu bildiriliyordu. Malatya, Hatay, Gaziantep' te yıkılan binaların haberleri gelmeye başlayınca başımı iki ellerimin arasına koyup ' eyvah Türkiye'nin yarısı gitmiş' dedim. Yıkılan bina sayıların oranı geldikçe can kayıpların ne kadar olduğunu da tahmin edebiliyordum.

Asrın mı yoksa yüzyılın mı felaketi dersiniz bilmem ama bu bir kıyamet felâketiydi diyebilirim.

6 Şubat günü saat 4: 17' de Türkiye' nın Güneydoğu bölgesinde meydana gelen asrın kıyamet felâketi tüm doğu illerinde derin yaralar oluşturdu. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Adana, Mersin, Gaziantep, il ve ilçelerinde çok ağır hasarlar oluşurken, yerle bir olan Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman da maalesef derin yaralar bıraktı.

Bu deprem bir kıyamet alameti miydi, yoksa Doğu'yu ( Mezopotamya' yı) yok etmek için yapılan bir plan projesi miydi? Bilemedim. Fay hatları tetiklenmiş olabilir mi? Diye düşünmeden de edemiyorum.

Türkiye bir deprem bölgesidir fakat bu kadar şiddetli bir felâketi Türkiye hiç yaşamamıştır. Şimdiye kadar en ağır hasarlı depremi 1939 da Erzincan depreminden 32 bin 968 can kaybıyla, 1999 da olan Gölcük depreminde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetmesiyle yaşanmıştı.

6 Şubat' ta olan deprem ise bir yeri değil binlerce yeri yıkıp geçmişti. Canlar yıkıldı, binlerce çocuk yetim kaldı, on binlerce hayatlar yok olup gitti. Yıkılan beton duvarlara değil, beton duvarların arasına tost gibi sıkışan canlara yandı yüreğimiz.

Türkiye'nin dört bir tarafından gelen telefonlar ve deprem bölgesinde akrabalarının enkazlar altında olduğunu söyleyen arkadaşlar, 'Hatay' a, Maraş'a, Adıyaman'a yetişin!' Diyenler... Ne acı çaresiz kalmak ve hiç birşey yapamamak,ne acı oof of...

Her enkaz altında çıkan bir cana sevinirken, giden onca canlara da yüreğimiz parçalandı. Enkazlar altında bir babanın 'beni bırakın çocuklarımı kurtarın' demesi mi, enkaz altında ölen annelerin koynunda canlı olan kuzularını alıp onlardan koparmak mı, annesinin saçları elinde kalmış bebeğemi yanalım, enkaz altında çıkan yavrunun ' su içermisin' sorusu üzerine ' daha muayene olmadım ki' demesi mi, bir çocuğa görevliler tarafından ' ne istiyorsun bizde' demesi üzerine ' pasta istiyorum' dedikten sonra vefat etmesine mi? Hangisini anlatsam bilmiyorum hepsi yürek yarası, ciğerimizin paramparça olduğu anlar. Neye ağlayalım, hangisine yanalım... Öldürmeyen Allah-u Teâlâ öldürmez. 10. günde bir anne ve iki çocuğunun toprak yığını haline gelen enkazlar altında sağ selim çıkarılmasına mı sevinelim.

Deprem bize neyi öğretti;

-Türkiye milleti olarak insanların ne kadar vefakâr olduğunu ve ne kadar yürekler parçalansada halen dimdik ayakta duruşlarıyla yardımsever olduğunu gördük,

-Bir deprem bölgesi olduğumuzu ve yapılan binaların üç-beş kattan fazla yapılmayacağını,

-Sağlam olmayan yerlerde konutların yapılmaması, daha çok kıraç yerlerde konutların yapılması,

-Rant uğruna gökdelenlere yükselen beton binaların insanları nasıl yutuğunu,

- Malın, mülkün insanı kurtarmadığını

- Aza kanaat etmeyi, sabırlı olmayı ve her zaman tefekkür etmeyi,

- Ailenin ne kadar kıymetli olduğunu

- Varlıkta yoklukta her zaman akrabalarını bilip saymayı,

- Fakire, fukaraya, yardıma muhtaç olanların yanında olmayı,

- Böyle felaketlerde zengin de olsan eline dört metre kefenin geçmediğini öğretti bize deprem.

Birlik, beraberlik, dayanışma ve canımızın yandığı yaralarımızın sarma günüdür Türkiye'm.

Allah'a emanet olun.