Göğün yere düştüğü saatlerdi. Kahverengi toprağa beyaz sürmeler çekiliyordu. Karla karışık gecelerden bir gece. Sokak lambasının altında gülümsüyor sinsice.

Frekansını unuttuğum bir radyo kanalında, geceye özenle donatılmış şarkılar demleniyor. Aynadaki suretine çeki düzen veren hüzünler bir bir sıralanıyor. Gece makamında, özleminin öznesini sadece şairinin bildiği şiirler eşlik ediyor.

Kadın “Aşk” diye söze başlıyor, hafif meşrep, buruk ve tiz sesle, öykünerek usta şairler antolojisinden. Kafiyeleri vuslat edinircesine kendi çığlığını bastırıyor usulca. Bir nefeste yol alıyor durmaksızın. Arada derin bir “aah” çekiyor yüreğinin incinen alfabesiyle. Sanırsın bütün hüzünlerle akraba. Sanırsın bir ihtilal boğazında düğüm düğüm.

Nazım’ın Piraye’sinden bahsedince, sesinin tonundaki kızgınlık beliriyor aniden. Piraye gölgesiz akşamüstü, alnının ortasından aldatılmış nezdinde. Nazım günbatımı, aşk kızılı şiir şiir öpüyor kadınları. Mırıldanıyor Piraye’nin dilinden “kusursuz bulurdum yüzünü. Senin en çirkin olduğunu düşündüğüm tek bir görüntü var gözümün önünde, o da Münevver’in gözlerindeki yüzün”

“Aaaah” diye inliyor derince, küskünlüğü mahlas sahiplerine yüklercesine. Ya Vera diyor sessiz harflerle. Kaç kere geç kalmıştı Vera’ya. “günler geceler sabırsızlığa koşuyor, seni bekliyorum, geçen zamanla soluyorum” dememiş miydi Vera!

Cam kenarına sinip kedi misali dinliyorum incecik keman sesiyle hasbihal eden suskunluğunun iç sesini.

Zehra geliyor aklıma birden. Zehra’ya öyle yakışırdı ki bu gece. Zehra’nın kulakları oluyorum. Duysun bu kekre gecenin ağırlığını ve sırada ki şiire dilek tutsun diye. Gözleri oluyorum tatlı tatlı ağlamaklı. İzah edemiyorum bir an bu argümanı. İnsan diyorum nasıl kıyar ,nasıl yara açar sevdiklerine. İçime geçmişi çekiyorum incinen ne varsa dünden kalma. Biraz diyorum sessizce, biraz senin gözlerinle baksa herkes kendine , koşar adım gelirler gök bahçene…

Yutkunamıyorum bu saatlerde bu demle. Usta bir elden kül oluyorum meskûn mahalde.

Öyle ya, Kuş olup uçmak ta var, tek kanat ağlamak ta!

Radyoda çaresiz kadın, kendi geçmişiyle küs ama hala konuşmayı yeğliyor incelikle. Köklerini arıyor nihayetsiz cümlelerde. Belki de mutluluk bu. Biraz geçmiş, biraz susku, hüzünlenmek az biraz... Umutsuzluk kesesinde, aşkın yanında. Uzaklık esiyor kendine bir şarkının nakaratına eşlik ederken. “ahhh sezen abla” diyor, “aah kavaklar” şarkısını mırıldanırken. Bir red ısırıyor kalbini, bir hatıra, bulanık ama hisli…

Göğün bembeyaz ağladığı saatlerdi saniye saniye kedere nâzır. Gecelerden bir gece, ceren ürkekliğinde.

Gökten düşen karla karışık bir hikaye işte…

Asfaltlar ışıl ışıl gözlerimin yivinde

Bir an düşünüyorum bu gecede yanan kim diye

Toprak kokusunu çekiyorum içime

Soğuk soğuk terliyor imgeleri gecenin yüreğimde

Zehra’nın gözleri beşiğim oluyor buluttan mavi

Kirpikleriyle ırgalıyor umuda benzer ne varsa

Gamzelerimde karla karışık bir zaman

Sulu sepken dökülürken hecelerime

Radyodaki efsunlu ses bu gece de “eyvallah dostlar” diyor

“Eşlik ettiniz şairlerin hüznüne”

Oysa dilinde kül bahçesi aşk, tarumar

Seçmiş hüznünden öykünen şairlerin tılsımlı mısralarını

Köz ve külüz gecenin bir yerinde

Ben Zehra ve radyoda ki kırgın hazan …